İnsan bir topraktır; neyle sulanırsa onunla yeşerir. Zihni kinle, önyargıyla, hırsla sulanan bir insanın toprağı zehirli meyveler verir. Oysa insanın hakikati berrak bir nehir gibidir; yönünü bulduğunda, tüm ovayı besler. Günümüz insanı, zihninin yönünü şaşırmış bir halde, kendi elleriyle kuruttuğu nehirlerin ortasında susuzluk çekiyor. Ve bu kuraklık, sadece doğada değil, kalplerde, düşüncelerde, ahlâkta da yankı buluyor.
Zihinsel kirlilik… Belki de çağımızın en sinsi salgını. Ne maskesi var ne ilacı. Kimi zaman bir ekran ışığında yayılıyor, kimi zaman bir söylemde, kimi zaman da bir bakışta gizleniyor. İnsan, dışındaki mikroplardan korunmak için bedenini yıkar ama zihnini neyle arındıracağını çoğu kez unutuyor. Oysa en tehlikeli virüs, kalbe sızan yanlış inanç, önyargı ve cehalet virüsüdür. Bu virüs, insanı yalnızlaştırır, kutuplaştırır, başka olanı düşmanlaştırır.
İnsan farklıyla var olur. Farklılıklar tehdit değil, zenginliktir. Evrensel bir düzenin armonisinde, her birey bir nota gibidir. Tek bir sesle ezgi kurulmaz; ahenk çoklukta doğar. Ne var ki, insan çoğu zaman kendi sesini diğer tüm seslerin üstüne koymaya kalkar. Oysa hakikat, tek sesin baskısında değil; farklı seslerin anlayışla bir arada olmasındadır.
Bugün dünyada savaşlar var. Ama bu savaşlar sadece silahlarla değil, kelimelerle, bakışlarla, inkârlarla da yapılıyor. İnsan, en büyük savaşı zihninde verir. Kendi önyargılarına, nefretine, kibir ve tamahına karşı açtığı cepheyi kazanmadıkça, yeryüzünde hiçbir barış daim olmaz. Çünkü içi savaşta olan birinin dışı barışta kalamaz.
Bu yüzden, zihni temizlemek bir lüks değil, bir zarurettir. Tıpkı doğayı korur gibi, insanın da zihinsel ekolojisini koruması gerekir. Düşünceyi kirleten her unsurla mücadele etmeli: Sahte haberlerle, nefret söylemleriyle, ayrıştırıcı ideolojilerle, yozlaşmış kanaatlerle. Çünkü zihnin temizliği, insanlığın selametidir.
Fakat bu arınma, başkasından beklenerek olmaz. Herkes, kendi iç dünyasında bir temizlik seferberliği başlatmalıdır. İçimizde paslanan merhameti, tozlanan vicdanı, körelen adalet duygusunu yeniden parlatmalıyız. Çünkü bir toplumu sağlıklı yapan şey, yalnızca yasal düzenlemeler değil; vicdan sahibi bireylerin çokluğudur.
İyilik bulaşıcıdır; bir insan iyi olursa çevresi de etkilenir. Temiz bir zihin, sadece kendini değil, etrafını da arıtır. Bu yüzden herkesin taşıması gereken bir sorumluluk var: Ortak iyilik için yaşamak, ortak kötülüğe karşı durmak. Bu, yalnızca bir inanç meselesi değil, varoluşun kendisine karşı bir sadakat borcudur.
Adı ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi ya da Budist olsun… Asıl olan, bu dünya üzerinde nasıl bir iz bıraktığıdır. Önyargının değil, empati duygusunun; nefretin değil, merhametin; cehaletin değil, hakikatin izini süren her insan, insanlığın özüne hizmet eder.
Ve belki de artık yeni bir tanım yapmak gerekiyor: Güzel insan, zihni temiz insandır. Çünkü güzel düşünce, güzel söze dönüşür; güzel söz, güzel davranışa; ve sonunda güzel bir dünyaya…