Ahmet Ergin
Bazı anlar, bazı dönemler vardır. Makalelere, kitaplara, ciddi akademik çalışmalara konu olan meseleler, birkaç pratikle, yaşanmışlıkla hemen anlaşılır hale gelir. Türkiye’de yargının durumunu ele alan her ciddi çalışma bakımından, “Yargı bağımsız değil” saptaması yılların değişmez tespitlerindendir. 2025 yılı bu tespitin ne kadar doğru olduğunu, yanı sıra bağımsız olmayan yargının sonuçlarını göstermesi bakımından önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl oldu.
Türkiye’de yargı bağımsızlığı sorunu hep vardı. Ancak 2017 anayasa değişikliği sonrası kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kaldırıldı ve iktidar tek elde toplandı. Kurumsallaşmaya başlayan tek adam iktidarı döneminde, yargı bağımsızlığının kırıntısı dahi bırakılmadı.
2025’te yaşadıklarımız, bağımlı yargının sonuçlarını göstermesi bakımından önemliydi. 2024’ün sonlarında başlayan kayyım uygulamasının dayanağı, yargısal operasyonlar oldu. Bölge illerindeki belediyelerden sonra Esenyurt’la İstanbul için de start verildi. Halkın iradesine el koyma kararı alanlar, delilsiz dosyalarla belediye başkanlarını tutukladı, ardından görevden aldı.
Mart ayına gelindiğinde ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil birçok ilçe belediye başkanı, belediye yöneticileri ve çalışanları gözaltı ve tutuklamalardan payına düşeni almış; İstanbul’un bazı ilçe belediyelerine kayyım atanmıştı. İBB kayyımı hesabı ise halktan döndü. İstanbul’un merkezi, Saraçhane, eylem yasağına rağmen üniversiteli gençlerin ateşlediği on binlerin gösteri alanına dönüştü. Bu durum İBB’ye kayyımı engelledi engellemesine ama yargısal operasyonlar devam etti.
Şekli seçim özlemi
Mevcut siyasal yapıda hâlâ siyasal iktidarın meşruiyetini seçimlerden alması elzemdir. Bu topraklar yakın zamanda seçim ve referandum şaibeleri yaşasa da iktidar da henüz kendisine başka bir meşruiyet aracı üretebilmiş değil. Bu nedenle 2025, seçim yoluyla iktidarın değişme seçeneğini ortadan kaldırmaya dönük yargısal operasyonlara sahne oldu. Bir ayağı ana muhalefet partisi CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, diğer ayağı ise CHP’yi dizayn etme çabasıydı. Bu işte de yargı araçsallaştırıldı. İstanbul il yönetimine kayyım atanan CHP’nin genel merkez yönetimini ve genel başkanını dahi yargı aracılığıyla belirlemeye cüret edilebildi.
Bu operasyonlarla amaçlananın seçimleri tamamen göstermelik hale getirmek ve iktidarın sistem değişikliği dahi gerektirmeyecek şekilde de olsa seçimler yoluyla değişmesinin önüne geçmek olduğu çok açıktı.
Tutuklamalar rutinleşti
Yargı, 2025 yılında özgürlük ve güvenlik hakkını kullanılamayacak hale getirdi. İktidara eleştiri içeren her sosyal medya paylaşımı, her hak arama, haksızlıklara karşı çıkma eyleminin akabinde kitlesel gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. 19 Mart sonrası 10 günlük süreçte sadece İstanbul’da 1000 kişi gözaltına alındı, 300’ü tutuklandı. Gençler, gazeteciler, avukatlar tutuklama ve gözaltılardan payına düşeni alırken, valilikler ve kaymakamlıklar her türlü eylem ve etkinliği haftalarca yasakladı. Yargı bu keyfi yasaklara göz yumdu, yürütmenin durdurulması taleplerini kabul etmedi.
2025, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının muhalifler söz konusu olduğunda uygulanmadığı, Can Atalay’ın milletvekilliğinin AYM kararına rağmen yine sözde yargı kararıyla engellendiği bir yıl oldu. Ülkede hukuk güvenliği sıfırlandı.
Avukatsız adliye savunmasız yargı
İktidarın tam olarak kontrol edemediği tek yargı alanı savunma, avukatlar ve savunmanın örgütü barolar kaldı. Barolar ve savunma da 2025 yılındaki yargısal operasyonlardan nasibini aldı. Türkiye’deki tüm avukatların üçte birinin üye olduğu İstanbul Barosu yönetim kurulu görevden alınmaya çalışıldı. Ayrıca yönetim kurulu üyeleri ağır ceza mahkemesinde sanık sandalyesine oturtuldu, biri tutuklandı.
Savunmaya, avukatlara yönelik engellemeler bununla da sınırlı kalmadı. Bu ülke tarihinde ilk kez adliyenin avukatlara kapatıldığına tanık oldu. Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı, İmamoğlu’nun savcılığa çıkartıldığı gün, sadece yurttaşlara değil avukatlara da kapatılmıştı.
Anayasa değişikliğinde yol alamadılar
Saray iktidarının 2025’ten 2026’ya devrettiği projeleri de oldu. Bunlardan biri “sivil anayasa” adıyla cilalanan anayasa değişikliği. Tek adam iktidarı, kendi otoritesini tahkim etmek, hak ve özgürlükleri kısıtlamak, yerel yönetimleri tamamen merkezi iktidara bağlamak için anayasa değişikliği hedefliyor. Bu amacını her fırsatta dile getiren saray iktidarı sözcüleri, 2025’te önemli bir adım atamadı. Saray’ın oluşturduğu komisyonun da kamuoyuna yansıyan bir çalışması olmadı ve yeni anayasa hedefi, 2026’ya devreden bir bakiye olarak kaldı.
***
2025 yılı bir şeyi gösterdi. Yargı bağımsızlığı, halihazırda hak ve özgürlükleri kullanabilmenin olmazsa olmaz şartlarından ve güvencelerindendir. Bağımlı yargı, ihtiyaç duyulduğu her an siyasi iktidarın toplumu, muhalefeti dizayn etme aracına dönüşebilen kullanışlı bir aparat olabilir. Başarılı olup olmayacaklarını, başka alanlardaki gelişme ve mücadelelerle birlikte, bu alanda yürütülecek mücadele belirleyecek.




