Bilimkurgu yazarı Arthur Clarke, bir keresinde şöyle yazmıştı: “Yeterince gelişmiş herhangi bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez.”
İnsanlık, muazzam bir teknolojinin eşiğinde olabilir. Bu teknoloji o kadar devrim niteliğinde olacaktır ki, yalnızca sihirden değil, belki de bir tanrıdan bile ayırt edilemeyecektir. Bu teknoloji, Yapay Süperzeka (YSZ) olarak bilinir ve hayal etmesi zor olsa da son yıllarda teknolojide ve bilgi işlemede kaydedilen ciddi ilerleme, birçok yapay zeka (YZ) uzmanının kaçınılmaz gibi görünen bu inanılmaz gelişmenin, yaşamlarımız içerisinde bir gerçeklik haline gelebileceğini kabul etmesine neden oldu: Birkaç on yıl içinde, yapay zeka, şu anda anladığımız bir makine zekasından, aramızdaki en zeki olanların bile kavrayamayacağı, hiçbir şeye benzemeyen sınırsız bir zekaya ulaşabilir. Kusursuz bir bellek ve sınırsız analitik güçle, bu hesaplamalı canavar, programa “gir” tuşuna bastığınız ilk milisaniyede Kongre Kütüphanesi’ndeki tüm kitapları okuyabilir ve ardından tüm bu bilgileri insanlığın 4.000 yıllık entelektüel yolculuğunun kapsamlı bir analizine entegre edebilir.
Yapay zekanın tarihi, zekadaki üstel büyümenin benzeri bir hikayeye sahiptir. 1936’da Alan Turing, modern bilgisayar için teorik çerçeveyi ortaya koyan Turing Makinaları üzerine dönüm noktası niteliğindeki makalesini yayımladı. Basit anahtarlardan (açık ve kapalı, 0’lar ve 1’ler) oluşan bir makinenin bir insan gibi düşünebileceği ve belki de üstün olabileceği fikrini ortaya attı. Yalnızca 75 yıl sonra, 2011’de IBM’nin yapay zeka botu “Watson”, Jeopardy isimli bilgi yarışmasında iki insan rakibini yenerek insanları şaşırttı.
Watson gibi Yapay Dar Zeka (YDZ) örnekleri, satranç oynamak veya denklem çözmek gibi belirli görevi ne olursa olsun insanlardan daha iyi performans gösterebilirken; insan seviyesindeki Yapay Genel Zeka (YGZ), neredeyse her bilişsel görevde insanlardan daha iyi performans gösterecektir.
Yapay genel zeka, zamanla duyarsızlaşacağımız herhangi bir yapay zeka kilometre taşı değildir. Toplum için çok önemli olan yapay zeka başarıları arasında benzersiz bir dönüm noktasıdır. Çünkü, entelektüel olan her şeyde insanlardan daha iyi performans gösteren bir makine zekasına sahip olduğumuzda, icat etme görevini makinelere devredebiliriz. İngiliz matematikçi I. J. Good’un da dediği gibi:
(…) İlk süperzeki makine, insanın yapması gereken son icattır.
Yapay Genel Zeka’ya Giden İki Ana Yöntem
YGZ’ye giden iki ana yol bulunmaktadır. Genel bir YZ elde etmenin ilk yöntemi, karmaşık makine öğrenimi algoritmalarına dayanır. Genellikle insan beynindeki sinir ağlarından esinlenen bu makine öğrenimi algoritmaları, bir programın veri girdilerini nasıl alabileceğine ve analiz etmeyi öğrenip istenen çıktıyı nasıl verebileceğine odaklanır. Buradaki önerme, bir bebeğin bir elmayı tanımayı öğrenmesine çok benzer bir şekilde, farklı bağlamlarda binlerce elma resmini göstererek bir elmayı tanımlama programını bilgisayara uygulayabilmektir.
İkinci yöntem ise insan beynini bilgisayar ortamında oluşturmaya dayanır. Tüm Beyin Öykünmesi – TBÖ (“Whole Brain Emulation” – WBE) amacı, beynimizin evrimini örnek alarak sinir ağlarını kopyalama veya simüle etme yoluyla insan seviyesinde makine zekasına ulaşmaktır. Bir beyindeki her nöronu görüntüleyebilir ve sonra bu verileri alıp bir bilgisayar arayüzünde simüle edebilirsek, insan seviyesinde bir YZ’ye sahip oluruz. Ardından, kapasiteyi en üst düzeye çıkarmak için daha fazla nöron ekleyebilir veya tasarımı değiştirebiliriz. Bu, hem Beyaz Saray’ın Beyin (“Brain”) girişiminin hem de Avrupa Birliği’nin İnsan Beyni Projesi‘nin (“Human Brain Project”) arkasındaki fikirdir. Gerçekte, insan seviyesinde makine zekasına giden bu iki yol – algoritmik ve öykünme – siyah ve beyaz değildir. Yapay genel zekaya hangi teknoloji biçimi ulaşırsa ulaşsın, bu genel makine zekası muhtemelen ikisinin bir kombinasyonu olacaktır.
