Günümüzün en büyük illeti milliyetçiliktir.
Bu illeti aş(a)mayan coğrafyalar kaos ve kavgadan kurtulamazlar.
Milliyetçi kişi mensubu olduğu etnik grubu diğer etnik gruplardan ayrıcalıklı görür!
O kadar ki birlikte yaşadığı başka etnik grup veya grupları tehdit olarak görür ve kendisini ona karşı örgütler.
Bu nedenle adil olmaz.
Biri milliyetçi değilse neden mensubu olduğu grubun çıkarlarını diğer grupların çıkarlarından üstün görsün! İyi, güzel ve adil olanı ırka göre tanımlar.
Bu illetin yaratıcısı ve koruyucusu egemenlik çabasındaki varlıklı toplum zümresidir. İktidarı bu illet etrafında örgütlediği etnik topluluğun koruması ve saldırganlığı sayesinde sağlarlar.
Yaygın kanaat bu illetin Fransız devrimi ile geliştiği şeklinde olsa da aslında çok daha öncedir.
Klan veya aşiret denilen toplum formu günümüz milliyetçi reflekslerin ilk biçimleridir. Bu illet nedeniyle on binlerce kültür formu yok oldu, milyonlarca insan katledildi. İnsanlık bu illet nedeniyle kendisini sınırlara, bölgelere ve evlere hapsetti.
Adolf Hitler denilen cani bu illetin üretimidir.
Bu öyle bir illet ki kadın ve erkekleri kendi kurtları yapar.
Hırs ve hırsızlığın beslediği bu illeti yok etmeden kendi kalarak eşit ve özgür olarak birlikte yaşamak zordur.
Din milliyetçi olur mu?
Olmaz!
„Irk“ yaratan tarafından doğuştan bağışlanmıştır. Kimse küçümsenmez, üstün ve ayrıcalıklı olmaz.
Muhafazakarlar hangi değerleri benimseyecekler?
Tanrının yolu adalet ve eşitlik oluyor. İnananlar tanrıya şirk koşar mı?
Ama koşuyorlar!
Dinin başat olmadığı coğrafya yok yine de milliyetçilik kronik bir hastalık gibi…
Milliyetçilik en çok evrensel olduğu iddiasındaki İslam’ın başat olduğu coğrafyada yaygın…
Ancak bu tek başına İslam topluluklarının yaşadığı coğrafyaya özgü bir durum değil.
Hitler’in doğduğu coğrafyanın hakim dini Hıristiyanlıktı!
Materyalim iddiasındaki ideolojilerin uygulama şahsındaki coğrafyalarda da benzer bir hastalık var oldu.
En çok evrensel olma iddiasındaki Marksizmin ilk gelişim coğrafyası ve ilk pratiği olan Sovyetler Birliği bugün paramparça ve her parçasında milliyetçilik denilen illet büyüyor.
Hırs ve hırsızlık içinde olanlar bu illeti bıkmadan geliştiriyorlar.
Mayıs ayının son haftasında Yunanistan’ın Midilli adasındaki Mülteci kampında Kürt Mültecilere bir saldırı oldu. Saldırıda Arap mülteciler ve MİT’in elemanları saldırıda 7 kişi yaralandı; 3’ünün durumu ağırdı. Doktorların yoğun çabası ile hayata döndüler. O gün orada saldırıya uğrayanlar saldıranın başını çekenlerin maskeli kişilerin olduğunu ve bu kişileri tanımadıklarını söylüyorlar.
Bu saldırının üzerinden iki gün geçmeden bu sefer Irak Kürt Federe Bölgesi’nin Duhok kentinde bulunan Zirka Cezaevinde Kürt mahkumların saldırısında 7 Arap mahkum katledildi.
Atina’da görüştüğüm Yunanistan’daki „Kürdistan Kültür Merkezi“ yöneticileri bu saldırıya ilişkin çarpıcı tespitler yaptılar: ‘Midilli’de yaşananlar bir MİT provokasyonudur. Duhok cezaevinde yaşanan katliamda bu provokasyonun bir parçası. Bu provokasyon ile bir Kürt Arap çatışması yaratmak istediler.“
Neden Kürt Arap çatışması?
Şöyle dediler: „Midilli adasında saldırıya uğrayan Kürtler Suriye Kürtleri.
Suriye’deki Kürtler ve Araplar ortak demokratik bir federasyonda buluştular. Kürtler ve Araplar DAİŞ, Erdoğan ve Esad rejiminin saldırganlığı karşı birlikte mücadele ediyorlar.
Birlikte yaşama iradeleri ve ortak bir sistemde buluşmaları Ortadoğu’daki milliyetçilik tuzağını bozuyor. Bu saldırı ile milliyetçilik tuzağını yeniden kurmayı amaçlıyorlar. Duhok cezaevindeki katliam da bu planın bir parçasıydı.“
Bu farkındalık oyunu bozdu.
Her gün yeni bir kirlilik ile yeni oyunları tezgahta pişiriyorlar. Bu tezgahlara karşı uyanık olmak lazım