Gezi direnişinden beri iki can sıkan tutum var gözüme çarpan. Birincisi Gezi direnişini darbecilerin, Ergenekoncuların örgütlediğini ve diğer kesimlerin gücünün onlara yetmediğini iddia edenler. Bu kesim dönüp bizlere sürekli olarak Gezi’yi terk edin diyordu. Oysa gitmek kolay da ilk kez sokağa çıkan onbinlerce insanı ulusalcı hegemonyaya terk etmek siyaset yapmaktan kaçmaktır. TGB ve HKP gibi ırkçılara ve onların yoldaşı TKP’ye karşı Gezi’de sokağa çıkan azınlıkların, eşcinsellerin, Kürtlerin, başörtülülerin, darbe karşıtlarının, milliyetçilik karşıtlarının, özgürlük isteyenlerin buluşabileceği bir Barış Meydanı kurduk. Bir yanına Hrant Dink öteki yanında Ceylan Önkol ismini verdik. Aşağıdan yükselen bir mücadeleye katılmamak, siyaset yapmaktan kaçmak olurdu, sekterlik olurdu, bunu yapmadık.
İkinci bir kesim ise Gezi’deki “birlik” ruhunu bozmamak için, klasik bir tabir olacak ama, oportunizmin girdabında savrulanlar. Bu kesimlerin TGB’nin “diren Silivri” sloganı ile yaptığı çağrıları görmezden gelirken DSİP’in yaptığı karşı eyleme yine “yandaşlık” yaftası vurması artık can sıkıyor. Şuradan başlayarak bu kesime yanıt verelim: Biz hiç bir zaman Gezi’de ulusalcılarla birlik olmadık. Sadece aynı yerde bulunmuş olduk, o da mecburen. Gücümüz yetseydi Ingidnados hareketi sırasında Barselona’daki Katalunya meydanı işgalcilerinin yaptığı gibi alanın etrafında bir insan zinciri oluşturup ırkçı grupların alana girmesine izin vermezdik. Alandaki ırkçı gruplara karşı Gezi’de bir cephe oluşturma çabamız ise “birliğimize zarar gelmesinciler” yüzünden gerçekleşemedi. Oysa ulusalcılar kendi cephelerini kurdu. Zaten arkalarında 90 yılın devlet ve örgüt deneyimi, eğitim sisteminden ve onun resmi tarih tornasından geçen gençlerin deneyimsizliği, sayısal ve ekonomik üstünlükleri eklenince “Gazdanadam” diye bir festival düzenlediler ve Gezi direnişine katılanlardan daha fazla insanı topladılar. Rezalet ırkçı sloganlar eşliğinde kendilerinden geçtiler.
Şimdi de 5 Ağustos’ta Silivri’deki “kahramanlar” için çağrı yapıyorlar. “Birliğimize zarar gelmesinciler” bunu önemsemiyor. Oysa biz biliyoruz ki siyaset bir hegemonya mücadelesidir. Eğer AKP’ye karşı soldan muhalefet edeceksiniz Gezi’de hegemonya kurmaya çalışan ırkçı ve ulusalcı gruplara karşı da mücadele edeceksiniz. Aksi halde ya siz birliğimize zarar gelmesin diye ses etmezken onlar hegemonya kurarak hareketi peşlerinden sürükler ve siz de onların ardından sürüklenirsiniz ya da bu grubun hegemonyasına girmek istemeyen kesimler Gezi’yi ve direnişi sıkılıp terk eder ve Gezi direnişini sahiplenen bir tek onlar kalır.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum, biz hiç bir zaman Gezi’de ulusalcılarla birlik olmadık. Sadece aynı yerde bulunmuş olduk, o da mecburen. Onlar en başından beri Gezi’yi ele geçirmek için gelmişti. Onlar en başından beri seçimlerde kendi adaylarını çıkarma ve Gezi’de etkileyecekleri insanları o adaylara destek vermelerini sağlamak için gelmişti. Onlar en başından beri Kürtleri orada istemedi. Onlar en başından beri Ermenileri orada istemedi. O nedenle defalarca BDP çadırına saldırdılar, Hrant Dink Caddesi tabelasının önünde İstiklal Marşı okuyup tabelayı söktüler. “Birliğimize zarar gelmesinciler” ise bunlara destek vermedi belki ama bir tepki de vermedi.
