Sevgili dostlar,
12 Eylül’de üniversite öğrencisiydim. Darbeden sonra YÖK kuruldu, hocalarımız kürsülerinden kovuldu. Türkiye baskı altında, suskundu; konuşmak, ülkenin aydınına, akademisyenine düşerdi. Ama olmadı. Toplu bir itiraz gelmedi. Üniversitenin anlı şanlı hocalarının çoğu, doçentlerinin, asistanlarının kovuluşunu sessizce izlerken bir kısmı da bakanlık kapabilmek için lacivert takımlarını ütülüyordu. Göze girme yarışında İstanbul Üniversitesi darbenin lideri Kenan Evren’e cübbe giydirip fahri doktora verdi.
Beklediğimiz tepki, 3,5 yıl sonra Aydınlar Dilekçesi ile geldi. Aziz Nesin’in girişimiyle bir dilekçe imzalayan 1300 aydın, adalet, özgürlük, demokrasi istiyordu. Tabii hemen “elebaşlar için” soruşturma açıldı. Kenan Evren, “Ben ne yapayım böyle hain aydını” dedi. Aziz Nesin’in bunu şikâyet için açtığı dava reddedildi.
32 yıl sonra darbe dönemini aratan bir başka karanlıkta 1128 akademisyen, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir barış bildirisi yayınladı. Erdoğan, -tıpkı Evren gibi- aydın ihanetinden yakındı, “Siz aydın değil, karanlıksınız” dedi. Üniversite katliamı için aradığı bahaneyi bulmuştu. İmzacılar kovuldu, hapse kondu, davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi, bu cezalandırmaları hukuksuz bulunca göze girmek için bekleyenlere gün doğdu. Üniversitede pek anlı şanlı hoca kalmamıştı; kalanlar da tasfiyecileri değil, Anayasa Mahkemesi’ni kınadı. Kınayanların başında, Erdoğan’a çoktan fahri doktora cübbesini giydirmiş olan İstanbul Üniversitesi vardı.
Peşinden 1071 akademisyen, Anayasa Mahkemesi’nin kararının terörü meşrulaştırdığı iddiasıyla bildiri yayınladı.
Devlet baskısını meşrulaştırma telaşında savaş tamtamı çalan 1071 akademisyene karşı, işi, özgürlüğü, canı pahasına barışı savunan aydınlar… Türkiye’nin yeni Malazgirt’i bu…
Yani 12 Eylül’den bugüne üniversite ve iktidar cenahında yeni bir şey yok. Bu kavganın sonucunu merak edenler, 12 Eylül’ü ve Kenan Evren’i hatırlasın. İstanbul Üniversitesi hala utanç içinde Evren’e giydirdiği cübbeyi ve verdiği unvanı geri almaya çalışıyor.