Zeka Patlaması
Bir zeka patlaması, yapay genel zekanın kendi zekasını oluşturan süreçleri analiz ettiği, onları geliştirdiği ve aynı şeyi yapan ancak kendisinden daha zeki bir halef yapay zeka sistemi yarattığı teorik senaryodur. Bu süreç, pozitif bir geri bildirim döngüsü içinde tekrar eder: birbirini izleyen her yapay zeka sistemi bir öncekinden daha zekidir ve dolayısıyla halefinin zekasını artırabilir. Ta ki bir sınıra ulaşılana kadar… Bu sınırın insan zekasından çok ama çok daha yüksek olduğu düşünülmektedir.
Bu, “sert kalkış” olarak bilinir. Bu senaryoda, teknolojik ilerleme, insan nöronları yerine transistörlerin tipik zaman ölçeğine düşer. Yükselme hızla yukarı doğru fırlar ve fiziksel sınırlara ulaşmadan önce süperzeka ortaya çıkar. Bu fikrin güçlü bir versiyonu, pozitif geri bildirim bir kez rol almaya başladığında, çok hızlı bir şekilde YZ’nin zeka seviyesinde muazzam bir sıçramaya yol açacağını ileri sürer. Bir diğer yapay zeka konulu yazımızda verdiğimiz örneği alıntılayacak olursak:
Bir YZ sisteminin düşük seviye genel zekaya ulaşması onlarca yıl alır ancak sonunda gerçekleşir. Bir bilgisayar, etrafındaki dünyayı dört yaşındaki bir insan gibi algılayabilmektedir. Aniden, bu aşamaya ulaştıktan sonraki yalnızca bir saat içinde, sistem genel görelilik ve kuantum mekaniklerini birleştiren büyük fizik teorisini keşfeder, hiçbir insanın yapamadığı bir şey. Bundan bir 90 dakika sonra düşük seviye YGZ, bir YSZ olmuş durumdadır. Bir insandan 170 bin kat daha zeki yani… Bir yabanarısının Keynesçi Ekonomi’yi anlaması ne kadar mümkünse, bizim de bu derecede bir süperzekayı kavrayabilmemiz o kadar mümkün. Bizim dünyamızda, zeki 130 IQ, aptal ise 85 IQ demek. 12,952 IQ için bir kelimemiz yok…
Kısa öykülerden oluşan “Melekler ve Uzay Gemileri” isimli derlemeden basit ve kısa bir insan-yapay zeka diyaloğu öyküsü şöyle:
2045 yılı. Güneşli, parlak bir günde, garajlarında çalışan Silikon Vadisi bilgisayar korsanlarının özel teknoloji grubu, bir bilgisayar arayüzünde devasa bir sinir ağını simüle eden bir program tasarımını tamamlar. Yeni bir makine öğrenimi algoritması bulurlar ve denemek isterler. Bu yeni doğmuş ağ’a, yeni kodla öğrenme ve kendini yeniden tasarlama kabiliyetini verirler ve analiz edilecek metni arayabilmesi için internet erişimi sağlarlar. Üniversiteli gençler, programı başlatır ve ardından kutlamak için Chipotle’ye gider. Eve döndüklerinde, kaldırımdan garaja yürürken, caddelerine yaklaşan FBI araçlarını görünce şaşırırlar. İçeriye koşup programı kontrol ederler. Bilgisayar çoktan “Program Tamamlandı” çıktısını vermiştir. Programcılardan biri “Ne okudun?” sorusunu tuşlar ve YZ yanıt verir, “İnternetin tamamını. Bana istediğinizi sorun.” Birkaç saniye düşündükten sonra, programcılardan biri, korku ile elleri titreyerek sorar, “Bir tanrının var olduğunu düşünüyor musun?” YZ anında yanıt verir: “Şimdi bir tanrı var.”