Şimdi ise Silivri’ye çağrı yapanlara karşı çıkmak yerine DSİP’e karşı çıkıyorlar. Gerekçe ne? “Birliğimize zarar gelmesin.” Öte yandan “Ergenekon dağıtılsın,” “Hrant’ın Katili Ergenekon Çetesi” diyenleri de “AKP yandaşlığı” ile suçluyorlar. İnsan gerçekten insanlığından utanıyor bu “devrimcileri” görünce. Aralarında bir de kendisine “anarşist” diyen Gün Zileli var. Neymiş? “TGB’liler Kürt düşmanlığından, DSİP’liler AKP yandaşlığından vazgeçsin. Gezi ruhunda birleşelim.” Tabii onun gözünde TGB’nin tek sorunu Kürt düşmanlığı. Onu da yapmazlarsa sosyalistler aslında. Zileli ve “birliğimize zarar gelmesinciler” TGB’li yoldaşları ile Gezi ruhunda birleşsin, Gazdanadam’a gitsin eğlensin. Biz ırkçılara ve ulusalcılara karşı sosyalist mücadeleyi sürdüreceğiz.
Bu satırları yazarken aklıma Tony Cliff’in meşhur konuşması geldi. Şöyle diyordu; “bir grev sırasında grev gözcülüğü yapıyorsunuz ve yanındaki işçi ırkçı bir söylemde bulunuyor. Üç şeyden birini yapabilirsiniz. “Onunla aynı yerde durmayacağım. Eve gidiyorum çünkü hiç kimse ırkçı bir söylemde bulunamaz.” İşte bu sekter tutumdur çünkü eğer sosyalizm işçi sınıfının kendi eseri olacaksa onunla aynı grevde bulunmak zorundayım. Diğer bir tutum bu sorunu tamamen görmezden gelmektir. Birisi ırkçılık yapıyor ve siz onu hiç duymamış gibi yapıyorsunuz. “Bugün hava ne kadar da güzel!” İşte bu oportunizm. Üçüncü tutum ise o kişiyle yaptığının ırkçılık olduğu konusunda ve egemen sınıfın fikirleri konusunda tartışmak. Onu ikna ederseniz harika. Ama edemezseniz de grev kırıcılar geldiğinde onlara karşı grev hattını savunursunuz.”1 Üçüncü olan sosyalist tutumdur ve biz de Gezi direnişi boyunca bunu yaptık. Alanı terk etmedik, Geziyi savunduk ve ırkçılara ve ulusalcılara karşı da mücadele ettik aynı zamanda.
Ama Gezi’nin bu örnekten önemli bir farkı vardı ki ortada teker teker eylemciler değil bir de örgütler vardı. Irkçı örgütler hegemonya kurmaya çalıştı biz de karşı hegemonya. Oportunist bir tavır takınıp onlara sessiz kalmadık. Egemen fikirlere karşı özgürlükçü fikirleri savunduk ve elimizden geldiğince yaydık, çadıra gelenlerle tartıştık. Sekter bir tavır takınıp alanı terk etmedik. TGB ve yoldaşları sekter bir tavırla yanlarına alabildikleri kitleleri Gezi’den ayrıştırıp önce Gazdanadam’a götürdü şimdi de Silivri’ye götürüyor. Oportunistler ise onlara karşı sessiz. Öyle ya “birliğimize zarar gelmesin.” Ama biz eylem çağrısı yapınca kaplan kesiliyorlar. “Yandaşlık” yapıyormuşuz!
Ermeni soykırımı tanınsın, Kürdistan’ın kendi kaderini tayin hakkını tanıyın, Öcalan’a özgürlük, kamuda ve her yerde başörtüye özgürlük, darbelere hayır, ırkçılığa-milliyetçiliğe dur de, homofobiye-cinsiyetçiliğe geçit yok, 3. Köprüye, 3. Havaalanına, nükleer ve termik santrallere hayır, HES’lere hayır, k, kâr değil insan. Bütün bu talepler ancak kapitalist devleti yıkmakla ve kapitalizmi bütün dünyada yıkmakla mümkün demek yandaşlık oldu! TGB’nin mazlumluğunu anlatmak ve ırkçılara karşı ıslık çalmak ise devrimcilik!
Özdeş Özbay
marksist.org