Evreni anlamak, kendimizi anlamakla başlar. – Neil deGrasse Tyson
Biz insanlar, bizim için büyük fakat jeolojik olarak epey küçük bir zaman diliminde gelişme gösterdik. Binlerce yıl gelişme gösterdik ve aynı zaman içinde aklımız da gelişti. Mızrak yapmaya, kendimizi savunmaya ve ateş yakmaya başladık. Ve nihayet bugün dünyamızın nasıl oluştuğunu konuşmaya başladık.
Bu, bizim evimizin ve dolayısıyla bizim hikayemizdir. Kendi evimizin nasıl oluştuğunu bilmek gerekir herhalde, değil mi?
Güneş’in Oluşumu – Evrene Bir Bakış
Evrende bir kaos hakimdi. Ne olduğu belirsiz milyarlarca kaya parçası bir oraya, bir buraya gidip geliyordu. Bu parçalar kimi zaman birbirlerine çarpıyorlar ve birleşerek daha da büyük parçaları meydana getiriyorlardı.
Malumunuz, kütleçekim adlı bir yasa olduğundan dolayı kütlesi ve -genellikle- hacmi büyük olan, küçük olanı çeker (F= G.m1 x m2 / d2). Bu sebepten dolayı, küçük kütleli parçacıklar bir büyüğünün yörüngesine giriyor ve kimi zaman çarpışarak daha büyük hacimli bir parçaya dönüşüyorlardı.
Güneşimizin oluşumu da işte böyle başlamıştı. Çoğunlukla hidrojen ve helyum gazlarının oluşturduğu bir bulutun çökmesiyle büyük bir patlama gerçekleşti. Bu moleküler bulutun yoğunlaşması, içerisinde bir yerçekimi etkisi oluşturdu.
Yoğunluğu artan çekirdek, iç sıcaklık ve basınç artışını tetikledi ve bu koşullar, hidrojen atomlarının birleşerek helyum atomlarına dönüştüğü nükleer füzyon reaksiyonlarının başlamasına yol açtı. Tüm bu aşamalardan sonra Güneşimiz artık bir yıldız adayıdır.
Civardaki en kütleli ve hacimli parçanın güneş olmasından olacak, boşlukta rastgele bir birinin yörüngesinde dolanan diğer küçük parçalar da Güneş’in yörüngesine girdiler. Bunlar kimi zaman yörüngelerinden saparak birbirlerine çarpıyorlardı.
Dünya ve Ay’ın Oluşumu
Güneş’in etrafında dolanan bir kaya parçası da, daha sonra içerisinde yaşayanların “Dünya” diye adlandıracakları bir gezegendi.
Dünya, kendi yörüngesinden saparak hızla kendisine yaklaşan bir diğer kaya parçası ile çarpıştı (Bunların devasa büyüklükte olduğu unutulmamalıdır). Dünya’nın bir kısmını sıyırarak geçen bu gezegen, bugün ki Ay’ın annesi, Theia idi (Mitolojik bir adlandırma).
Çarpışma sonucu kopan parçalar, Dünya’nın yörüngesine girdiler ve burada yeni bir gezegen oluşturdular: Ay’ı.
Bu sayılan gezegenlerden hiç birinde ne yaşam ne de su vardı. Hepsinde ortak olan şey: yoğun bir meteor bombardımanıydı. Elbette Dünya’da nasibini aldı bu olaydan…
Bilim adamları, Dünya’ya suyu bu meteorların ve kuyruklu yıldızların getirdiğini öne sürüyor (İçerisinde su molekülü taşıdığı biliniyor). Ama yaşamın nasıl başladığı henüz kimse tarafından bilinmiyor. Fosili bulunan en eski canlının (prokaryot bir bakteri) yaşı 3,5 milyar yıl önceye dayanıyor.
Yeryüzünde ökaryot hücrelerin (gelişmiş, hücre çekirdeği olan organizmalar) ortaya çıkması Dünya’nın en önemli olaylarından biridir. Zira, bizim gibi hayvanlar, bitkiler ve mantarlar ökaryot hücre yapısına sahip canlılardır.
Yeryüzünde bakterilerin (fotoğraftaki canlılar) yaşadığı bir milyar yıldan sonra, nihayet ökaryotlar ortaya çıktı. Bir arkeabakteri ile bir öbakteri arasındaki ortakyaşam yoluyla meydana gelen kimera, ilk ökaryotu oluşturmuştu.[1]
İşte, Dünya ve bizim -şuan eldeki verilerle bilinen- ilk atamız böyle oluştu. Fakat haylen birileri bir bakteriden geldiğini kabullenemiyor. Bundan iki bin yıl önce yaşamış Milet’li Anaximandros dahi, o güne dek adı duyulmamış, evrim kuramını basit bir gözlemle anlamıştı.
Yüksek bir dağda balık fosilleri bulan Anaximandros, “Demek ki Dünya bir zamanlar sularla çevriliymiş.” dedi. “Suda balık yaşadığına göre biz balıktan geliyoruz.” dedi ve o güne dek duyulmamış bir şeyi ilk kez söylemiş oldu.
Bugün orada, Türkiye’nin Aydın şehri civarında, yaşayan insanların çoğu evrimi reddediyor! iki bin yıldır bizim geldiğimiz nokta budur işte!
Eğer tüm bunlarla yetinmeyip, merakınıza yenik düşüyorsanız internette ücretsiz olarak bulabileceğiniz “Dünya’nın Kısa Tarihi” adlı kitabımı ücretsiz bir şekilde okuyabilirsiniz. Orada çok daha detaylı bir anlatım bulabilirsiniz.
- ^ Ernst Mayr. (2022). Evrim Nedir?. Yayınevi: Say Yayınları. sf: 76.