DERİTEKS, Deriform’da örgütlenerek deri konfeksiyon alanında ilk kez sendikalaşmayı sağladı. Makum Alagöz buradaki örgütlenmenin önemini anlattı.
DERİTEKS Sendikası, Deriform’da örgütlenerek deri konfeksiyon alanında ilk kez sendikalaşmayı sağladı. DERİTEKS İzmir Şube Başkanı Makum Alagöz, bu örgütlenmenin işkolundaki diğer işçilere umut olduğunu belirtti. Alagöz, örgütlenme, patronların saldırıları ve gündemdeki gelişmelere ilişkin sorularımız yanıtladı.
Son olarak Deriform’da örgütlendiniz, süreci anlatır mısınız?
Deri hazır giyim, deri ve tekstilden daha parçalı ve dağınık olan bir alan. Çok sayıda kayıt dışı çalışan atölye var. Bu yılın başında Deriform işçileri ile işyerlerindeki belli başlı sorunlar üzerinden tanıştık. Kısa sürede çoğunluğu sağlayacak sayıya ulaştık bakanlığa başvurup çoğunluk tespitimizi aldık. Sürece nasıl devam edeceğimizi konuşmak üzere işçilerle toplantı yaptığımız sırada işveren 4 arkadaşımızı arayıp işten çıkarıldıklarını söyledi. Bu atölye, dünyaca ünlü markalara üretim yapıyor. Bu markalarla görüşen üst kuruluşumuz Industriall yetkililerine durumu bildirdik. Industriall’ın girişimleri sonucu işveren atılan işçileri geri aldı ve endüstriyel ilişkiler çerçevesinde sendikamızı muhatap alacağını ve örgütlenme hakkına saygı duyacağını beyan etti, görüşmelerimiz sonucunda toplu iş sözleşmesi masasına oturdu. Toplu iş sözleşmesi taslağını yaklaşık 3 ay müzakere ettikten sonra 1 Haziran’dan itibaren sendikamız bünyesine Deriform’u da katmış olduk. Bu örgütlenmenin önemi dağınık ve örgütsüz olan deri konfeksiyonunda Türkiye’de bir ilk olması ve İzmir’de Kapılar, MTK gibi sektörün yoğun olduğu yerlerde işçilere umut olması. Birçok işletmeden işçiler Deriform’da arkadaşlarımızı arayıp tebrik ediyor. Bazı işverenler de şimdiden bazı hakları işçilere vermeye başladılar bile.
Kiralık işçilik yasası Meclisten geçti ve hükümet kıdem tazminatının fona devredileceğini söylüyor…
İşçinin alın teri olan kıdem tazminatı geçmiş dönemlerde ev parası, çocukların çeyiz parası idi fakat budana budana ufaldı çok az bir rakam kaldı ama yine de işçinin iş güvencesi olma özelliğini hâlâ koruyor. Önceki dönemlerde bir şekilde bu iş rafa kalkıyordu ama bu sefer ısrarlı biçimde bu hakka göz dikmiş durumdalar, önce kiralık işçiliği getirdiler şimdi sıra kıdemde.
‘Kırmızı çizgimizdir’ diyen konfederasyonunuz Türk-İş ve sendikalar bu sürece ilişkin ne yapıyor?
Genel kurulda başta Türk-İş olmak üzere bağlı olan tüm sendikalar ortak karar ile kıdem tazminatlarını “kırmızı çizgimizdir” diye ilan etti ve genel grev kararı aldı, bu konu gündeme gelince Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay her platformda bu hakkı vermeyeceklerini beyan etti. Türk-İş 33 sendikadan oluşan bir konfederasyon sadece genel başkanın kırmızı çizgimizdir demesi yetmiyor. Bütün sendikalar tabanına bu kararı iyi anlatmalı ve mücadeleye hazırlamalı. Mesela Soma katliamı sonrası Türk-İş’in aldığı genel grev kararını tabanına anlatamayan hatta greve bile çıkmayan sendikalar var. Bunlar kıdem için nasıl genel grev yapacaklar?
