Bilim insanları, Dünya dışında yaşama ulaşabilmak için nesiller sürecek çalışmalar yapılacağını belirtiyor. Trappist-1 sisteminin keşfi de bu sürecin çok önemli duraklarından biri kabul ediliyor
ÖMÜR ŞAHİN KEYİF
Güneş sistemi dışındaki 7 gezegen keşfi, “evrende yalnız mıyız” sorusunun cevabına yönelik dev bir adım… ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) Bilim Misyonları yöneticilerinden Thomas Zurbuchen, dünyaya duyurulan gelişmeyi böyle yorumladı. Ona göre, artık mesele başka bir dünya bulup bulamayacağımız değil, ne zaman bulacağımız…
Haberi, Amerikalı ve Avrupalı bilim insanları, Washington’da NASA Genel Merkezi’nde yapılan basın toplantısında verdi. Keşfedilen gezegenlerin üçünün yıldıza uzaklıkları bakımından yaşanabilir bölgede olduğu ifade ediliyor. Güneş’ten çok daha küçük ve soğuk olan ve Trappist-1 ismi verilen yıldızın etrafında bulunan gezegenlerin her birinde ise su bulunabileceği ifade ediliyor. Gezegenlerle ilgili kesin bilgi, detaylı gözlem ve analizlerle elde edilecek.
Trappist-1’i izleyen uluslararası ekibin başında bulunan Astronom Michael Gillon’ın (Belçika Liege Üniversitesi) verdiği bilgiye göre, daha önce tek bir yıldızın etrafında bulunan, dünya büyüklüğünde, yalnızca “iki ya da üç gezegen keşfedilmişti.” Gezegenlerde su bulunma ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyen Gillon, üç gezegenin yaşam arayışı konusunda umut vaat edici olduğunu belirtiyor.
Gezegenlerin keşfinin bilimsel ilerlemeye bir başka katkısı ise atmosferleri üzerinde çalışma yapma imkânının bulunması.
Araştırmacılar gezegenleri, b’den f’ye kadar isimlendirmiş. NASA Uzay Teleskop Bilim Enstitüsü’nden Astronom Nikole Lewis, yaşama elverişli olduğu düşünülen gezegenleri şöyle tanıtıyor:
1e – Büyüklüğü Dünya’ya çok yakın. Dünyanın aldığına çok yakın oranda ışık alıyor. Bu da gezegenin ısısının Dünya’ya yakın olacağı anlamına geliyor.
1f – Ebatları Dünya’ya çok yakın, üzerinde yüksek miktarda su bulunuyor, Mars kadar ışık alıyor.
1g- Sistemdeki en büyük gezegen. Dünya’dan yüzde 13 oranında büyük. Mars ile Asteroit Kuşağı kadar ışık alıyor.
*****
Ne zaman fazlasını öğreneceğiz?
Nikole Lewis’e göre Hubble ve önümüzdeki yıl kullanılmaya başlanacak James Webb Uzay Teleskopu’ndan (JWST) ilk sonuçları almamız için beş yıla ihtiyaç var, bu da bizi 2020’lere götürüyor.
Yerküre üzerinde konumlanan teleskoplar ve şu anda yörüngede bulunan Hubble Uzay Teleskopu, gezegenlerin atmosferinde bulunan moleküller üzerine çalışılmasını sağlayacak. Önümüzdeki yıl JWST’nin kullanımına başlanması çalışmaların derinleşmesine imkân tanıyacak. JWST aracılığıyla gezegenlerdeki atmosferlerde, sera gazlarının içeriği üzerine çalışılacak. Bu da yüzey ısılarının su ve yaşam bulunması için elverişli olup olmadığının anlaşılmasını kolaylaştıracak. Aynı zamanda yaşamsal faaliyet nedeniyle ortaya çıkan oksijen, ozon ve metan gazları üzerinde çalışılacak. Bu esnada, gezegenlerdeki su varlığını doğrulanması için çalışmalara devam ediliyor. Lewis, Hubble ve Webb’le yapılacak gözlemlerle bu konuda da gelişme kaydedileceğini belirtiyor.
