Dünyanın bölüşülmesinin esas olarak tamamlandığı ve paylaşım savaşlarının tarihsel gerekçelerinin önemli ölçüde değiştiği koşullarda, büyük, genel ve uzun süreli bir emperyalist kapışma çok beklenen bir durum değildir. Ancak zaten yıllardır sürmekte olan bölgesel savaşlar ve işgaller, önceki iki büyük emperyalist savaşta uğranılan insani ve maddi kayıpları çoktan katlamıştır ve bu süreç devam etmektedir.
Bununla birlikte en kötü senaryo olarak, İran ve İsrail eksenli bir Ortadoğu savaşı bir olasılık olarak gelecek yılları da kapsayacak bir tehdit halinde önümüzde durmaktadır.
AKP’nin bölgede uygulamaya çalıştığı ve niyetlendiği politikalar, bu ortamda özel bir anlam kazanmaktadır.
Aslına bakılırsa, son derece “kitabi” bir dış politika çizgisi ortaya koyan Ahmet Davutoğlu, pratik koşullar karşısında bocalamakta ve bölgede hegemonya arayan ya da daha önceden bu üstünlüğü elde etmiş olan diğer güçlerin direnciyle karşılanmaktadır. Kitabi olmak burada fena halde sırıtmaktadır. Tarihsel gerekçeleri kadar güncel olanakları da tümüyle hayali olan bu dış politika teorisi, karşılaştığı direnç ölçüsünde bir savaş nedeni de olabilecektir.
Bölgenin “Merkez Ülke”si olma iddiasıyla ortaya çıkan AKP Türkiye’si, her şeyden önce, kendi siyasi sınırları içinde cereyan eden ve gittikçe şiddetlenme eğilimine sokulan savaş ortamında, bir de bölgesel çatışmaların içine girme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.
Kürt sorunu, tüm yönleriyle uluslararası bir sorundur ve barış içinde çözüm olanakları bir kenara itildiği oranda, uluslararası bir savaşın konusu da olabilecektir.
Bu her yanından savaşın göründüğü derinlik içinde, AKP bölgesel güç ya da merkez ülke olma iddialarının peşinde bunu da göze alabilecek midir?
İçinde bulunduğumuz koşullarda, sorunun iç ve dış savaş boyutlarını zorlayarak politika yapmaya çalışmak, açık bir biçimde hükümetin temellerini sarsmaktadır. İçeride güçlenmeyi ve oy tabanını genişletmeyi dışarıdaki gürültülü politikalara bağlamış bulunan hükümet, bunu başaramadıkça beklentilerinin tersine; içeride zayıflamakta, böylece dışarıda yürütmeye çalıştığı “etkin güç” olma iddiası da gittikçe batağa batmaktadır.
Silah şakırtılarını politik dekor olarak kullanmak o kadar kolay değildir. Ciddi kuvvet isteyen böyle bir çizgi, “göç yolda düzülür” mantığıyla yürütülemez.
AKP, her geçen gün iktidarın altından kaymakta olduğu bir sürece girmiştir. Bu yüzden şoven ve saldırgan bir üslupla Kürt sorununu, eskiden kullanılan, başarısızlığı kanıtlanmış olan, bu yüzden de artık dönülemez olan bir noktaya çekmeye çalışmaktadır.
Bu sorun çok hükümet yemiştir. Son lokması AKP olacaktır.
Evrensel