Ropörtaj: Zeynep Duygu
İlk albümleri ‘Nezbe (Yaklaş)’ ile müzikal dünyaya hızlı bir giriş yapan Bajar grubu, ikinci albümleri B’Xer Hati (Hoş geldin) ile dinleyicilerle buluştu.
Bajar, “Nezbe” albümünde daha çok zorunlu olarak kente göç ettirilen Kürtlerin hikayesine odaklanırken; yeni albümlerinde farklı kesimlerin hikayelerine de yer veriyor.
Albümde grubun Roboskî’de katledilenler için yaptığı “Sî û çar heb ” şarkısı ile Alevilere yönelik baskılara karşı yaptıkları “Benzetme” şarkısı da yer alıyor. “Serhildan Jiyane” şarkısının yeniden yorumlandığı albümde bir de Ahmet Kaya şarkısı var.
Bajar grubuyla hem yeni albümleri hem de Kürt meselesi, Suriye ve açlık grevleri üzerine konuştuk.
Bajarın ortaya çıkış hikâyesini anlatır mısınız? Kardeş türküler vardı zaten ne farkı var?
Vedat Yıldırım: Bajar daha çok bir beste projesiydi. Kardeş Türküler ’de geleneksel müzikleri güncelleştirme sorumluluğumuz vardı. Bu beste projesi bildiğimiz diller üzerinden Türkçe ve Kürtçeye doğru aslında saound şekillendirmekti. Dönem olarak da 90’lar sonrası zorunlu göçlere denk geldi. Böylece şuan Kürtler en şehirli halklardan bir tanesi. Bunu devlete borçluyuz. Çok teşekkür ederiz onlara. Onlara minnettarız.(!) (gülüyor)
Ari Hergel: İstanbul’u dünyanın en büyük Kürt kenti yaptılar.(gülüyoruz)
Vedat Yıldırım: Buranın dili üzerinden bu hayatı dünyada ki popüler formlar üzerinden verili bir sounddan daha ziyade bizim elimizde gitar davul klavye ses var bu aletlerle biz kendi derdimizi nasıl anlatırız noktasından yola çıkan bir buluşma projesi.
İlk albüme Nezbe (yaklaş) diyen Bajar, ikinci albüme BXer Hati (hoş geldin) ismini veriyor bu bir selamla mı yoksa size hoş gelmeyen bir dokundurma mı?
Vedat Yıldırım: Bir dokundurma var. Hoş geldin mütevazı ama davetkâr bir isim. Biz konserlerde dertlerimizi anlatıyoruz ve oradaki insanlarla bir dil kurmaya çalışıyoruz. Birbirimizin gözlerine bakıyoruz yani. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. İnsanlar gönül kapısını açmak için bir dil kurmak gerekiyor. Ben söyledim anlarsanız anlarsınız diyemezsiniz.
Grubunuz kimlerden oluşuyor şarkılarınızda ki çok renklilik mevcut mu?
Vedat Yıldırım: Grubumuzda Kürt de var Türk de var Ermeni de Çerkez de.. Yani anlayacağınız memleket gibiyiz. (gülüyor)
Albümde şarkı sözlerine baktığımızda hikayeler üzerinden çok somut bir dil kullanıyorsunuz. Son dönemde rock müzikte bile bu denli somut bir dile pek rastlamıyoruz. Böyle bir dile neden ihtiyaç duydunuz?
Ari Hergel: Soyut sözler bir entellenme çabası gibi. Bence kendi de bilmiyor ne demek istediğini. Otur anlat desen hoşuma gitti yaptım der. Müzisyenlerde ilk başlarda bunu yapar. Örneğin bir piyanist geçer komplike sofistike sesler çıkarıyor. Niye böyle yaptın dediğinde “hoşuma gitti” der. Olmaz işte onun bir değeri yok. Kompeleks ve dramatürcünün olması zaman ve mekâna vurgu yapması Bajar’da en önemli. Müzik albümüne de çok yansıyor. Soyut sözleri yapan arkadaşlar öyle bir müzik yapıyorlar ki sanki Liverpool’un arka sokaklarında çalıyor. Buraya dair hiçbir şey yok . Bir dokunuş yok. Melodiler enstrümanlardan da vazgeçtim ana akım popüler olmuş dünyaya tepeden inen gitar saundları davul saundları hep güç odaklı .
