Tİrfan Fidan’la ilk kez 26 Kasım 2016 günü tanıştım. Henüz bu kadar meşhur olmamıştı. 17-25 Aralık soruşturmasını kapatan, karşı operasyonları başlatan savcı olarak biliniyordu. O sayede başsavcılığa terfi etmişti. Avukatlarım yanımda olduğu halde ifademi alırken gayet güler yüzlü ve kibardı. “MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la bir akrabalığı olmadığı” esprisini yaptı. Çay ikram etti. Sonra uzun uzadıya, MİT TIR’larıyla Suriye’ye taşınan silahlar haberiyle ilgili sorguya çekti beni… “Her devletin gizli kalması gereken sırları olabileceğini” anlattı uzun uzun… “Bir istihbarat teşkilatı, ‘Ben silah taşıyorum’ diyebilir mi” diye sordu. Demek haber doğruydu; yayınlanması doğru değildi.Ben de kendisine gazetecilerin devlet memuru olmadığını hatırlattım. Bizim görevimizin, devletin halkın çıkarına aykırı eylemlerini kamu adına denetlemek olduğunu söyledim.
Sonra uzun uzun TIR’ların çevrilmesinin, Türkiye devletine Fetullahçı örgüt tarafından kurulmuş bir tuzak olduğunu anlattı.
“Biz o örgüte üye miyiz yani” diye sordum.
“Size örgüt üyesi dersek bize gülerler” dedi. İki saat süren sorgudan sonra elinde bizi örgüt bağlantısıyla suçlayacak hiçbir delil olmadığı anlaşıldı. O kadar ki çıkışta bekleyen dostlara “Bir şey çıkmayacak” dedim. Birkaç saat sonra “siyasi ve askeri casusluk” ithamıyla ve tutuklanmamız talebiyle mahkemeye sevkimizi istedi.
Fidan gerçeğiyle böyle tanıştım. Bizden sonra, Gezi’de, Kavala’da, Barış Bildirisi’nde, Şike’de, 15 Temmuz’da hep onun imzasını gördük. Erdoğan muhaliflerini hapse tıktırmadaki yüksek başarıları nedeniyle önce Yargıtay üyesi yapıldı. Dört gün sonra Erdoğan kendisini Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçti. Şimdi de Başkan olması için baskı yapıyor. Oysa Mahkeme’nin en kıdemsiz üyesi… Üstelik parti militanı gibi çalışan bir hukuk giyotini… Yüksek yargıçların bu aleni dayatmaya sessiz kalması, mesleklerinin etik değerlerini, liyakati, mahkemeyi alenen savunmaması utanç verici… o makama siyasi kararla gelen, siyasi kararla gider. Ama mahkeme böyle suskun kaldıkça her gelenin, kendi adamına cübbe giydirme geleneği sürer gider böyle…