Sevgili dostlar,
Adalet ve Kalkınma Partisi 14 Ağustos 2001’de kuruldu, kuruluşundan yaklaşık 15 ay sonra, 3 Kasım 2002’de iktidar oldu.
Bu başarıda, 2001 ekonomik krizinin payı büyük. Türkiye 1999’daki korkunç depremin yaralarını sarmaya çalışırken krize yakalandı. Ülkeyi 15 yıldır koalisyonlar yönetiyordu. Sosyal demokrat Başbakan, makamına gidemeyecek kadar hastaydı. Onun görevden çekilmemesine tepki gösteren bir grup milletvekili istifa edip partisini ortadan ikiye bölmüştü. İktidar ortağı milliyetçiler tam bu ortamda erken seçim isteyip intihar etmişti. Seçmen, bu çöküşten sorumlu tuttuğu merkezdeki sağ ve sol partileri sandıkta tasfiye etti, değişim isteyen AKP’ye şans tanımaya karar verdi. AKP lideri, kriz yorgunu topluma istikrar vaat ediyor, iktidardaki “aksaçlılara” karşı gençliği ve yeniliği temsil ediyordu. Siyasetçilerin 65 yaşında emekli olmasını, askerin kışlaya dönmesini savunuyor, topluma, partisine adını veren adalet ve kalkınma sözü veriyordu.
Seçim barajı yüzde 10’du. 3 Kasım’da, geçerli oyların yüzde 45’i bu baraja takıldı. Yani toplumun yaklaşık yarısının oyu temsil edilmedi çöpe gitti. Baraja takılanlar arasında iktidardaki üç parti de vardı.
AKP, bu saçma seçim sistemi sayesinde yüzde 34 oyla Meclis’teki sandalyelerin yüzde 66’sını alabildi. Kurulan iki partili sistem, 17 yıl boyunca AKP’ye hizmet etti.
Bu 3 Kasım’da AKP, iktidarda 17. yılını doldurdu. Geçen 17 yılda Erdoğan’ın partisi katıldığı seçimlerin tümünde birinci parti oldu. Altı genel seçimin beşinden tek başına iktidar olarak çıktı. Fakat iktidarda “muhafazakâr demokrat” makyajı döküldü; altından Türk-İslam sentezine dayalı bir baskı rejimi çıktı. Partinin kurucu kadrosu tamamen silindi; bütün ipleri Erdoğan’a teslim eden bir tek adam yönetimi inşa edildi. Bugüne dek laikliğin sigortası olarak görülen ordu tasfiye edilirken yerine bir polis devleti kuruldu. AKP’ye adını veren adalet ve kalkınmadan eser yok artık…
17 yıl önce “65 yaşındakilere siyaset yasaklansın” diyen Erdoğan ise bu yıl 65 yaşına bastı.