Bir bölgesinde savaş koşulları yaşanan bir ülkede, üstelik barış umutları tüm taraflarca alabildiğine baltalanırken, iyi bir yıl ummak mümkün değil. Burası artık rahat uyunamayan bir ülke ve durum giderek daha vahim bir hal alıyor. ‘Yeni yıl’ arifesinde canınızı sıkacak şeyler yazmaktan kaçınamıyorum, çünkü “ne olursa olsun paşa canımız üzülmesin” anlayışından hazzetmiyorum. Zaman canımızı sıkmak, kara kara düşünmek, bir çıkış yolu bulmak için kendimizi paralamak zamanı.
Ne savaş varken yokmuş gibi davranabiliriz, ne ‘başkanlık sistemi’adı altında otoriter bir liderlik sistemi inşası adımlarını hafife alabiliriz. Ana muhalefet partisinin yapıcı, uzlaşmacı siyaset adına yeni anayasa sürecine olumlu katkı sunmaya çalışmasını anlayabiliriz, ama gerisi hikâye! Yeni anayasa sürecinin hayra yorulacak hiçbir yanı yok.
12 Eylül Anayasasından kurtulmak hepimizin hayaliydi, ama mevcut koşullarda Yeni Anayasa tartışmasının temelinde, daha fazla demokrasiden ziyade “Türk tipi başkanlık” kurgusu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu gerçeği bilmezden gelme teklifi gerçekleri göz ardı etme davetinden başka bir şey değil.
“Başkanlık konusunu Erdoğan’ın Başkanlık isteğinden bağımsız tartışalım” önerisi tam bir saçmalık, zira hepimiz biliyoruz ki, parlamenter sistemin değişmesi düşüncesi, mevcut Cumhurbaşkanı’nın daha denetimsiz, daha keyfi bir siyasal yapı isteğinin dışında hiçbir anlamlı gerekçeye sahip değil.