Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesi, TMK’nin “Terör örgütü propagandası yapmak” suçunu düzenleyen 7/2 maddesinin “ifade özgürlüğünü parametrelerini dışlayan tipe uygun eylem tanımlaması yaptığı” tespitinde bulundu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması istemiyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Binasında 17 Kasım- 12 Aralık tarihleri arasında açlık grevine giren 62 kişi hakkında beraat kararı veren Diyarbakır 11. Ağır ceza Mahkemesi gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme, kanun koyucuya Terörle Mücadele Kanunu (TMK) nedeniyle eleştirerek, “(…) kanun koyucu ifade özgürlüğü parametrelerini dışlayan tipe uygun eylem tanımlaması yapmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜDAHALEYE MARUZ KALIYOR’
Kararda, savcılığın sanıkların “örgüt propagandası yapmak”tan cezalandırılmasının istediği ve mahkemenin suçun yasal unsurları oluşmadığı için beraat kararı verdiği hatırlatıldı. Mahkeme gerekçeli kararında, Anayasa’nın 26’ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10’uncu maddesiyle düşünce ve ifade özgürlüğünün teminat altına alındığına işaret ederek “düşünce ve ifade özgürlüğünün terörle mücadele kapsamında en çok müdahale ve sınırlamaya maruz kalan temel haklardan olduğunun” altını çizdi.
‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DIŞLANDI’
Kanun koyucunun, TMK’de yapılan değişiklikle ifade özgürlüğü sınırlarını genişlettiğine işaret ederek, 2013’de “örgüt propagandası suçunun” oluşabilmesi için “örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde yapılması zorunlu kılınarak sınırlamanın AİHS’e uygun getirilmesinin amaçlandığına dikkat çekti. TMK’nin 7/2 maddesinin b bendinin “toplantı ve gösteri yürüyüşünde gerçekleşmese dahi örgüte ait resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması, slogan atılması, ses cihazlarıyla yayın yapılması, terör örgütüne at amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniforma giyilmesi fiil ve davranışlarının propaganda suçundan cezalandırılacağı” yönünde değişiklik yapıldığına işaret eden mahkeme, gerekçeli kararında, “Bu düzenlemeyle kanun koyucu ifade özgürlüğü parametrelerini dışlayan tipe uygun eylem tanımlaması yapmıştır” yorumunda bulundu.
‘MİLLETLERARASI ANTLAŞMALAR GEÇERLİDİR’
Gerekçeli kararında, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılasına yönelik değerlendirmesini sürdüren mahkeme, Türkiye’nin AİHS’e taraf olduğunu, Anayasa’nın 90. Maddesi’nde milletler arası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu düzenlemesinin bulunduğu, ilgili maddeye göre, milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konularda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşmaların esas alınacağının vurgulayarak, AİHS’in ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddesinin bir iç düzenlemeye dönüştüğünün altını çizdi.
‘TERÖRLE MÜCADELE BİR HUKUK REJİMİDİR’
Gerekçeli kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin verdiği mahkumiyet kararlarına değinen mahkeme, “Terörle mücadele kendine özgü bir takım zorlukları barındırdığından devletler bu mücadelede daha geniş bir takdir marjına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte terör ile mücadelede bir hukuk rejimidir. Uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin ihmal edilebileceği bir alan değildir. İfade özgürlüğü sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun hoşgörünün ve geniş fikirliliğinin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler için uygulanabilmelidir.” ifadelerini kullandı.
Yargıtay’ın “örgüt propagandası” suçu için cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerin meşru gösterilmesi veya bu yöntemlerin övülmesi ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edici şekilde yapılmasına işaret eden mahkeme, somut olayda, söz konusu fiillerin oluşmadığına işaret etti.
MA / Aydın Atay