YÖK yokluğa doğru yasal olarak değil fakat fiili olarak, hızla koşarken, Yargı yeni ve adil bir üniversite düzeni inşa etmeye başladı. Hemen atlamayın, “yargıçlar devleti” olduk diye. Ne yazık ki henüz olamadık; iş bilmez, bildi mi de eza cefa vermekten, zulüm etmekten başkasını bilmeyen idareci ve kendine yontmacı siyasetçi devleti olarak devam ediyoruz. Bu ar
Yine hemen umutlanmayın, çünkü bu yeni ve adil düzeni yaratan Yargı kararlarını özellikle YÖK ve daha başka bir yığın idare uygalamıyor ve yurttaşları
Yine de, özellikle üniversitelerde çalışanlarınızın işine yarar diye ben bugün üniversite ile ilgili olarak üç farklı işlemle ilgili olanlarını dikkatinize sunuyorum:
Birinci yargı kararı üniversitede vekil dekanlık diye herhangi bir makamın ihdas edilemeyeceği ve fakültelerin Vekil Dekan’larla yönetilmesinin hukuka ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin.
Bilmeyeniniz olabilir, kısaca açıklayayım. Fakültelerde Dekanlar, Rektörlerin YÖK’e gönderdikleri üç kişiliki
İkinci öbek yargı kararı ise, üniversitenin Bölüm Başkanlarının konumlarının yasal durumlarını ortaya çıkartıyor. Bilindiği üzere, Türkiye uzun süredir bir rektörler sendromu yaşıyor. Rektör olmak çok marifetmiş gibi, herkes bir rektörlük sevdasında. YÖK de, yasa bilmediğinden, bu rektörlüğü mühimsemiş durumda. Cumhurbaşkanlığı da, genel kanıya kapılmış, rektörler üzerinde küçük cerahhi operasyonlar yapıyor veya kendilerine ters düşen şekilde yapılınca sorgulamaya geçiyor. Rektörlerin büyük bir çoğunluğunun cerrah olması nedeniyle değil; tamamıyle yasa bilmezlikten kaynaklanan bir durum. Rektörlerin aslında, koordinatör oldukları, kurul kararlarını uygulayan bir merciden başka bir görev ve yetkileri bulunmadığı konusunda ise üç yargı kararı var. Bunlardan ikisi, rektöre geniş yetkiler veren 2547 sayılı Yasanın 13-b-4. maddesi ile ilgili. Bu kararları buraya doğrudan alıyorum; işine yarayan olur diye:
Danıştay 8. Daire, 2002/3022 K, 2002/523 E, 23.05.2002:
“…2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun Rektörün görevlerini belirleyen 13. maddesinin (b) bendinin 4. fıkrasında, “Gerekli gördüğü hallerde üniversiteyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanlarının ve diğer personelin görev yerlerin değiştirmek veya bunlara yeni görevler vermek” kuralına yer verilmiştir. Öğretim elemanları, 2547 sayılı Yasanın öngördüğü yöntem içinde bir üniversite birimi için atanırlar. Atama yöntemindeki özellik ve amaçlar karşısında, temel olarak atandıkları yerde görev yürütecekleri kuşkusuzdur. Sözü edilen 2547 sayılı Yasanın “Kurumlararası yardımlaşma” başlıklı 40.maddesi ile “Öğretim üyesi ihtiyacının karşılanması” başlığını taşıyan 41.maddesi “görevlendirme” kavramına yer vermiş ve bu kurumun süreli niteliğini vurgulamıştır. Ayrıca ders yükünün azlığı ile ilgili 40.maddenin (a) bendinde, yükseköğretim kurumlarıyla ilgili olarak “o şehirdeki” kaydı konarak, kendi üniversite birimlerinin de aynı şehirde olmasını amaçlamış ya da “aynı şehir” ilkesine özen gösterilmesini işaret etmiş olmaktadır. Öte yandan anılan yasanın 52/f maddesinde de memurların naklen atanmaları düzenlenmiştir. Memurlar için 657 sayılı Yasanın 76.maddesinin de değerlendirilebileceği kuşkusuzdur. Gerek bu kurallar ve gerekse 13/b-4. maddede öngörülen “gerekli görülme hali”; anılan kuralla gerçekleştirilen, öğretim elemanının ve özellikle öğretim üyesinin belirli bir kadroya veya göreve atanması olgusu, “gerekli durum” giderilinceye k
Danıştay 5. Daire, 1987/366 K, 1997/265 E 11.03.1987:
“2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 2880 sayılı kanunla değişik 13.maddesinin b/4 fıkrasında; “Gerekli gördüğü hallerde Üniversiteyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanlarının ve diğer personelin görev yerlerini değiştirmek veya bunlara yeni görevler vermek” yetkisi Üniversite Rektörlerinin yetkileri içinde sayılmıştır. Rektöre verilen yetkinin sürekli olarak görev yerini değiştirme kapsamında kabul etmenin belli usullerle bir kadroya atanmış kamu görevlisinin yas
Bu iki karara göre, rektöre elaman tayini konusunda sınırsız yetki veren yasa hükmünün nasıl uygulanması gerektiğini öğretiyor Danıştay.
