FÜRÜZAN TERCAN
Ülker Köksal’ın 1972’de yazdığı Sacide kadın sorunları üzerinde duran “kadın dörtlemesi”nin ilkidir. Şehrin tutucu bir semtinde ağabeyi Orhan ve onun ailesiyle birlikte yaşayan terzi Sacide’nin öyküsüdür. Kırk yaşına gelmiş olan Sacide çok istemesine rağmen evlenememiştir. Her kadının bir kocası ve çocukları olması gerektiğine inanan -daha doğrusu inandırılan- Sacide, evlenmek hayaliyle bir gazetenin evlenme sayfasına rumuzla başvurur. İlanına karşılık verenler içinden Süleyman adlı bir adamla buluşması, Süleyman’ın evin önünde gezinmesi, mahallenin dedikoducusu Müzeyyen tarafından ağabeyine ihbar edilip (!) dövülmesiyle sonuçlanır. Gülen Hanım’ın yardımıyla işsiz güçsüz Süleyman’la evlenen Sacide kocasının evinde hem evin geçimini üstlenecek hem de kocasının aşağılamalarına maruz kalacaktır. Kadınlığını yaşayamamış İhsan ise Sacide’nin kocasının kollarında mutlu olduğunu sanacaktır. Bu ilişkiye tanık olan Sacide, bu yaşına kadar çektiklerinden sonra gerçeği görüp bilinçlenecektir. Ülker Köksal, Sacide oyununun, “Çoğu kez evlattan sayılmayan, dövülen, kaçırılan, okutulmayan, işini, kocasını seçmesine izin verilmeyen, bazen bir süs eşyası bazen bir köle gibi görülen binlerce Sacide’den biri için” yazıldığını söylemektedir.
Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı, Altındağ Tiyatrosu’nda sahnelenen Sacide oyununun içerik olarak günümüzde de karşılığını bulduğunu düşünüyorum. Günümüzde, gerek kırsalda gerek şehirde kadınlarımızın başına gelenleri, kadına uygulanan her çeşit şiddeti görsel ve yazılı basında ‘arkası yarın’ gibi takip ediyoruz. Gün geçmiyor ki bir kadının tecavüz, darp, işkence, öldürülme haberlerine rastlamayalım.
Sacide oyununun yazılmasının üstünden neredeyse yarım asır geçmiş olmasına rağmen ‘kadının dramı’ değişmiyor. Yönetmen Pervin Ünalp oyunun gerçekliğine uygun bir sahneleme anlayışını benimsemiş ve oyuna sıkı sıkıya bağlı kalmış. Oysa iyi bir dramaturji çalışmasıyla oyundan yapılacak seçme ve elemeyle vurgu noktaları değişebilirdi. Şöyle ki; Sacide, oyunda -sık sık değinildiği üzere- çirkin olduğu için evlenememiş, babası da onu çirkin olduğu için sevmezmiş. Çirkinliğe bu vurgu neden? Yazıldığı yıllarda ‘evde kalmış kız’ portresinde belki bir geçerliliği olabilir; ancak bugün Sacide’yi sahneliyorsak, Sacide’nin dramını çirkinlikten ziyade tutucu bir çevrede yetişmesine, babasının onu ölürken ağabeyine emanet etmesine ve terzilik yaparak evin bütçesine katkıda bulunan Sacide’nin dikiş diktiği odadan 40 yaşına kadar çıkamamasına bağlayabilirdi yönetmen. Zaten evlilik hayali kuran Sacide’nin “Bu odanın içinde kimi bulabilirim ki?” sözleri, kanımca anahtar cümle. Belli ki ağabeyi ve karısının da pek işine gelmemiş Sacide’nin evlenmesi; eve gelen para kesilsin istememişler. Ancak artık durumları düzeldikten sonra Sacide’nin evliliği gündeme gelebiliyor. Kısacası altı çizilen yerler değişseydi, yorum da günümüze daha çok yaklaşır, sorunun kadının baskı altında tutulması, emeğinin sömürülmesi vurgulanır, kadına yaşam hakkı tanınmaması olarak görülürdü. Ayrıca oyunun tiyatro dilinin günümüzde biraz eski kalması -içerik değişmese- bile telafi edilebilirdi diye düşünüyorum. Ancak bu söylediklerim oyunun iyi aktarılmasını, iletisinin seyirciye geçmesini, seyirciyi kadın sorunları üzerinde düşündürmüş olmasını ortadan kaldırmıyor.
Her türlü rolün üstesinden başarıyla gelen Fulya Koçak, Sacide rolünde ustalığını sergiliyor. Hatta bir süre sonra çirkin olduğuna inanasımız geliyor. Finaldeki tiradı yorumlaması ise olağanüstü. Birden bilinçlenen ve başkaldıran kadın olmak yerine, farkındalığı artmış, edilgen olmayacağını, artık akıllandığını anladığımız duygu yüklü bir Sacide profili çiziyor. Gülen karakterini başarıyla canlandıran Orkide Çivicioğlu’nu da kutlamak gerek. Bıçak sırtında bir rol olan İhsan’da Serap Kunak, fettan, eniştesini baştan çıkaran kadın imajını yaratmadan ‘kadınlığını yaşayamamış’, ‘tenine karşı koyamamış’, çaresiz ve mutsuz kadın tipini bütün samimiyetiyle giyinmiş. Neriman Kılıç, ihtiyar dedikoducu Müzeyyen tipine bir derinlik katmış. Pakize’de Neslişah Yalçınkaya biraz şehirli kaçsa da rolünün hakkını veriyor.
Orhan (Osman Nuri Ercan) ve Süleyman (Koray Karaca) ise oyunda zaten kadınların dramını ortaya çıkarmaya hizmet eden oyun kişileri. Ellerinden geleni yapıyorlar, ancak daha derinlikli çalışmak için sanıyorum zaman yetersiz kaldı.
Sacide’yi oyuncuların çabası seyredilmeye değer kılıyor.