Sevgili dostlar,
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonrası ilk hamlesini yaptı ve “Türkiye ittifakı” projesini ortaya attı. Sanki ülkeyi yıllardır ortadan ikiye bölen ve bu bölünmüşlükten beslenen kendisi değilmiş gibi, şimdi batmakta olan gemiye ortak arıyor. Akıllıca bir taktik:
Kendisini hem derinleşen ekonomik krizin tek hedefi olmaktan, hem de giderek başına dert açan ortağı MHP’den kurtaracak bir formül bu…
Ama önünde birkaç sorun var:
Birincisi kendisi… Çünkü Türkiye’yi kucaklayabilmesi için önce kendi egosunu yenmesi gerekiyor –ki o ego, ona, yenildiği seçim sonuçlarını kabullenmemesini, kazanan başkanın elini sıkmamasını, rakibinin saldırıya uğramasını kınamamasını söylüyor. Yani vitrindeki Erdoğan ile gerçekteki Erdoğan arasında ciddi fark var.
İkinci engel, kendi partisi… Bugüne kadar AKP içindeki ve dışlananlar arasındaki farklı klikleri birarada tutan iktidar mıknatısı gevşeyince her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Davutoğlu’nun dünkü çıkışı, yeni partinin ilanı sayılır. İktidarın zayıflamasına paralel olarak kopmalar da hızlanacaktır.
Üçüncü engel, MHP… Hem iktidarın içinde, hem dışında olmanın avantajını iyi kullanan Bahçeli ittifakın iplerini giderek daha fazla eline almaya, AKP’nin politikalarında belirleyici olmaya başladı. MHP lideri, “Bizim oy oranımız yüzde 18,81” diyerek AKP’nin büyük oy kaybı uğradığını ima etti. Erdoğan’ın Türkiye ittifakı teklifini de reddetti.
Ve nihayet CHP… Bu kez Erdoğan’ın karşısında, ezikliğini atmış, özgüven kazanmış, direnci artmış bir CHP var. Kılıçdaroğlu’na saldırı sonrası, tabandaki direncin daha da arttığı gözleniyor. Cumhurbaşkanı’nın, içine düştüğü darboğazdan çıkmak için kendilerine muhtaç olduğunu hissediyorlar. Şimdi CHP, fırsat bu fırsat deyip yaralı aslanın yardımına mı koşar, yoksa kenara çekilir ve onun öfkeyle çevresine saldırıp hepten tükenmesini mi bekler; bunu çok kısa sürede göreceğiz. Hele önce YSK’nın, “itidal mi, intihar mı” kararını görelim de…