İşçilere nasıl anlatılacak?
DERİTEKS olarak örneğin 1 Mayıs öncesi fabrikalarımızda komite toplantıları yaparak bu saldırılar döneminde 1 Mayıs’ın önemini vurgulayarak, ‘bütün ülkelerin işçileri birleşin’ şiarı ile 1 Mayıs’ta taleplerimizi haykırdık. Fakat sendikaların sitelerinde ya da kişisel sosyal hesaplarında, Türk-İş’i eleştiren, kararlarına muhalefet eden ya da eylemlilikleri pasif gören koca koca sendikalar 1 Mayıs’ta 5-10 kişilik bir ekiple alanlara geldi. Örgütlü fabrikalarında 1 Mayıs’a çağrı bile yapmayanlar kıdem için genel grevi nasıl örgütleyecekler? Türk-İş yönetimini eleştirmek başka bir şey bunun karşısında hiç bir şey yapmamak bambaşka bir şey.
Demokratik olmayan bir şekilde görevden almalar, görev vermeler, şube kapatıp açmalar söz konusu. Önce herkes kendi sendikasını toplamalı, sendikal bürokrasiyi yok edip adam gibi sözleşmeler yaparak Türk-İş’i eleştirsinler.
Her sendika tabanını mücadeleye hazırlamalı, önümüzdeki süreçteki saldırıları göğüsleyecek bir mücadele hattı belirlemelidir. Bu bütün konfederasyonlar için geçerli, hepimizi ilgilendiren bir konuda Türk-İş, DİSK, Hak-İş diye ayırmamalı birleşik bir mücadele yapılmalıdır. Bütün sendikaların bir uyanış içine girmesi gerekiyor. Çocuklarımızın bu güvencesini kurtarabilmek için herkesin elini taşın altına koyması gerekir. Fransa’da hükümetin saldırılarına karşı sendikalar haftalardır direniyor sokakta kazanılan hakkın kolay kolay verilmemesi gerektiğini gösteren en güzel örnek.
Son olarak hükümetin savaş politikalarına ve dünyadaki gelişmelere dair ne söylersiniz?
Bir insan doğduğunda hangi renkten hangi ırktan ya da dinden olacağını seçemez, savaşın kazananları hep kapitalistler olmuştur, kaybedenler de hep yoksul emekçilerdir. Fakat dünyanın çoğunluğu olan biz yoksul emekçiler gerçek anlamda örgütlenirse ve savaş politikalarına karşı gelirse dünyada ne zulüm ne de savaş kalır. Savaş; kaos, yıkım, zulüm, ölüm, işkence, tecavüz ve örgütsüzlük demektir. Barış ise; kardeşlik, eğitim, daha iyi bir yaşam demektir, insan olan da zaten barışı kardeşliği seçmelidir. Dünya hepimize yetecek kadar büyük.
‘INDASTRIALL’IN VARLIĞINI ÖNEMSİYORUZ’
Makum Aalagöz: Sermayenin vatanı olmadığı gibi işçi sınıfının da vatanı tüm dünyadır. İşçi sınıfının dünya ölçekli örgütlenme çatısı olan Industriall’ın varlığını önemsiyoruz. Uluslararası dayanışmayı örmenin yegâne yolunun bu olduğuna inanıyoruz. SF Deri’deki örgütlenmemizde yanımızda duran, işvereni yaptığı yanlışı en üst düzeyden anlatmaya çalışan hatta tüm dünyada SF için bir gün eylem kararı alan Industriall işçilerin enternasyonal dayanışmasının en temel yapıtaşlarındandır. Bir tek ülkemizdeki hak ihlalleri değil farklı ülkelerdeki tekstil işçilerinin daha iyi yaşam mücadelesine katkıda bulunan Industriall’in güçlenmesi için elimizden geleni yapacağız. (İzmir/EVRENSEL)