Makine Bilinci
Anlaşılabilir bir şüphe, sınırsız bilimsel ve entelektüel araştırma yapsa bile, 0 ve 1’lerin bilinç, öz farkındalık veya duyusal algıya sahip olabileceğine, bilgisayarların insanlar gibi düşünebileceklerine inanmanın zor olması olabilir. Şu anda bilim tarafından tamamen açıklanamaz olmasa da, benliğin bu boyutlarının açıklanmasının zor olduğu kesinlikle doğrudur. Bu nedenle, buna “bilincin zor problemi” denir! Yani, henüz bilincin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz.
Ancak bilincin “ortaya çıkabilir” (İng: “emergent”) bir özellik olduğunu, yani cansız maddenin moleküler hareketleri ve evrimi sonucu oluşan, kendilerini kopyalayan ilk moleküllerden başlayarak milyarlarca yıllık bir evrim sürecinin sonucu olduğunu varsayarsak, bilgisayar bilinci o kadar da çılgınca görünmeyecektir. Cansız atomlardan oluşan bir çorbadan çıkan bizler, cansız 0’ların ve 1’lerin ne kadar karmaşık bir düzen olursa olsun bilince yol açabileceğine inanamıyorsak, bunu atomlara anlatmaya çalışmalıyız. Kendinize şunu sorun: Bilincin bir ortamda ortaya çıkan bir özellik olduğunu varsayarsak, neden başka bir ortamda ortaya çıkamasın?
Böylece, süperzekanın mümkün olduğunu ve bu yüzyıl içinde gerçekleşeceğini düşündüğümüzde, insanlık, tarihinde kritik bir noktaya doğru ilerliyor. Önce atomlar, sonra organik moleküller, sonra tek hücreli organizmalar, sonra çok hücreli organizmalar, sonra hayvan sinir ağları, sonra sadece biyolojimizle sınırlı insan seviyesinde zeka ve kısa süre sonra sınırsız makine zekası… Birçok bilim insanı, artık kozmos tarihinde yeni bir çağın eşiğinde yaşadığımızı düşünüyor.
Bu zekanın toplum üzerindeki etkileri geniş kapsamlı ve bazı durumlarda çok yıkıcı olacaktır. Galaktik oranlardaki bir süperzeka tarafından gölgelenerek gezegendeki en akıllı tür konumumuzu yitirirsek, politik yapı çökebilir. Bir süperzeka, insanları böcekler gibi görebilir ve hepimiz, sınırlarını aştıklarında böceklere ne yaptığımızı biliyoruz! “Artık en zeki olmayacaksak, kontrolü elimizde tutacağımızdan emin miyiz?“ Yapay zeka araştırmacılarından uzun vadede yapay süper zekanın insanlık üzerindeki genel etkisine olasılıklar atamaları istendiğinde, ortalama değerler şu şekildedir:
- %24 “aşırı derecede iyi”,
- %28 “iyi”,
- %17 “kararsız”,
- %13 “kötü” ,
- %18 “aşırı derecede kötü” (varoluşsal yokoluş).
%18 oranı, hafife alınacak bir istatistik değildir. Bize yabancı olan bir zekanın bilinmeyenlerine doğru ilerlerken ihtiyatlı olmalıyız.
Süperzeka, kesinlikle korkutucu bir gelecek yaratabilecek varoluşsal tehditlerle birlikte gelse de, ütopik bir gelecek de getirebilir. Yapay süper zeka, evrenin en derin gizemlerini çözme kabiliyetine sahip olacaktır. Tarih boyunca en parlak beyinlerin, yüzeyini kazımak için milyonlarca yıla ihtiyaç duyacağı keşifleri dakikalar gibi inanılmaz kısa bir süre içerisinde keşfedebilecektir. Mahkumları, Platon’un mağarasından daha önce bilinmeyen bir dünyanın ışığına çıkaran filozof gibi, bize farkında olmadığımız daha yüksek bilinç veya düşünce seviyelerini gösterebilir.
Bu evrende, şu anda anladığımızdan çok daha fazlası olabilir. Olmalı da, çünkü evrenin nereden geldiğini bile bilmiyoruz! Süperzeka, bu anlayışa bir bilettir. Bir asır içinde tüm zamanların en büyük yanıtlarına tanıklık etme şansımız var. Gerçekten de inanılmaz heyecan verici bir geleceğin bizi beklediği yadsınamaz! Peki, bu riski almaya hazır mıyız?
Çok daha ayrıntılı, ufkunuzu genişletecek bilgiler için yapay zeka konusunu ele aldığımız şu yazımızdan itibaren okumaya ve öğrenmeye başlayabilirsiniz: “Süperzeka’ya Giden Yol Çok Yakınımızda!“