İstanbul’da en çok göçmenin yaşadığı semtlerden olan Kumkapı’da bir gün geçirdik. İl Göç İdaresi’nin önünde bekleyen göçmenler ve semtte yaşayanlarla konuştuk. Kumkapı, ilk göçenin son göçene ‘dışarlıklı’ dediği beynelmilel bir semt.
Bahar GÖNÜL
İstanbul yerlisiyle yabancısıyla ülkede en çok göçmeni barındıran kent. Kimi bu kentin yerlisi oluyor kimi 50 yıl da yaşasa göçmen kalıyor. Kentin bu konuda en bilinen semtlerinden birisi de Kumkapı. 1950’lerden beri göçmenlerin durağı olan semt, 2000’lere kadar yerli göçmenlerle anılıyordu. Sonrasında hem yerli göçmenlerin hem de neresi olduğu fark etmeden yurtdışından gelenlerin uğrak yeri oldu.
2011’den sonra Suriye iç savaşıyla Kumkapı daha da bir beynelminel hale geldi. İl Göç İdaresi’nin bulunduğu Kumkapı, birçok etnik kökenden insan görebileceğiniz ve birçok lisanın kulağınıza çalınacağı bir yerleşim alanı. Her göç eden, semtin yerlisi oluyor; yeni gelene ‘dışarlıklı’ diye bakıyor.
GÖÇ İDARESİNE GİDEN YOL BANLİYÖ
İl Göç İdaresi semtin en kalabalık alanı. Göç İdaresi’nin karşısındaki Ayia Panayia Elpida Rum Ortodoks Kilisesi’nin duvarı dibindeki kaldırıma oturanlar içeriye giren yakınlarını bekliyor. Tunuslu, Özbek, Kazak, Türkmen, Suriyeli ve Siyahların duvarına yaslandıkları kilisenin bakımını da iki ay önce Hatay’dan göç eden Rum Ortodoks aile üstlenmiş.
Kaldırımda, elinde kâğıtlarla duran Murat Hudayverdiya, “Daha dün sabah geldim Türkmenistan’dan” diyor. Daha nerede ev arayacağını bilemeyen Hudayverdiya, “Çalışmak için geldim. İyi iş bulursam çalışırım yoksa geri gideceğim. Otelde kalıyorum sonra bakacağım kiralara” ifadelerini kullanıyor.
Yıllar önce Sivas’tan İstanbul’a yerleşen Osman, göç idareye gelen eşlik ettiği Tunuslu arkadaşı Bushra’yı motorun tepesinde beklerken, “Çok var İranlı, Libyalı, Tunuslu, Suriyeli, Fransız, İtalyan, Rus… Buraya gelen çok arkadaşım var. Çoğu iş amacıyla geliyor. Tatil için gelen de var. Kendi ülkelerinde ekonomik sıkıntıları olanlar burada yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar” diye konuşuyor. Gelenlerin Türkiye’de kalıcı olmak istediklerini belirten Osman, “Bize zor gelen şeyler onlara çok daha iyi imkânlar sunabiliyor. Geldikleri yerde bir asgari ücrete birkaç ay çalışıyorlardır ama burada bir ay çalışıyorlar” diyerek tamamlıyor sözlerini.
Kaldırımda oturmuş arkadaşını bekleyen Kazak Ramina ise İspanya’da inşaat mühendisliği okuduğunu belirtirken o sırada arkadaşı Lazizbak çıkıyor dışarı, yanına geliyor. Oturma iznini yenileyen Lazizbak ise Özbek. O da 5 yıl önce Türkiye’ye lise okumak için gelmiş. Lazizbak, “Sonra üniversiteye başladım. Şişli Meslek Yüksekokulu’nda grafik tasarım okuyorum. Kiralar çok fazla. Zam geliyor hep. Kira sözleşmesi de yapmıyor çoğu ev sahibi. Taahhütname imzalıyoruz. Senelik oturma iznimi yeniliyorum” şeklinde konuşuyor.