Bu öbekte bir üçüncü yargı kararı var ki, Bölüm Başkanları’na, Dekan ve Rektörlerin (13-b4 maddesinin dışında) bölüm öğretim elemanlarına verdiği görevleri iptal edebileceğinı vurguluyor. Yani, Bölüm Başkanı aslında, üniversitelerin en üst akademik idarecisi. Bu yargı kararını ve yorumunu şu linkte bulabilirsiniz:
http://vistilefhukuk.blogspot.com/2010/04/universiteleri-bolumler-yonetir-yonetim.html
Bu ikinci öbekte yer alan yargı kararlarının özeti şu: Üniversitelerin eğitim, akademik işlem, akademik eleman seçimi gibi en önemli kararlarını, Bölüm Başkanları ve Ana Bilim Dalları Başkanları, kurullarına danışarak alır ve Dekan veya Rektör de bu kararları uygular.
Üçüncü ve bugünlerde çok güncel olan bir başka yeni üniversite düzeni ile ilgili karar, bildiğiniz ve duymuş olmanız yukarıda zikrettiğim kararlardan çok daha fazla mümkün olan Anayasa Mahkemesi’nin tam gün yasası ile ilgili 16 Temmuz 2010 tarihinde aldığı karar.
Bu kararla da, öğretim üyelerinin üniversiteye ayıracakları zaman dışında, ikinci bir ek iş veya çalışma düzeni kurabilecekleri ve üniversitedeki görevlerini aksatmaksızın, bir çok işte çalışabilecekleri hükme bağlanıyor. Bu kararı Sağlık Bakanlığı şu şekilde duyurdu:
“Anayasa Mahkemesi’[nin 16.07.2010 tarihli] kararı ile üniversite öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları dışında çalışma yasağına ilişkin cümle iptal edilmiştir. Buna göre üniversitelerde kısmi statüde çalışma sona ermiş olacak, ancak öğretim üyeleri sekiz saatlik mesai saatlerinin bitiminde özel çalışabileceklerdir. Bu uygulama 30 Ocak 2011 tarihinde başlayacaktır.”
http://www.saglik.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFF88F742D0D711251C7951230A665C77F
Görüldüğü gibi yargı, üniversitelerin özgürleşmesi için, rektörlerin zorba yönetimlerini ve son yirmi yıldır YÖK’ün hukuksuz işlemlerini yok etmek için çok adil kararlar alıyor ve adeta, üniversitelerde yeni bir düzen kuruyor. Beğenmediniz mi? Bu yargı kararları ne işe yarayacak diye soranlara ise, “o beğenmediğimiz 2547 sayılı Yasa uygulansa kimbilir ne olur üniversiteler” diye cevap verebilirim.
Üniversitede çalışanların, iç didişmeleri bırakıp, bu yargı kararlarını mutlaka hayata geçirilmesi için bilgilenmeleri ve üniversiteyi skolastik ve boğucu havasından kurtarıp, her bireye yararlı, çağdaş ve üstün bir akademik düzey kazandıracak bir yapının kurulmasına katkıda bulunması gerekiyor.
Yargı üzerine düşen görevi yapmış durumda ve yapmaya devam ediyor; gerisi üniversite çalışanlarına kalıyor.
Ben tatile gidiyorum. Eylül başında yazışmak üzere…