Yeni bir ünlümüz daha oldu. Adı, Kürşat Ayvatoğlu.
Lise mezunu, “Ne iş olsa yaparım” diye Kastamonu’da gezerken, 2014 yılında, henüz 20 yaşındayken, yerel seçimlerde AKP’li adaya çalışıp, sonra da belediyede işe giriyor Ayvatoğlu. 2019’da Kastamonu’da seçimi AKP kaybedince başarısının ödülü olarak olacak, AKP Genel Merkez Bürosunda çalışmaya başlamış.
Şimdi 28 yaşında olan Ayvatoğlu, birkaç gün öncesine kadar hâlâ AKP merkez bürosunda “3 bin TL maaş”la çalışan ama aynı zamanda lüks otomobiller alıp satan bir galerinin sahibi de olan, birkaç gündür de artık ünlü olan bir simadır.
Ünü; şaşaalı yaşamı, galerisi ve lüks bir otomobil içinde uyuşturucu “çeken” fotoğraflarının sosyal medyaya düşmesiyle olmuştur. Ama olsun; “Propagandanın kötüsü olmaz” dememiş miydi, Ayvatoğlugillerin ilham kaynağı olan Turgut Özal!
KALEYE SOYLU GEÇMEK ZORUNDA KALDI!
Evet, devletten son 10 yılda 200 milyar dolarlık ihale alan 5’li yağmacılar, “Deveyi havuduyla götüren” yandaş sermayenin kodamanlarının yanında yandaş genç bir adamın vur patlasın çal oynasın bir yaşam sürmesi, otomobil galerisi sahibi olmasının bir kıymeti olmayabilirdi. Ne var ki, Ayvatoğlu’nu kısa zamanda zengin eden, AKP’nin ortadan kaldıracağım diyerek iktidar olduğu ama iktidarı boyunca bataklığı daha da derinleştirip, kokusunun her yanı sardığı bir lağıma dönüştürülen, “yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar” bataklığında boy veren bir “yaşam formu”nun bir bireyi olması elbette dikkat çekiciydi.
Üstelik bu “form”, öyle bataklıkta istenmeyen bir “yabani form” değil, tam da bataklığın “doğal yaşam formları”ndan birisiydi!
Bu yüzden de muhalefet ve yandaş medya dışındaki medya, Ayvatoğlu vakasını tekil bir vaka olarak değil, bataklığın kendisini; iktidarın 19 yıllık ekonomi politikalarını, siyasi amaçlarını, ahlak, kültür, yaşam tarzı gibi değerlerini sorgulamayla birleştirdiler. Elbette ki haklı olarak!
Bu yüzden de AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ ve AKP’nin rutin sözcülerinin “Ayvatoğlu’nu tanımam”dan başlayan, “Parti merkez bürosunda çalışıyormuş. Olay duyulunca işine son verildi…” etrafında dolaştırılan korkak savunmanın sorunun üstünü örtmeyeceğini gören İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “kaleye” kendisi geçti!
“Bu mesele siyasallaştırılmak isteniyor. O tweet atanları görüyorum. Makamım gereği birçok mahrem bilgiye sahibim” diyen Soylu, olayı paylaşan muhalif milletvekillerini “Özellikle bazı milletvekilleri yapıyor. Onlara acıyorum. Ben kamuoyunda çok şey bilen bir adamım. O tweet atanları görüyorum. Allah muhafaza, en yakınlarında böyle bir şey çıkarsa ne diyeceğiz. Onları mı sorgulayacağız?” diyerek açıkça tehdit etti!
TARTIŞILAN SORUN AYVATOĞLU’NUN ÖTESİNDE!
Ayvatoğlu’nun kısa tarihi gösteriyor ki, burada dört önemli sorun var.