Araştırmacılar, Dünya dışında yaşam var mı sorusuna yanıt bulmak için nesiller sürecek çalışmalar yapılacağını ifade ediyor. Trappist-1 sisteminin keşfi de bu sürecin çok önemli duraklarından biri. Devam eden süreçte, atmosferler üzerindeki çalışmalarla, bugün yanıtsız olan pek çok soruya da cevap verilmesi bekleniyor. “Bekleyip, orada ne olduğunu görelim” diyor Seager, “Başka bir yerde durup bize bakan zeki bir medeniyet üzerine düşünmek istiyorsak da…
*****
Bu keşif neden önemli?
Araştırma ekibindeki bilim insanları keşif karşısında çok heyecanlandıklarını söylüyorlar. Profesör Seager’e göre bu keşifle Dünya’nın dışında bulunan yaşama elverişli gezegen ve yaşam arama çalışmaları konusunda devasa bir sıçrama gerçekleşti; çünkü bu keşif sayesinde üzerinde araştırma yapılabilecek çok sayıda gezegen bulundu.
“Güneş sisteminin dışındaki gezegenlerin son 20 yıllık tarihlerine bakıldığında” diyor Seager, bir tane varsa daha fazlasının da olduğunu bilirsiniz. “Bu nedenle bugün çok heyecanlıyım, bu harika sistemle, yaşama elverişli, keşfedilmeyi bekleyen daha pek çok dünyanın var olması gerektiğini biliyoruz.”
Bu gezegenlerin keşfi, Dünya büyüklüğündeki birden çok gezegenin atmosferi üzerinde çalışabilme imkânı tanıyor. Güneş sistemi dışındaki ilk gezegenin 1995’te bulunduğunu belirten Zurbuchen’e göre, ilk defa yaşam ihtimali taşıyan, bu sayıda gezegenin aynı anda bulunmasının önemini anımsatıyor. Ona göre, bu gelişme gözlerimizi kainata daha fazla açmamızı sağlayacak: “İnanıyorum ki çok iyi teleskoplar, bize henüz keşfedilememiş pek çok bilgi verecekler…”
Bilim insanları gözlemlerden çıkan verilere dayalı olarak gezegenlerin nasıl göründüğüne dair tahminler yürütüyor. Bu tahminler resimlenmiş durumda. Zurbuchen’in uyarısı heyecan verici: Bu gezegenler, çizimlerimizden çok daha güzel ve harika… Bu hep böyle oldu…
*****
Gezegenlere seyahat edilebilir mi?
Astronom Lewis’e göre, ışık hızına ulaşılabilirse, seyahat en az 39 yıl sürer. Yolculuğu bir jetle yaptığımızı düşünürsek ise gezegenlere varmak için 44 milyon yıla ihtiyacımız var. Yani şu anki teknolojiyle seyahat imkânsız.
MIT Gezegen Bilimi ve Fizik Profesörü Sara Seager’e göre şu anda asıl hedef, gezegenlere seyahat etmek değil, onları en iyi şekilde teleskoplarla gözlemleyebilmek ve gözlem verileri üzerinde çalışmak.
*****
Nasıl keşfedildi?
Güneş sistemi dışındaki bu gezegen sistemi ismini Şili’de bulunan teleskop Trappist’ten alıyor. Araştırmacılar, geçen Mayıs ayında, Trappist’i kullanarak üç gezegenli bir sistem keşfettiklerini açıklamıştı. Avrupa Güney Gözlemevi’nin Spitzer teleskopu da dahil olmak üzere, Yerküre üzerindeki çeşitli teleskopların yardımıyla, iki gezegenin varlığı doğrulanırken, beş gezegen daha keşfedildi. Böylece keşfedilen gezegenlerin sayısı yediye yükseldi.
*****
Ne biliyoruz?
Spitzer’in verileri kullanılarak, yedi gezegenin de büyüklükleri ölçüldü, altısının kütleleriyle ilgili ilk tahminler yapıldı, yoğunlukları tahmin edildi. Trappist-1 gezegenlerinin büyük olasılıkla kayalık yüzeye sahip olduğu ifade ediliyor. Yapılacak ileri gözlemler, gezegenlerin su bakımından zengin olup olmadığına, yüzeylerinde sıvı halde su bulunup bulunmadığına karar verilmesine olanak sağlayacak. Trappist-1’e en uzak olan gezegenin kütlesi henüz tahmin edilemedi, ancak bilim insanları bu gezegenin “kartopu gibi, buzdan bir dünya” olabileceğini söylüyor.