Kamil Tekin Sürek
Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık AKP iktidarından önce Türkiye’de buzdolabı, yol, havaalanı, üniversite olmadığını söylüyor. Tabii muhalifleri hemen bu iddiaları çürütecek bilgileri paylaşıyor. Erdoğan’ın bu tür iddiaları artık ciddiye alınmıyor. Halk arasında espri konusu oldu. “Biz AKP’den önce mağarada yaşıyorduk” diye karşılanıyor bu tür sözler. En son iddia AKP’den önce toplu iğne de yapılamadığıydı Türkiye’de.
AKP elektrikli otomobil, tank, uçak, İHA, SİHA vd. yaptı ama bunların küçük bir kusuru var. Motorları ve bazı parçaları dışarıdan geliyor. Ya kaportasını biz yapıyoruz motorunu dışarıdan alıyoruz ya da kaportasını bile dışarıdan alıp sadece montaj yapıyoruz. Dışarıdan parçasını aldığımız tank, uçak, otomobile, parça ya da motor gelmediğinde çalışmıyor. Bantlar duruyor. Altay tankı hikayesini herkes biliyor. Senelerdir tank yürümüyor.
Geçenlerde bir gazeteci 1967’de Güney Kore ile Türkiye’nin Ford motoru alarak otomobil yaptığını, şimdi bizim hâlâ motorunu dışarıdan alarak otomobil yaparken Güney Kore’nin motorunu da kendisinin yaptığı otomobillerle dünyada sayılı ihracatçı haline geldiğini anlatıyordu.
Güney Kore ve Türkiye karşılaştırılması hep yapılır.
Son günlerde benzer koşullara sahip iki ülkeden birinin kalkınıp, diğerinin kalkınmamasının nedenleri üzerine tartışmalar alevlendi. Bunda Daron Acemoğlu’nun Nobel Ödülü almasına gerekçe gösterilen tezlerinin de etkisi var. ‘Demokratik kurumlar, serbest rekabet ve girişimcilik kalkınmanın motoru mudur’ sorusu tartışılıyor. Çin ile birlikte Güney Kore örneği de bu teze karşı örnekler olarak gösteriliyor.
Bir de Daron’u referans gösteren bazı solcu ekonomistlerin tezleri çok tartışılıyor. Bunlar,5-10 senelik bir süre içinde yapılacakların planlandığı, bir iki alana odaklanıldığı ve ekonominin genelinin bu hedef etrafında organize edildiği bir üretim planlaması ile kalkınmanın mümkün olacağını söylüyorlar. Örnekleri de Çin, Güney Kore vb. ülkeler. Benzeri tezler ’60’lı yıllarda YÖN dergisi ve Doğan Avcıoğlu tarafından da savunulmuştu. Hatta o yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı kurulup dört yıllık planlar da yapılmıştı. Ama iş birlikçi burjuvazi DPT’yi etkisizleştirdi. Siyasi temsilcileri Süleyman Demirel veciz bir ifade ile “Bize plan değil pilav lazım” diyerek bu yola karşı çıktı.
Tabii yukarıda sözünü ettiğim iki rakip tez kapitalist kalkınma yöntemleri üzerine. Sonuçta iki yola da örnek gösterilen ülkelerde işçi sınıfının yoğun sömürüsü neticesinde sermaye birikimi sağlandı. Başarılı olduğu söylenen Güney Kore ve Çin’deki emek sömürüsü, işçilerin kölece çalıştırılması, barakalarda yaşayan, grev hakkı olmayan işçilerin durumu biliniyor. Diğer tezin örnekleri emperyalist kapitalist ülkelerin ise köle emeği, sömürge ülkeleri yağması vb. malum.
Planlı kalkınma modeli biraz da SSCB’deki devasa sanayileşme hamlesi sonucu geri kapitalist ülkelerde kapitalist kalkınma yolunda kullanılabilir mi diye gündeme gelmişti.
Neyse, AKP’ye gelirsek: Bizimkiler bu iki teze de pek prim vermiyorlar. Ne demokratik kurumlardan yanalar ne serbest rekabet ve girişimcilikten. Yandaşlarına devletten para aktarıyorlar, yandaş olmayanların mallarına çöküyorlar. Merkezi bir plan ve hedefleri de yok. Onları motive eden ‘Kişisel zenginliğimi ve yandaşlarımın zenginliğini ne kadar çok arttırırım, servetime servet katarım’ hesabı. İhtiyaç olmayan havaalanları, köprüler, yollar, şehir hastaneleri yapıyorlar. Ve her şeyin en büyüğünü yapmaya çalışıyorlar. Her şeyin en büyüğü onlara daha çok kazandırıyor.
Başkaları değerli madenleri enerji kaynağı olarak kullanmak, yapay zeka, çip teknolojisi vb. ile uğraşırken biz Güney Kore’den aldığımız motorla tank yapmak, ABD’den aldığımız F-16 motoruyla uçak, Kanada’dan aldığımız motor vd. parçalarla İHA/SİHA yapmakla övünüyoruz.
Bu arada söylenenlere göre, 1951’de toplu iğne fabrikamız varmış ama şimdi Polonya’dan toplu iğne ithal ediyormuşuz.
Gerçek gelişme, büyüme emek sömürüsünün ortadan kalktığı, doğaya ve insana zarar vermeyen teknolojinin geliştirildiği, silahlanmanın yerine insan ve doğanın ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapıldığı bir sistemle olur. Bunun da adı sosyalizm ve sınıfsız, sömürüsüz toplumdur.




