Osmanlı tarihinin utanç verici sayfalarından biridir:
1910 yılında İstanbul’da yaşayan 80 bin sokak köpeği topluca şehrin açıklarındaki bir adaya sürülmüştü. Adaya bırakılan köpeklerin tamamı açlıktan, susuzluktan ya da birbirlerini yiyerek ölmüştü. Tarih kitapları, çaresiz köpeklerin seslerinin şehirden duyulduğunu yazar. Katliamın ardından şehirde peşpeşe gelen depremler üzerine halk adaya “Hayırsızada” ismini koymuştur.
Şimdi 114 yıl sonra Türkiye yeni bir sokak hayvanları katliamını tartışıyor. Geçen hafta Meclis’e getirilen tasarı, sayıları 6,5 milyona vardığı tahmin edilen sokak hayvanları için korkunç bir final hazırlıyor. Tasarıya göre önce sahipsiz köpekler barınaklarda toplanıp sahiplendirilmeye çalışılacak; 30 gün içinde sahiplenilmeyen köpekler iğne ile ilaç verilerek “uyutulacak”.
Yasa, Meclis’e gelmeden büyük tartışma yarattı. İktidar mensupları, sayıları giderek artan sahipsiz sokak hayvanlarının büyük tehlike yarattığını ve kısırlaştırmayla sorunun çözülemeyeceğini savunuyor. Muhalifler ve hayvanseverler ise bunun büyük bir katliam anlamına geleceğini belirtirken çözüm olarak barınakların artırılmasını ve “yakala, kısırlaştır, aşılat ve yaşadığı bölgeye geri bırak” formülünü öneriyor. Veteriner Hekimleri Birliği, bir açıklamayla sağlıklı hayvanların ötenazi ile öldürülmesinin meslek etiğine aykırı olduğunu belirtti ve karara uymayacaklarını açıkladı.
Metropoll Araştırma Şirketi’nin anketine göre halkın sadece yüzde 2,7’si öldürme seçeneğini destekliyor. Yüzde 78,6 ise “Barınaklara alınma” formülünü destekliyor. Tasarıya AKP’li seçmenin bile destek vermediği anlaşılıyor. Ancak kısırlaştırma ya da barınak için yeterli bütçesi olmayan hükümet, tasarıda ısrar ediyor.
Halkın büyük çoğunluğunun ve hayvanseverlerin tepkisine rağmen, hükümet milyonlarca canlıya kıyacak çapta bir katliamı göze alabilir mi? Bir hayli zor. Ancak acımasızlıkta sınır tanımayan bir rejimden her şeyi beklemek ve ona göre hazırlık yapmak şart…
BİZE DAİR
Yaklaşık bir yıldır, iki ayrı belgesel üzerinde çalışıyorum. Ne yazık ki ikisinin çekim ve montaj süreçleri kesişti. O yüzden alıştığımın da üzerinde yoğunlukta bir çalışma temposuna girdim. #ÖZGÜRÜZ’deki yayınları, Die Zeit’teki ve Gorki’deki aylık yazılarımı, haftalık COSMO yorumlarımı, yeni başlayan Tik-Tok videolarını, sonbaharda çıkması planlanan kitabın hazırlığını aksatmadan bu iki belgeseli bitirmeye çalışıyorum. Her şey yolunda giderse ikisi, iki ayrı Alman kanalında, Temmuz ve Ağustos aylarında yayına girecek. Birisi “Türkiye’de derin devlet”i, diğeri uluslararası alanda basın özgürlüğü mücadelesini konu alan iki belgeseli de çok ilginç bulacağınızı tahmin ediyorum. Yayın tarihi yaklaştıkça buradan daha ayrıntılı bilgi vereceğim.
Hepinize iyi haftalar.