Anadilde eğitimin mümkün olamayacağını ve Kürtlerin bunu kafalarından çıkarması gerektiğini her fırsatta dile getiren Başbakan, Kürtlerin bundan asla vazgeçemeyeceklerini anlamıyor.
Anadilde eğitim talebinin şımarıklıktan, inattan, devlete kafa tutmaktan kaynaklandığını sanıyor ya da öyle göstermeye çalışıyor.
Anadilini unutma tehlikesiyle karşılaşmış, kendisini asimile olmakla suçlamış ve anadiline hakim olamadığı için travma yaşamış bir insanın anadilde eğitim talebinin, onun için ne kadar hayati bir mesele olduğunu anlamak çok mu zor?
Bir çocuğun annesiyle aynı dilde iletişim kuramamasının nasıl bir acı olduğunu biliyor musunuz?
Düşünün; bir çocuk okula başlayıncaya kadar annesiyle aynı dili konuşuyor, aynı dilde şakalaşıyor, aynı dilde anlaşıyor.
Sonra o çocuk, okula başladığında başka bir dilde eğitim görüyor ve başarılı olması için o dili çok iyi bilmesi gerekiyor.
Yani kendi dili ikinci plana düşüyor.
Çocuklar ilkokula başladıklarında zaten annelerinden kopmuş, ayrılmış hissine kapıldıkları için kendilerini yalnız hissederler ya; bir de ödevlerini yaparken bile diğer çocuklar gibi annesinden yardım alamayan bir çocuğu düşünün… Okul, eğitim ve annesi arasındaki mesafe gittikçe büyüyor. Büyüyor, çünkü o çocuk anadilinden gittikçe uzaklaşıp, eğitim gördüğü dilin hakimiyeti altına giriyor. Okuduğu kitaplar, yazdığı yazılar, izlediği programlar hep okulda konuştuğu dilde oluyor. Gittikçe anadilinden uzaklaşıyor, gittikçe annesinden uzaklaşıyor…
Ben Kürtçeyle doğdum, belli bir yaşa kadar Kürtçeyle büyüdüm. Okul hayatımın başlamasıyla birlikte hayatımın her alanını Türkçe kaplamaya başladı. Ben yeni bir dünyanın kapılarını aralarken ve yeni şeyler öğrenirken annem yanımda olamıyordu, çünkü bu yeni dünyada annemin diline yer yoktu. Öğrendiğim şeyler arasında annemin dilinin yeri yoktu. Tamamen Türkçe olan ödevlerime yardım edebilecek kadar Türkçesi yoktu. Veli toplantılarına gidip öğretmenimden okuldaki durumumu öğrenecek kadar Türkçe bilmiyordu. Bana “dersine çalış, ödevlerini yap” demekten başka okul hayatımla ilgili diyebileceği bir şey yoktu.
Annemle arama örülen ilk duvardır ilkokul…
Orta Okul, Lise, Üniversite derken hayatımın çoğu evin dışında geçmeye başladı. Akşamları annemle geçirdiğim birkaç saat dışında Kürtçenin hayatımdan neredeyse tamamen çıkmakta olduğunu fark ettim. Kürtçe konuşmakta zorlanıyordum, anlıyordum ama konuşamıyordum.
Kürtçe düşünemiyordum, Kürtçe rüya göremiyordum…
Annem benimle Kürtçe konuşuyordu, ben ona Türkçe cevap veriyordum. Annem, Türkçeyi en az benim kadar iyi anladığı için sorun olmuyordu. Annem benim Türkçe sözlerimi Kürtçe, ben de onun Kürtçe sözlerini Türkçe olarak anlıyordum. Her ne kadar annemle iletişim sorunu yaşamıyor gibi görünsek de aslında aynı dili konuşmadığımız için hep bir şeyler eksik kalıyordu.
Anne dili, şiir gibidir. Nasıl ki bir şiiri başka bir dile çevirdiğinizde aynı tadı vermiyorsa, hep bir şeyler eksik kalıyorsa; anneyle çocuğunun arasındaki dilin farklı olması da tıpkı o çeviri şiirler gibi hep biraz eksik kalır.
Annemin Türkçeyi anlıyor olması, benim de Kürtçeyi anlıyor olmam yetmiyordu.
Dikkat ettim; annem, ablamla konuşurken benimle konuştuğundan daha fazla keyifli oluyordu, daha fazla gülüyordu. Ablamın okul hayatı yarım kaldığı için Kürtçeyi unutmamıştı, annemle Kürtçe konuşuyordu. Ablam, annemle annemin dilinde sohbet ettiği için aralarındaki iletişim benimle olduğundan daha farklı ve daha keyifli gibiydi. Ben de onların arasındaki bu iletişime özendiğim için Kürtçe kursuna gittim.
O güne dek hep yabancı dilleri öğrenmek için kursa gidildiğini görmüştüm. Kendi dilime ne denli yabancı olduğumu kursa gittiğimde anladım. Anadilime hakim olabilmek adına kursa gitmek benim için büyük bir utanca dönüştü. Kendimi asimile olmuş bir Kürt gibi hissettim.
Annemin bana ve diğer kardeşlerime Kürtçe konuşamadığımız için zaman zaman kızması ve “yoksa anadilinizden utanıyor musunuz?” diye azarlaması gelmişti aklıma.
Yoksa anadilimden utanmış mıydım, neden anadilimi unutmamak için bir çaba gösterememiştim? Diye kendimi sorgulamaya başladım. Önce kendime sonra da beni bu duruma düşüren sisteme öfkelendim.
Bir insana; kendine yabancılaşmış, asimile olmuş, kendinden utanmış hissini yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Hiç kimse doğduğu andan itibaren duyduğu, öğrendiği, konuştuğu dili sonradan unutmak ve kurslardan öğrenmek zorunda kalmamalıdır.
Hiç kimse annesiyle anadilinde konuşmakta zorlanmamalıdır.
Hiçbir çocuk annesiyle sohbet ederken “bu sohbette bir şeyler eksik” hissine kapılmamalıdır.
Herkes önce anadilinde düşünebilmeli, anadilinde rüya görebilmeli, kendini en iyi şekilde anadilinde ifade edebilmelidir.
Başbakan’ın anadilde eğitim taleplerimize karşılık bize “Kürtçe kurslar açılmasına izin verdik, okullara seçmeli Kürtçe dersi koyduk, daha ne olsun!” diye cevap vermesi, bizim kulağımıza küfür gibi geliyor. Bir Kürt için anadilini kurslardan öğrenmek kadar utanç verici, gurur kırıcı bir durum olamaz.
Okula başlayan bir Kürt çocuğunun elinden önce dilini alıp, sonra onu kurslara mahkûm etmek ve bunu da bir lütufmuş gibi göstermek hangi akla, hangi vicdana sığar?
Biz; bizim gibi okula başladığı andan itibaren annesine yabancılaşan, son tahlilde “kendisine yabancılaşan” yeni bir nesil daha olsun istemiyoruz.
Artık o Kürtçe kurslarına en başta Başbakan olmak üzere, Türk kardeşlerimiz gitsin ve biraz da onlar kardeşlerinin dilini öğrensin. Bize anadilde eğitim gerekli.
O seçmeli Kürtçe derslerini Türk ebeveynleri kendi çocuklarına seçtirsin ve kardeşliğimiz anlam kazansın, pekişsin. Bize anadilde eğitim gerekli.
Anadilde eğitim vermekle bize bir şey vermiş olmayacaksınız, aksine bizden bir şeyi almamış olacaksınız; Anadilimizi…
Adilmedya.com