Sevgili dostlar,
Can Dündar
ÖZGÜRÜZ
TÜRKİYE’YE DAİR
Osmanlı, 17. yüzyılın sonunda, sınırları Batı’da Cebelitarık’tan Doğu’da Hazar Denizi’ne, Kuzey’de bugünkü Ukrayna’dan Güney’de Yemen’e uzanan dev bir imparatorluktu. Bölüne bölüne küçüldü ve 100 yıl önce, Anadolu’da bir toprak parçasına sıkıştı. Türkiye’nin kuruluşundaki bu travma, giderek bir bölünme paranoyasına dönüştü. “içerde ve dışarda ülkeyi bölmek için uğraşan düşmanlar”, her zaman en büyük korku unsuru oldu.
Erdoğan, güvenlik tehdidi hissedenlerin, otoritenin yanında saf tuttuğunu bilen bir lider… Bizzat yolaçtığı ekonomik yıkımı unutturmak için, seçim kampanyası boyunca bu asırlık bölünme korkusunu kullandı. Rakibi Kılıçdaroğlu’nu “terör örgütü PKK ile işbirliği yapmak”la suçladı. Üstelik bunu, açıkça yalan söyleyerek yaptı. Sadece bir örnek vereceğim:
Seçimden bir hafta önceki İstanbul mitinginde kitlelere rakibinin bir videosunu izletti. Değişik toplum kesimlerinin Kılıçdaroğlu’na “Haydi” diye destek verdiği bu videoya, bir PKK yöneticisinin görüntüsü, montajla eklenmişti. Erdoğan, yalan olduğu hemen anlaşılabilecek bu videoyu, seçime üç gün kala bir televizyon programında yeniden izletti ve aynen şöyle dedi:
“Kılıçdaroğlu arkasına terör örgütünün başındaki adamı alıyor, ‘haydi’ diyor, o da ‘haydi’ diyor. Bunu şimdi nereye koyacaksın?”
Medyanın iktidar emrine girdiği, teyit sitelerinin etkisiz olduğu, muhalefetin sesinin kısıldığı bir ülkede, bu yalan hızla yaygınlaştı. Seçime birkaç gün kala muhalefet sözcüleri, gittikleri yerlerde ekonomik çözüm reçetelerini anlatacakları yerde, “Neden teröristler sizi destekliyor” sorusuna cevap yetiştirmekle uğraştı. Aynı birçok kentte, asimetrik propagandanın bir örneği olarak, Kılıçdaroğlu’nun Suriye’deki Kürt örgütü YPG’yi olumlayan sahte afişleri asılıyordu.
Bu yalan kampanyası, yüzde 15’lik kararsız seçmeni etkiledi. Ve Erdoğan ilk turu yüzde 4,6’lık bir farkla önde tamamladı. Şimdi 28 Mayıs’taki ikinci tur öncesi muhalefet, ekonomiden çok, -tam da Erdoğan’ın istediği gibi- terörü anlatıyor. Ne yazık ki az gelişmiş demokrasilerde yalan, her zaman kazandıran unsur oluyor.