Fethullah Gülen, “Kalp İbresi” isimli eserinde, ciddi yaklaşım bozuklukları ortaya koymaktadır. Gelin bunları bir değerlendirelim.
ÖLÜM SONRASI (GAYP) KONUSU (“Kalp İbresi” isimli kitaptan aynen aktarım)
Hazreti Ömer(radıyallahu anh), “Ya Resulallah,sual anında şimdiki aklımız bize verilir mi?” diye sorar. Hikmetin Lisan-ı Fasihi(aleyhi ekmelüttehaya) Efendimiz, “Şimdiki aklınızla nasılsanız kabirde de öyle olursunuz”. Buyurur. Bu cevap üzerine Hazreti Ömer,”Böyle olduktan sonra,kabir suali ile alakalı korku ve elem çekmeye lüzum yoktur” der.
Hazreti Ömer’in dar-ı bekaya irtihalinin akabinde,bu hadise Hazreti Ali’nin aklına gelir;”Bakalım Münker ve Nekir’e nasıl cevap verecek?”der. Cenabı Hakk’ın aradaki perdeyi kaldırması neticesinde,Haydar’ı Kerrar,dostunun sual anına muttali olur: Melekler heybetli halleriyle Hazreti Ömer’in yanına gelirler ve ona”Rabbin kim? Peygamberin kim?,Dinin ne?” diye sorarlar. Ömer Efendiniz,meleklerin sualine yine bir soruyla mukabele eder;”Siz nereden geliyorsunuz?” der.”Yedinci kat semadan” cevabı üzerine, bu defa “Yedinci kat sema ile burası arasındaki mesafe ne kadardır?” diye sorar. Melekler;”Yedibin sene” derler. İşte o zaman Hazreti Ömer, kendi ufkunu seslendirir ve “Siz yedibin senelik yoldan geldiğiniz halde Rabbinizi unutmadınız da,ben evimden çıkıp kabre gelinceye kadar Rabbimi, Peygamberimi ve dinimi niçin unutayım?” der. Bu sırlı hadiseyi müşahade eden Hazreti Ali,”Allah’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun ey Ömer, sahiden davanın eriymişsin!” buyurur.(sayfa 57-58)
ELEŞTİRİMİZ
Ölüm sonrası için, “Yeryüzünü böyle güzel kılan Yaratıcı, ölüm sonrası için adil bir hesap günü oluşturmuştur” düşüncesinden öte somut şeyler söylememiz mümkün değil.
Yaratıcı bir insana tanıdığı hakkı, bir başka insana tanımazsa, bir insana gaybın bilgilerini gösterip-bildirip,bir başkasına bildirmezse adaletine gölge düşürmüş olur.
Gaybı (normal duyularla algılanamayan veya gelecekle ilgili bilgi) yalnız Yaratıcı bilir.
ŞEFAAT KONUSU (Kitapta ortaya konan düşünce)
O gün herkes kendi başının çaresine bakmakla meşgul olurken,Resul-i Ekrem Efendimiz, “ümmeti,ümmeti” diye inleyecek ve kendisi ile azıcık da olsa münasebeti olan herkesin kurtuluşunu dileyecektir.
Allah Rasulu,insanların perişan ve derbeder oldukları ama kendilerini kurtaracak bir vesile bulamadıkları bir anda bütün insanları kucaklayan şefkatiyle ortaya çıkacak ve “en büyük şefaat” manasına gelen “şefaati uzma” sıyla pek çoklarının ellerinden tutacaktır.
Habib-i Ekrem Efendimiz, “Benim şefaatim,ümmetimden büyük günah işleyenleredir” buyurmuştur. (61. sayfa)
Bir adamın Cehenneme atılması için emir verilir. Adamcağız tam ateşe doğru giderken, bir kuraklık anında su ikram etmiş olduğu birini görür,onu tanır ve “Benim için şefaat etmeyecekmisin?” der. Kendisinden yardım talep edilen insan, “Sen kimsin?” diye sorunca,muhatabı “Falan falan gün sana su içirmemiş miydim?” cevabını verir.Bu söz üzerine,öbürü de arkadaşını tanır ve nezd-i ilahide onun için şefaatte bulunur.Böylece Cehennem’e sürüklenmekte olan adam,geri çevrilir ve Cennet’e gönderilir.(65. sayfa 3. parağraf)
İmanlı ölmekle beraber,büyük günahların ağırlıklarını sırtından atamamış kimseler,şayet zikredilen şefaatçilerden hiçbirinin eteklerinden tutamazlarsa, işte o zaman da Şefaat-ı Uzma’nın ve Makam-ı Mahmud’un sahibi Müşfik Nebi, Allah’ın izniyle “Şimdi sıra bende” diyerek ; imanın,Mevlaya muhabbetin ve kendisi ile irtibatın hürmetine ehl-i kebaire el uzatacaktır.(66.sayfa 2. parağraf)
Allah’la aramdaki münasebet açısından,benden dua isteyen o insanların taleplerine cevap vermeyi vefanın bir gereği sayıyorum.İşte bu mülahazayla isimlerin yazılı olduğu kağıtları elime alıp duaya başladım.(186. sayfa)
ELEŞTİRİMİZ
Yaratıcı, hesap gününde herkesi en adil şekilde değerlendirir, ceza veya mükafatımı tam olarak verir. Bu arada hakkımızdan fazlasını da lütfedip verebilir. Ne hakkı verirken, ne de hakdan fazlasını lütfederken kimseye danışmaz, zira danışabileceği emsali yoktur.
Birinin Yaratıcı’ya ne yapacağını hatırlatması, o kişinin Yaratıcı’dan üstün olmasını, en azından O’na denk olmasını gerektirir.
Dini liderleri daha etkili kılmak için şefaat hakkı gerekli görülmüş, fakat usülen önce Peygamberlere tanınmıştır!.