Emperyalist ülkeler, Sovyetler’e saldırtmak için Nazi çetelerini besleyip büyütmüşler, Münih’te Hitler’in önüne Çekoslovakya kemiğini atarak onu iyice cesaretlendirip, azdırmışlardı. Ancak besleyip büyüttükleri köpek kontrolden çıkınca, sözde de olsa Sovyetler’in yanında saf tutmak zorunda kalmışlardı. Ama o zaman bile, Sicilya veya Kuzey Afrika’da Nazilerle savaşır gibi yaparak güçlerini saklıyor; Hitler’in muazzam güçleri Sovyetlere karşı kullanmasını olanaklı kılıyorlardı. Normandiya Çıkartması da şimdi propaganda edilmesinin aksine, Hitler’den ziyade, Sovyet ordularının ilerleyişini kesmek ve Stalingrad Zaferi’nden sonra tüm Avrupa’da yükselen devrimci kabarışı bastırmak içindi.
Şimdi de besleyip büyüttükleri İŞİD çeteleri kendileri için de bir risk olmaya başlayınca, davranışları farklı değildir ve olmayacaktır. Hiç hayallere kapılmaya gerek yoktur. Barzani iyice itibardan düşmemek için kuru kuruya sözler edecek; Türk devleti İŞİD’in dolaylı desteklenmesi anlamına gelecek şekilde “Tampon Bölge” diye bastıracak; Amerikan, Fransız veya diğer ülkelerin uçakları nedense Kobane semalarında görünüp bir İŞİD mevzisini bile bombalamayacaktır.
Ama hiç korkmayalım. Kobane düşmedi ve düşmeyecektir. Bunun için büyük istihbarata, derin bilgilere gerek yok. Kobane’den ve diğer kantonlardan gelen resimlere bakmak yeter. Orada genç kadınların ellerinde silahlarla güvenli duruşlarına ve gözlerine bakın; halkın örgütlenip silahlandırılışına bakın. Binlerce istihbarat görevlisinin veya medyanın muhabirlerinin verceği raporlardan çok daha doğru ve sağlam bilgiler verirler. Gözler yalan söylemez; vücut dili yalan söylemez. Kobane, hiçbir destek olmasa bile düşmez ve düşürülemez.
Tarihin en kanlı ve zorlu savaşları şehir savaşlarıdır. Binlerce yıl önce yaşamış, o zamanki şehirlerin bugünküler yanında köy gibi kaldığı ve insanların yüzde doksan beşinin köylerde yaşadığı çağda bile, Çinli savaş teorisyeni Sun Tsu, şehir savaşlarından kaçınmayı salık verir.
Hitler orduları Moskova, Leningrad ve Stalingrad önlerinde çakıldı ve o şehirlere giremediler. Savaşın kaderi de Stalingrad’da değişmişti.
Tersinden bir örnek: Nazilerin neredeyse tüm savaş makinesi tahrip olmasına rağmen, Nazi vahşetinin son günlerinde, Berlin’i ele geçirebilmek 300.000 kızılordu askerinin kaybına mal olmuştu.
Bir başka örnek: Fransız ordularını yenmiş Alman orduları Paris’e girmeye cesaret edememiş, Burjuvazi ordusu yenilince ve kendisi de Paris’ten kaçınca, işçilerin egemen olduğu Paris Komünü mümkün olabilmişti.
Halk örgütlü ise ve savaşma kararlılığı varsa o şehri ele geçirmek neredeyse olanaksızdır. Ayrıca kadınların ve çocukların şehirden uzaklaşması ise kalan savaşçıların savaş gücünü arttırır. Bu nedenle göç eden kadın ve çocuk kafileleri çok acılıdır ama moral bozmak için bir neden değildir.
Kobane’nin nüfusu önceleri 100.000 idi. Kürt Özgünlük Hareketi’nin ele geçirişinden sonra göçlerle 400.000 olduğuna dair haberler okumuştuk. Halk örgütlü ve savaşmaya hazırsa, İŞİD Kobane’yi ele geçiremez. Eğer öyle değilse zaten en modern silahlar bile işe yaramaz. Koca göbekli Irak ordusu askerlerinin ve koca göbekli peşmergelerin koca şehirleri ve silahları bir tek mermi atmadan utanç verici bir şekilde terk etmelerinde bunun örneklerini görüldü.
Kobane’nin savunması ve Özgürlük Hareketi’nin bir başarısı, tıpkı Hitler’in Stalingrad yenilgisinden sonra bir daha belini doğrultamaması ve Stalingrad zaferinin Avrupa’nın halklarında direniş ve devrimci bir kabarışı hızlandırması gibi bir etkide bulunabilir.
Bundan sonra PKK’yı ve Kürt Özgürlük Hareketini kimse küçük göremeyecek, Churcil ve Rooswelt’lerin Tarhan, Yalta, Postdam’da Sovyetlerin ayağına gitmeleri gibi; Kandil ya da İmralı politikacıların birer haç yerine dönüşecektir.
Ama asıl önemlisi, Özgürlük Hareketi’nin bu başarıları ve imgeleriyle verdiği mesajler (örneğin ellerinde silahlar bulunan, emrindeki erkeklere komuta eden, kendine güvenli genç kadınlar) Ortadoğu’da ezilenlerin demokratik amaçlar için yeniden ayaga kalkmaları için bir cesaret kaynağı olabilir ve hiç akla bile gelmeyen muazzam bir devrimci kabarış başlayabilir.