Ferhat Güneş : Temalarda da kısırlaşma olduğu için derdi olan insanların o derdi anlatma biçimleri soyutlanınca iyice anlaşılmaz bir hal alıyor. Zaten yüzde doksanı aşk, ayrılık üzerine yazılmış kimisi sığ ya da kimisi daha derin parçalar. Geriye kalan yüzde on dilimi de derdi olan rock dünyasında sınırlı. O var olanları da iyice soyutlayarak anlatınca bu sefer rock dünyası sadece aşktan meşketen bahseden ya da isyanı yeteri kadar net dile getiremeyen bir kimliğe bürünüyor.
O zaman bir noktada Marjinal mi kalıyorsunuz?
Vedat Yıldırım: Metaforlar var bizde. Mesela Sezai Sarıoğlu’nun da bir metin yazdığı bölüm “Bahoz” şarkısı var. Orda da mesela bir takım soyutluk vardır. Aslında bu soyutlukta değil örneğin Ece Ayhan’ın kendine özgü sözlüğü bile var. Ece Ayhan sözlüğü var. Kelime oyunları çok güçlüdür. Yapı bozucu bir tarzı var ters düz eder birçok şeyi. Örneğin cennet ve cehennem sözcüğünün birleşiminden cehennet sunmuştur. Anlatmak istediği bir derdi vardır. Bir şeyin peşinden gider. Bizim derdimiz de söz oyunlarının içinde kaybolmayıp arka sokaklarda ayakları yere basan hikâyelerin olduğu ve gündelik meselelerimize değinen sözler yazmak. Albümün içinde birçok tema var zaten.
Bajar sadece bir Kürt müziği yapma amacını gütmüyor diyebilir miyiz?
Vedat Yıldırım: Kürt müziği dediğimizde ya da Ermeni müziği dediğimizde çok da uzakta duran bir şey değil. Mesela Sezen Aksu dinlediğinizde Ermeni motiflerini biliyor musunuz bilmiyor musunuz meselesi. Bilmekle ilgili bir durum. Sezen Aksu müziğinde çok ciddi bir Ermeni müziği etkisi vardır. Kürt müziği dediğimizde televizyonu açtığımızda birçok Kürtçe müzik Türkçeye çevrilmiş zaten. Aslında yabancı değiliz aşinayız. Ama kimin olduğu belli değil. Yine bir tekçilik içinde imgelerimizi zindan etmişler.
13 ezginin her biri bir öyküyü ele alıyor ana temalarından bahseder misiniz?
İlk albümde daha çok Kürt tipolojileri vardı. Ama ikinci albümde mesela şehirde ki bütün orta sınıfı anlatan emek meselesini kapitalist sistem eleştirisini getiren “Bet Beyaz” şarkısı var. Mesela “Bahoz” şarkısı bütün bir muhalefeti aslında öğrenci gençliğini anlatan bir şarkıdır.
Ahmet Kaya’nın şarkıları arasın da “Yalanda Olsa “ olsa parçasının seçmenizin özel bir nedeni var mı ?
Ferhat Güneş: Bajar’ın anlatmak istediği hikâyeye uygun bir söz yazımı var. Bajar o temayı gözeten bir parça yapsaydı büyük ihtimalle ona benzer bir şeyler söyleyecekti. Belki biz yazmadım yalanda olsayı ama bahsettiğimiz sadece o Kürt kimliği değil bütün mesele sokaktaki hayat , sınıfsal mücadele hepsi aslında anlatılmaya çalışılan şeyin farklı kolları.
Vedat Yıldırım: Aslında bu şarkıda ötekinin ötekisi vurgulanıyor. Tutunamayanlar gibi ya da Masumiyet filmi gibi. Gece on ikide Taksime çıktığınız da çok karışık…İnsanların çoğu “buralar batak doğulular geldi bozuldu diyorlar” ya da Romanları aşağılıyorlar bir de siyahiler var. İstanbul artık çok ciddi mülteci şehri. Aslında kendi aralarında bir kapıştırma da var. Dar alanda kısa paslaşmalar oluyor çünkü mekan dar sınırlı kaynak ve çok sert bir hayat ile sınırlı. O yüzden birbirinin üstüne basarak ezerek var olma çabası oluyor.