Biraz ileride torunuyla oturan Zozan da 2014 yılında Suriye’den kaçak gelmiş ailesiyle beraber. “Geldiğimde Türkçeyi hiç bilmiyordum, şimdi konuşabiliyorum. Her yerde insanın güzeli, kötüsü var. Burada da aynı” diye durumunu özetliyor Zozan. Yanındaki torununu göstererek devam ediyor: “5 yaşında, adı Rojdiyar. Türkçe hiç bilmiyor, Kürtçe konuşabiliyor. Bağcılar’da 8 bin TL’ye 4 odalı evde kalabalık kalıyoruz.” Onlar Türkiye’ye nasıl geldiklerini anlatırken yan tarafta da Muhammet dinliyor. Suriye’den 2015’te gelen Muhammed, “Kaçak geldim. Yaşamak için geldim. İnşaat işini öğrendim. Çalışma izni olmayınca sigorta yapmıyorlar tabii. Paramı alamadığım da oldu. Türkiye’de yaşayacağım, burası benim için daha güzel” diyor.
İl Göç İdaresi’nin bulunduğu sokaktan biraz yukarı doğru yürüyünce Kumkapı’nın bir diğer ününü oluşturan meyhanelerin bulunduğu meydana çıkılıyor. Meydanın tam ortasında yer alan sembolik bir balık heykelinin çevresinde kümelenen lokantalardan birinin işletmecisi Yusuf Tanrıöver de 40 yıl önce Sivas’tan gelmiş İstanbul’a. Yanındaki arkadaşını gösteriyor: “Paşa da Batmanlı, beraber çalışıyoruz”.
20 sene Kumkapı Sahili’nde mekan işlettiklerini söyleyen Tanrıöver, Avrasya Tüneli’nin yapım aşamasında Balıkçılar Çarşısı yıkılıp oradan çıkartılınca arkadaşıyla beraber meydandaki lokantayı çalıştırmaya başlamış. “40 sene kadar önce buraları Rum evleriydi” diyen Tanrıöver şöyle devam ediyor: “Birkaç tane mekan işletiliyordu. Bizim olduğumuz bina balıkçıymış, üstünde üç dört aile kalıyormuş. Şimdi evler oldu apart, mekan. Çok turist geliyor buraya, tam merkezi çünkü. Kapalıçarşı, Sultanahmet hemen dibimiz. Kumkapı meşhur zaten biliyorsun, ünlülerin geldiği yer hep. Tabii eski cazibesi kalmadı. Eskiden ismi vardı, İstanbul’da burası gibi üç beş yer gösterirlerdi.”
Yüksek enflasyon oranlarıyla insanların zar zor geçindiğine, eğlenceye ayıracak paraları kalmadığına vurgu yapan Tanrıöver, “Lokantalar da artık üst katları aparta çevirmeye başladı. Lokantalardan artık para kazanamıyoruz. Bu pandemiden sonra her şey değişti. Pandemide kapalıydık, birçok şeyimizi sattık kiralarımızı, borçlarımızı ödedik. Elde avuçta bir şey kalmadı. Çalış çalış öde. Dünyada yaşananlar burayı hemen etkiliyor. Savaşlar, daha önceden bombalar patladı 2015’te Sultanahmet’te, İstiklal’de… Ondan sonra darbe oldu, çok etkiledi. Rusya- Ukrayna Savaşı, şimdi İsrail Savaşı. Pandemiyi zaten saymıyoruz, o aldı götürdü. Türkiye pahalı. Yerli turist de gelmiyor. Yabancılar biliyor. Yerli çalışmıyor. Yabancı birkaç ay çalışıp yurtdışına kaçıyor” diyerek sözlerini tamamlıyor.
YERLİ ERMENİLER VE GÖÇMEN ERMENİLER
Kumkapı, Ermeni Patrikhanesi’nin de orada bulunması nedeniyle hâlâ Ermeni nüfusunun yoğun olduğu semtlerden.
Samatya’da yaşayan Varujan Cebeci iki aydır Ermeni Patrikhanesi karşısındaki Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi’nde görevli. 1969’da Kumkapı’da doğduğunu belirten Varujan, “Üç sene sonra Bakırköy’e taşınmışız. Şimdi de evlendim, Samatya’dayım. Babam Kayserili, annem Sivaslıydı rahmetli oldu ikisi de. Zamanında Anadolu’dan göçen Ermeniler ilk Kumkapı’ya gelmişler. Buradan dağılmışlar başka yerlere. Annemle babam da 1965 senesinde yukarıda Sup Hovhannes Kilisesi var, orada evlenmişler. Hatta ben orada vaftiz olmuşum. 60’lı, 70’li yıllarda çok popülermiş, cemaatin çok bulunduğu bir semtmiş. Ama gel gelelim ki herkes ufak ufak gitmiş buradan” diye ekliyor. Kilisenin diğer çalışanı Ermeni Nesibe Kaplan ise “42 senedir buradayım. Sason’da doğdum” diye konuşuyor. Lokantadan kiliseye gelen Paşa da sesleniyor, “Batman, bizim oradan” diyor.