Tıpkı Stalingrad zaferinden sonra, neredeyse bütün Güney Avrupa’nın (Fransa, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan, hepsinde halk egemenliği kurulmuştu aslında devrimci bir yükseliş yaşaması gibi, Gezi’de ayaklanan modern batılı şehirli gençlerin; Alevilerin ve tüm ezilenlerin hızlı bir politizasyonu, radikalleşmesi ve mobilizasyonu başlayabilir.
Olaylar hızlandığında geride kalmamak için şimdiden “Almanca Konuşma”den (yani devrimci savunma taktiğinden) “Fransızca Konuşma”ya (devrimci saldırı taktiğine) geçmeye başlamalı.
Askeri bakımdan Kobane’de veya diğer yerlerde savunmada olmak başkadır; ideolojik ve politik olarak saldırıda olmak ve içerik ve programca radikalleşmek başkadır.
*
Bir yıldan fazla zaman önce yazdığımız, Gezi’nin aniden harlayan ateşinin küllendiği, henüz İŞİD’in adını kimsenin bilmediği günlerde yazdığımız “Rojava Devrimi ve Gezi Direnişinin Kaderi” başlıklı yazıda Şunları yazıyorduk:
“Rojava’da ortaya çıkan Kürt yönetimine karşı El Kaide kökenli hareketlerin bir imha saldırısına hazırlandıkları; buna karşılık da PKK’nın adeta bir topyekûn seferberlik ilan ettiği; sonucu bütün Suriye ve Ortadoğu’yu etkileyecek savaşın arifesindeyiz.
İkinci Dünya savaşının kaderi Stalingrad önlerinde belirlenmiş, sonraki yarım yüzyıl yeryüzünün kaderini o savaşın sonucu belirlemişti.
Önümüzdeki günlerde Kürtlerle bu faşist İslamcılar arasındaki savaş büyük bir olasılıkla, Ortadoğu çapında bir küçük Stalingrad anlamını taşıyacaktır.
Bu savaşan sonunda muhtemelen Öcalan ve PKK birden Ortadoğu’nun en önemli aktörlerinden biri, birçokları için de biricik umut olarak ortaya çıkacaktır.
Elbette fikirler ordulardan, tanklardan veya dağları ve bayırları yayan aşan gerillalardan veya piyadelerden daha yavaş yayılırlar. Bu nedenle aşağıda söyleyeceklerimizin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur pratik olarak; hele böyle bir ölüm kalım savaşında.”
Bugünlerde Kobane için de yine Stalingrad veya “İkinci Stalingrad” analojisinin yapıldığı görülüyor. Aklın yolu birdir.
Ama İkinci Dünya Savaşı bize karşı karşıya oduğumuz güçlükleri de gösteriyor. Bir muharebeyi kazanmak bir savaşı kazanmak değildir. Savaşı dünya çapında ve asırları kapsayan bir savaş olarak görürsek, koca İkinci Dünya Savaşı bile bu büyük savaşın bir muharebesiydi. Sovyetler bu muharebeyi kazandı; Vietnam muharebeyi kazandı. Ama ikisi de savaşı ytirdi ve artık yoklar.
Evet, Kobane’de muharebesinde İŞİD kazanamayacak, hatta yenilgiye uğrayacak. Belki Özgürlükhareketi Ortadoğu’da zafer de kazanacak ama bu savaşın kazanılacağı anlamına gelmiyor. Şimdiden Özgürlük Harkeketi’nin belediyesini ele geçirdiği şehirlerde nasıl ele geçirildiğini ve aslında fiilen yenildiğinin birçok örneklerini görüyoruz, duyuyoruz.
Savaş ancak, Kapitalizmin modeli ve ideali olan Amerika’dan ve onun atası Avrupa’dan, daha modern, daha radikal ve daha özgürlükçü ve eşitlikçi bir demokrasi programıyla kazanılabilir.
Stalin kısa vadeli başarılar peşinde, Enternasyonali kaldırıp Büyük Rusları öven bir marşı kabul edip, bir milliyetçiliğe geri dönüşle zaferi kazanacağını düşünüyordu. Öyle de yaptı ve başarılı gibi göründü. Ama bu tam da sonraki yenilgisinin temelini oluşturdu.
Şimd Kürt hareketi de hep Kürtlerin birliğinden söz ediyor. Kısa vadede bu başarı getirebilir ama Kürtlerin birliği için Kürtleri savunmak için Kürt olmayanlar savaşmaz. En fazlasından dışardan destek verir. Kürtleri, Kürtlüğü değil, Kürtlüğün veya Türklüğün, hperhangi bir dil veya dinin, hiçbir anlamınımn veya değerinin olmadığı bir demokrasiyi savunmak için çağırmak gerekiyor. Ancak böyle bir çağrı Kürt olmayanlarda cuşkunun zirvelerini ve sabrın derinliklerini harekete geçilrebilir. VE ancak böyle bir çağrıyla Özgürlük Hareketi ortadoğu çapnda bir devrimci patlamanın funyesi işlevini görebilir.
Şimdi devrimci bir kabarışın arifezinde savunmacı olan Kürtlük değil, devrimci ve radikal olan demokrasi bayrağını yükseltmenin zamanıdır.
Bu dönüşüm sağlanamazsa, özgürlük hareketinin bayarılarından ilham alan bir devrimci kabarış başlarsa, Gezi ayaklanmasında bütün Türkiyeli ve Kürt hareketin ters köşede kalması gibi, Özgünlük hareketi de devrimci kabarışın peşine takılır veya ona fiili bir engel durumuna düşebilir.
Bu nedenle yukadıra sözünü ettiğimiz yazıyı tekrar aktarıyoruz:
22 Eylül 2014 Pazartesi
Demir Küçükaydın
Rojava Devrimi ve Gezi Direnişi’nin Kaderi