Bunlardan birincisi; AKP’ye giren bir gencin maaşlı olarak çalışarak, kısa zamanda kazanamayacağı kadar büyük bir servete sahip olmuş olmasıdır. İkincisi; Ayvatoğlu’nun lüks eğlence yerlerinde, “muhafazakar yaşam tarzı”yla pek uyuşmayan görüntülerinin yanı sıra şaşaalı yaşamını “toz”la “nirvana”ya erdirmesinin ifadesi olan lüks otomobil içinde “toz çekmesi”nin ortalığa düşmüş olmasıdır.
Üçüncüsü; bu görüntülerin yeni değil, iki-üç yıl önce çekilmiş, sosyal medyada dolaşan görüntüler olmasına karşın, şeytanın yattığı yeri bilen AKP istihbaratının bunları bilmemesi imkansız olduğuna göre, görmezden gelmeyi tercih etmesidir.
Dördüncüsü ise; işçilere, emekçilere, işsizlere, çöpte yiyecek toplayan en yoksullara, karşı karşıya bulundukları ağır koşullar karşısında “sabırlı”, “kanaatkar” olmalarını, “şükretmelerini” isteyen, bunun “inançlarının gereği” olduğunu propaganda eden AKP propagandasıdır.
Ama bunlardan da önemlisi; gazetemizde ve başka medya organlarında da her gün yer alan ve 19 yıllık iktidarı sonunda işçilere, emekçilere, halka sunduğu;
1) Son birkaç gündür Adana’da belediyenin alacağını ilan ettiği 200 işçi için 52 bin kişinin başvurması, başvuranların 45 bininin üniversite mezunu olması, (Ki, benzer tablo, Urfa, Adıyaman, Ankara gibi işçi alınacak ilanı verilen her yerde görüldü)
2) Önceki gün gazetemizin manşetinde yer alan A101 işçisi kadınların rüyalarında bile çalıştıklarını görecek kadar psikolojilerinin zorlanması, regl günlerinde ped değiştirmek için bile tuvalete gidemedikleri, açıkça kölelik koşullarında çalışmaya zorlanmaları,
3) Pandemi koşullarında, virüse karşı ciddi bir önlem alınmadan milyonlarca işçinin fabrikalara, atölyelere sürülmeye devam etmede ısrar edilmesi… tablosu, Ayvatoğlu’nun üstünden yapılan tartışmaları iktidar için yakıcı ve yıpratıcı hale getirmektedir.
VİCDANİ VE AHLAKİ ÇÜRÜMEDE ZİRVEYE DOĞRU
Son günlerde; Borsa İstanbul’un yönetim kurulu üyelerinin “huzur hakkı” maaşlarının, net 18 bin TL’den 24 bin TL’ye, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyelerinin maaşlarının ise 25 bin TL’den 33 bin TL’ye çıkarıldığını öğrendik.
Elbette sadece bu kadar değil, kamu kurumlarında pek çok “yönetim kurulu”nda “üyelik” yapan, bazıları da birkaç yönetim kurulunda yer alıp her birinden ayrı ayrı “huzur hakkı” alan yüzlerce yandaş bürokrat, teknokrat… olduğunu da son günlerdeki tartışmalar içinde açıkça gördük, görüyoruz.
Bütün bu gerçekler açıkça göstermektedir ki; Erdoğan-AKP iktidarı, sadece ekonomi ve siyasetteki girişimlerinin ayağına dolanan hale gelmesinde değil işçiler, emekçiler için artık dayanılmaz düzeye dayanan işsizlik, yokluk, yoksulluk, kölece çalışma koşulları karşısında duyarsızlığın zirve yapmasında da tamamen umursamazdır.
Bu durum insanların aklıyla alay edilmesinin yanında vicdan ve ahlaktaki çürümede gelinen yeri de açıkça göstermektedir.
Ayvatoğlu tartışması, bu ekonomik-siyasi tablonun sembolü bir “vaka” olarak önem kazanmaktadır.
Tartışma da bu açıdan önemlidir zaten.