Kumkapı’da doğup büyüyenler dışında Ermenistan’dan buraya göçenler de var. Valentina Çulyan ve Nora Stepanyan, kilisenin sokağındaki kaldırımda oturup hararetli bir sohbete girişmişken Ermenistan’dan Türkiye’ye göçlerinin ekonomik sebeplere dayandığını anlatıyorlar.
24 sene önce ilk defa Kumkapı’ya gelen Valentina, “Çocuk doktoruyum. Moskova’da okuyup Ermenistan’da yaptım mesleğimi. Şimdi de burada otelde çalışıyorum. Benim kocam geldi buraya iş için sonra da ben geldim. Biz yabancı burada, bizim diploma geçmiyor. Gelecek ay giriş-çıkış yapacağım vize için. Oturma iznim yok, giriş-çıkış yapıyorum. Sadece benim dedem Van tarafından. Ermenistan’da iş yoktur hayatım. Onun için buradayım” diyor.
Nora ise “İş çok var ama para az. Burada mesela 10 saat çalışıyorsun 500 dolar ama Ermenistan’da 7 saat çalışıyorsun 250 dolar. 10 senedir buradayım. Ben bu sokağı biliyorum, başka yere gitmeye korkuyorum. Annem Muş’tan geldi. Babamlar Eski Beyazıt’a gidiyor. Bu toprak ‘gel gel’ diyor bana. Annem, babam, atalarım buradan. Evler Kumkapı’da ucuz. O yüzden buradayız.”
‘EĞİTİM KAZANDIRMIYOR’
Çalıştığı otoparkta barınan 22 yaşındaki Faruk Ceyhan da Diyarbakır’dan gelmiş Kumkapı’ya. Yarı zamanlı olarak kuryelik de yapacağını ifade eden Ceyhan, “Makine mühendisliği kazandım. Sonra dedim 5 yıl üniversite okuyacağım ardından sürekli memur maaşıyla devam edeceğim. Ben de ticaret yapmaya karar verdim bu 5 yıl içinde. Biraz toparladıktan sonra hedeflerime adım atacağım inşallah, Allah’ın izniyle. Kumkapı beni kendine çekiyor. Maddiyat olarak ben otoparkta kaldığım için bir giderim yok, avantaj bu benim için. Sadece otoparktan ve halı yıkamadan 30 bin TL kadar kazanıyorum. Yapacağım part time işle de bir 60 bin TL’yi bulurum” diye konuşuyor.
BORİS’İN YERİ
Semtin içlerine doğru ilerleyince camında “Boris’in Yeri” yazan bir dükkana çıkıyor sokak. 1936’dan bu yana süt mamülleri satan dükkanda yiyecekleri Özbek bir kadın çalışma arkadaşıyla beraber hazırlayan Sinoplu Ercan, Rum Boris’ten bahsediyor. 32 yıldır Kumkapı’da yaşadığını da belirten Ercan, bir yandan Boris Bey’in duvarda asılı fotoğrafını göstererek, “Boris Bey 1996’da vefat etmiş. 1936 yılında 7 yaşında babasının yerine işe başlamış. Babası manavdı, şu anda dördüncü kuşağın burası. Bina onlara ait, işletmeci Boris Bey’in çırağı. Tereyağ, balkaymak, reçel; kışın ekmek kadayıfı, yazın dondurma satarlarmış burada. Sonradan işletmecisi eklemeler yapıyor. Sağdan soldan peyniridir, sucuğudur, zeytinidir tedarik ediyor; kahvaltıcıya döndürüyor burasını. Kumkapı’dan Rumlar, Ermeniler gitti; 80’lerde onların yerini çoğunlukla Doğu’dan gelenler aldı. Zamanla 95’ten 2000’lerin sonuna doğru Pakistan, Hindistan, Afganistan’dan da göç aldı. Barınma uygun, herkesin hemşerileri burada, buraya geliyor” diye sözlerini bitiriyor.