Belçika’nın Wallonie Bölgesi’nde yapılan anketlerde marksist komünistlerin oylarında ciddi artışlar görüldü. Bu durum, elbette ülkedeki herkesin hoşuna gitmedi. Konuyla ilgili Junge Welt’ten, Gerrit Hoekman’ın 15 Eylül tarihli haber çevirisini okurlarımıza sunuyoruz.
Belçika Başbakanı Charles Michel şu sıralar çok sinirli. Hatta geçtiğimiz günlerde şöyle bir açıklama yapma gereğini bile duydu; “Birçok ülkede ve Belçika’da bireysel özgürlüğe zarar veren, yoksulluğu artıran ve geriye gidişi hızlandıran komünizme geri dönüşü yaşıyoruz.” Het Laaste Nieuws gazetesinin haberine göre Michel şöyle devam etti; “ Venezuella ve Kuzey Kore hiçbir zaman bizim siyasal modelimiz olamaz.”
Anlaşıldığı üzere Fransızca konuşulan Wallonie Bölgesi’nde yapılan en son anketler Michel’i bir hayli ürküttü, çünkü Wallonie’de Marksist işçi partisi Parti du Travail (PTB) oylarını artırarak ilk sıraya yerleşmiş durumda. Hatta şu an için partinin oylarının %20’nin üzerine çıktığı tahmin ediliyor. Belçika’nın Flamanca konuşulan bir diğer bölgesinde ise parti Partij van de Arbeid (PVDA) adını alıyor. Parti ayrıca Belçika’nın her bölgesinde seçime giren tek parti olma özelliğini koruyor.
Parti yurttaş ve emekçilerin haklarını en ön sırada tutuyor. Vaatlerinin arasında şu sıralar Avrupa’da yapılmakta olan seçimlerde hiçbir şekilde dile getirilmeyen bazı haklar söz konusu. Örneğin haftalık 30 saat çalışma süresi, zenginlerden vergi alınması ve ücretsiz sağlık hizmetleri bunlardan sadece birkaçını oluşturuyor. Bu nedenle Marksist bir programı kendine temel almış olan parti özellikle sosyal haklarını adım adım kaybetmekte olan alt sınıfta büyük bir ilgi ile karşılanıyor. Bu durumda komünistler Lüttich’de, Charleroi’de ve Namur’da oylarının artması ile birlikte sergileyecekleri direnişle Kanada ile yapılması planlanan serbest ticaret anlaşmasına karşı ön sıralarda savaşacaklarını hesap ediyorlar.
Marksist parti, üyeleri ile çok iyi konsolide olmuş durumda. Parti başkanı Peter Mertens partinin vizyonunu teorik olarak temellendiriyor. Ayrıca Mertens’in Belçika’nın sosyal ve siyasal durumu hakkında yazdığı kitaplar rafların en çok satanlar listesinin başında yer alıyor. Mertens’in dışında Raoul Hedebouw adlı bir diğer Marksist siyasetçi de ülkede isim yapmış durumda. Hedebouw’un ülkede konuşulan isimler arasına girmesi geçen sene katıldığı popüler bir televizyon programı sayesinde oldu. Bu program sonrasında Belçika medyasında da ön sıralara çıkmaya başlayan Hedebouw’un akıllarda kalan en etkili sözü; “ Egemenler bize her zaman alternatifin olmadığını söylüyorlar ama alternatif var ve yurttaşlar olarak bizden çalınanları geri alacağız” olmuştu. Görünüşe bakılırsa Wallonie’de de birçok seçmen tam olarak Hedebouw gibi düşünüyor.
Yapılan bir diğer araştırmaya göre Belçikalı sosyalistler Hollandalı sosyalistlerden farklı olarak oylarını inişe geçen sosyal demokratlardan alıyorlar. Öte yandan Marksist politikacılar kendileri için 1700 Euro’dan daha fazla bir maaş istemediklerini, aldıkları paranın geri kalanını yurttaşlara vereceklerini bildirdiler. Hedebouw bu konu hakkında politikacı olarak yurttaşlardan farklı yaşama haklarının olmadığını söylüyor. Bölgede maden ocaklarının ve çelik fabrikalarının kapanmasından sonra 24.000 kişi işsiz kaldı. Hal böyle olunca Hedebouw’un yaptığı konuşmalar bölge halkının son derece dikkatini çekiyor. Elbette bu durumdan rahatsız olanlar da var. Geçtiğimiz 1 Mayıs’da Hedebouw Lüttich’de konuşma yaparken kürsüye yaklaşan bıçaklı bir saldırgan tarafından bacağından hafifçe yara aldı. Bu saldırıyı dikkate almadan kısa bir süre sonra konuşmasına devam eden Hedebouw; “Komünistleri susturmak için çok çaba harcamanız lazım. Bunlar bizim için küçük şeyler” diye haykırdı.
(Kaynak: Junge Welt)