En son Marmara Üniversitesi’nde da bir Kürt öğrenci bıçaklandı gittikçe ortamın bu kadar gerilmesinde başbakanın keskin tutumu da etkili oluyor mu sizce ?
Vedat Yıldırım: Olmaz mı… Aslında başbakan yani daha doğrusu iktidarda da şöyle bir durum var safları sıkılaştırma gibi yani %50 de oy alıyor biraz onu kimlikleştirmeye çalışıyor kendi kitlemi garanti edeyim o yüzden o kitlenin dışında olanlara bir cephe tutalım Aleviler olsun işte kendinden olmayan Kürtler olsun o Hristiyan kimlikler vs. Türkiye’deki duyarlı Müslümanlar bu haksızlığa karşı çıkmaya başladılar mı hemen kırimize ediyor; Has Parti örneğinde olduğu gibi.
Suriye için ne düşünüyorsunuz?
Vedat Yıldırım: Arap baharı meselesine de bir şarkı yaptık ben yazdım. Arap Baharına gönderme yaparak “Muallel Bahar” diye bir isim koyduk.Arap Baharı her muhalifin destekleyeceği bir şey ama tam anlamıyla içimize sine sine evet diyemeyeceğimiz durumlar da yaşıyoruz.
Suriye meselesinde işin içinde Amerika var. Mezhepsel çatışmayı körükleyen bir bakış açısı çok büyük bir problem. Başbakanın da işte oradaki Şiilerle Sünniler ekseni üzerinden o karşılaşmayı da yönlendiren bir politika izlemesi çok yanlış ve Türkiye’deki Alevilerin de çok kalbini kırıyor.Oysa daha çok haklar üzerinden gitmesi gereken bir siyaset izlemesi lazım.
Evet Esad çok büyük bir diktatör ama bunun yerine ne konulacak, nasıl bir sistem kurulacak orası çok büyük bir problem ve ikiyüzlü bir şey var diyelim. Esad döneminde Sünnilere yönelik çok büyük katliamlar oldu. Katarda da tam tersi durumlar yani Şiiler zulüm görüyor. Başbakan neden Sünni Katar’a dair hiç birşey söylemiyor. Elini vicdanına koyacaksın ve tüm ezilenlerin yanında olacaksın. Ayrıca bu harekete “Arap Baharı” ismi koymak da doğru değil orada sadece Araplar yaşamıyor
Açlık grevleri hakkındaki düşünceleriniz…
Vedat Yıldırım: Niye yapıyorlar deme cüretini kendimde bulamıyorum. Asıl mesele bu insan niye kendini ölüme yatırıyor. Sonuçta hayatlarını ölüme yatırıyorlar. Aslında hayatın kutsallığı yönünde bir eylem . Onlara sorduğunuzda “daha güzel yaşamak için kendimizi ölüme yatırıyoruz” diyorlar. Aslında yaşamı uğruna ölecek kadar sevmek gibi. Bu eylem biçimi artık sınır noktası, geliyorsunuz geliyorsunuz bir yol bulamıyorsunuz “benim şuan elimden bu gelir yoksa onursuzluğuna ölüp gideceğim “gibi bir cümle. Ama bir taraftan da çok zor hazin bir durum . Taleplere baktığınızda açlık grevine götürecek kadar imkansız mı? Anadilde eğitim hakkı , anadilde savunma hakkını konuşurken bile utanıyorum bir kürt olarak gururum inciniyor. Tecridin kaldırılması. Ki tecrid hukkuki bir şey değil; evrensel hukuka da aykırı. Neleri konuşuyoruz bu memlekette. Bu kibir, bahşetme kültürü nedir?
Her günün kıymeti var. Hükümetin bu ağırdan alma politikasını anlamıyorum. Biran önce adım atılmalı. Her dakika her saniye önemli. Yoksa ölecek bu insanlar.
Bajar dinleyicilerine son olarak neler söylemek istersiniz?
Yasal albüm satın alsınlar. İnternet dünyasında track yaygınlaştı. Belki de binlerce dinleyici albüm kapağını hiç görmeyecek. Sonuçta emek hakkı var. Ve bu bir dayanışma hareketi aslında. Meşakkatli bir süreç söz konusu. Dinleyiciler bu emeğe saygı göstermeli.
www.adilmedya.com