Sokaktaki tüm kedileri, köpekleri, kuşları ve bilimum canı tıka basa besleyin. Yeterki iktidar merhametsizliği beslemeyi fırsat bilmesin, kalpsizliği bulaşıcı bir hastalık gibi yaymayı beceremesin
Hayat sizin beslediğiniz ve beslemediğiniz şeylerle şekillenir.
Besledikleriniz semirir, beslemedikleriniz yok olur gider.
Misal;
Eğer kadının erkekten daha kırılgan ve daha romantik ve daha duygusal ve daha hassas ve daha zarif ve daha naif olduğunu düşünürseniz, kadının kırılganlığı, romantikliği, duygusallığı, hassaslığı, zarifliği ve naifliği üzerinden kendisine bir dil yaratan toplumsal şiddeti beslersiniz.
Toplumsal cinsiyet rollerinin dokunulmazlığına başkaldırır, yapma denileni yapar, gitme denilen yere gider, sorma denilen soruyu sorarsanız da dünyayı değiştirirsiniz.
Anneliğin kutsallığından, babalığın dokunulmazlığından, cinsel namusun öncelikli öneminden, aile denilen kurumun mükemmelliğinden kuşku duymazsanız aile içi şiddeti beslersiniz.
Kutsalların, dokunulmazlıkların, namus kavramanın üzerine düşünmeye ve tartışmaya başladığınız andaysa şiddetin tüm görünmezliğini ifşa edersiniz.
Mahremiyet ve mülkiyet sizin için en kıymetli kavramlar ve ırkdaşlık ya da dindaşlık en çok değer verdiğiniz paydaşlar olursa, bunlar üzerinden iştahla pazarlanan savaş çığırtkanlıklarını beslersiniz.
Bireysel sorumluluklarınızı düşünmeye ve mahremiyetin, mülkiyetin gerçek anlamlarını sorgulamaya başladığınızdaysa sizi “öteki”nin tehlikelerine ikna eden tüm kimlik siyasetlerine sırtınızı dönersiniz.
Başta eğitim ve sağlık olmak üzere toplumsal konularda fırsat eşitliğinin savunulmasını demode ve romantik bir ütopya olarak kodlarsanız, güçsüz, tembel, engelli ya da farklı insanların sistem dışı bırakılmasını doğal hatta kaçınılmaz bulursanız, bireysel farklılıkların çarkın verimli işlemesine zarar verdiği görüşüne kanarsanız, ekonomik zorbalıkları beslersiniz.
Fırsatın ve eşitliğin ne anlama geldiği üzerine düşünmeye başladığınız andaysa sivili askerden ayıran mantıkla zengini fakirden ve sağlıklıyı sağlıksızdan ayıran mantığın aynı mantık olduğunu görür, devlet için ölmekle devlet yüzünden ölmenin aynı anlama geldiğini anlarsınız.
Sosyal medya aracılığıyla bombalı bir paket gibi önünüze atılan tüm tartışma konularında tarafınızı hızla seçer ve mağdur olarak gördüğümüz tarafın haklarını korumak adına sarf ettiğiniz dilin şiddetini kıymetli bir saf tutuş olarak bellerseniz inşa etmeye çalıştığınız hukukun katilini, yani bizzat hukuksuzluğu beslersiniz.
Ancak her meselede önce neden sonuç ilişkileri kurarsanız ve şüphelerin izini sürüp olan biteni gerçekten anlamaya kafa yorarsanız çözüm odaklı bir irade inşa edersiniz.
Yeryüzündeki her şeyin insan için yaratıldığından, insanın diğer canlılardan daha akıllı ve üstün olduğunundan, hayatta kalabilmek için öncelikli olarak kendi türünü düşünmesi gerektiğinden emin olduğunuzda, korkunç doğa katliamlarını beslersiniz.
Dünyaya uzaktan bakmak ve anlamı sadece kendinizde değil bir bütün içinde aramak sorumluluğunu içinizde hissettiğinizdeyse değişim başlar.
Tarih sizi vicdansızlığın merhametten daha kıymetli bir duygu olduğunda ikna etmek üzere yazılmıştır. Tarihten ders değil komut aldıkça kendi tercih hakkınızın kıymetini unutur ve öğrenilmiş bir çaresizliklikle sadece hayatta kalmak için uzatılan her dala sorgusuz sualsiz tutunarak kötü kalpli ve kötü niyetli politikacıları beslersiniz.
Tarihten komut değil ders aldığınız andaysa tüm kötü kalpli ve kötü niyetli politikacıları tarihten silersiniz.
…
Nihayetinde, sokakta ve evde beslemeniz ve beslememeniz gereken şeylere başkaları karar veremez. İstediğiniz şeyi istediğiniz yerde ve zamanda istediğiniz gibi beslersiniz. Tercih sizin. Bu hayatta açlıktan öldürdükleriniz de semirtip büyüttükleriniz de bizzat sizin eseriniz.
O yüzden laf dinlemeyin. Sokaktaki tüm kedileri, köpekleri, kuşları ve bilimum canı tıka basa besleyin.
Yeterki iktidar merhametsizliği beslemeyi fırsat bilmesin, kalpsizliği bulaşıcı bir hastalık gibi yaymayı beceremesin.




