Journal of the American College of Cardiology‘de yayınlanan bir çalışmaya göre, kötü bir diyetten eti çıkarmak onu daha sağlıklı hale getirmez.
Çalışma, şekerli içecekler ve patates kızartması gibi pek çok işlenmiş ürünün de dahil olduğu çoğunlukla bitkisel temelli beslenme düzenine sahip katılımcıların, işlenmiş ürünlerden kaçınan (beslenme düzenlerine az miktarda et dahil olsa bile) kişilerden çalışma sürecince daha yüksek oranda kalp hastalıklarına yakalandıklarını veya bu nedenle öldüklerini göstermiştir.
Önceki çalışmalar, vejetaryen ya da vegan beslenme düzenine bağlı kalan kişilerin daha iyi kardiyovesküler sağlığa sahip olduklarını göstermişti. Bir zamanlar McDonalds’a doğru sapan koşu egzersizleriyle meşhur olan Amerikan Başkanı Bill Clinton bile, kalp rahatsızlığının üstesinden gelebilmek için vegan olmuştu.
Bu tip çalışmalar tüm bitkisel temelli beslenme düzenlerini tek bir grup içinde toplama eğilimindeler. Fakat gerçek hayat bundan biraz daha karmaşık. Harvard T. H. Chan School of Public Health’te doktora sonrası araştırmacısı olan başyazar Ambika Satija şöyle diyor:
Vejetaryen ve vegan beslenme düzenlerine dair bu çalışmalar bitkisel yiyeceklerin farklı özellikleri arasında ayrım yapmadılar. Tüm tahıllar, meyveler ve sebzeler gibi bazı bitkisel besinler daha düşük Tip 2 Diyabet riski ve kardiyovasküler rahatsızlıklarla ilişkililer. Fakat şekerle tatlandırılmış içecekler gibi bazı bitkisel besinler aslında yüksek risklerle ilişkililerdir.
Satija ve araştırma ekibi bu sonuca, 73.000 kadının dahil olduğu the Nurses Health Study, 92.329 kadının dahil olduğu the Nurses Health Study ve 43.259 erkeğin dahil olduğu the Health Professionals Follow-up Study olmak üzere farklı çalışmada, aynı bireylerden düzenli olarak farklı zamanlarda alınan verilerden yola çıkarak vardılar. Bu çalışma kısmen, her 2 ila 4 yılda bir katılımcılara ne yediklerini ve ne kadar yediklerini sorularak yürütüldü.
Çalışmaya başlandığı sırada çoktan diyabeti veya kardiyovasküler rahatsızlıkları olan katılımcılar ile kalori alımları ekstrem (ya çok düşük ya da çok yüksek) olan denekler analiz dışı bırakıldı.
Araştırmacılar bu verileri kullanarak katılımcılardan oluşan 3 grup oluşturdular. İlk grup, tam bitkisel beslenme düzeni (PDI), bitkisel temelli bir beslenme düzenine (çalışma sürecinde her gün 6 porsiyonun altında et veya diğer hayvansal ürünü içereyen beslenme düzeni için tanımlanmıştır) bağlı olan rastgele seçilmiş bireyleri içeriyordu.
İkinci kategori, sağlıklı bitkisel temelli beslenme düzeni (hPDI), tüm tahıllar, sebzeler, meyveler ve yemişleri fazlasıyla yiyen, fakat et,hayvansal yağ, patates ya da şekerle tatlandırılmış içecekleri çok tüketmeyen kişileri kapsıyordu.
Üçüncü grup ise daha çok şeker, meyve suyu ve rafine tahılları yeme eğiliminde olan, sağlıklı bitkisel temelli beslenme düzeniyle zıt olan kişilerdi.
Satija ve ekibi, çalışma sürecinde kimin kalp rahatsızlıkları geliştirdiğine, kimin kalp krizi geçirdiğine ve kimin kalp rahatsızlığından öldüğüne baktılar. Tam bitkisel temelli beslenme düzenine ve sağlıksız beslenme düzenine nazaran, sağlıklı bitkisel temelli beslenme düzeninde olan insanların düşük kalp rahatsızlıkları (kalp krizi de dahil) riskiyle ilişkili olduklarını buldular. Bu farklılıkları açıklığa kavuşturarak, tüm bitki merkezli beslenme düzenlerinin aynı şekilde oluşturulmadıklarını gösterebildiler.
Hatta belki daha etkileyici şekilde, daha fazla hayvansal yiyecek de dahil olmak üzere (hala günde altı porsiyondan düşük), sağlıklı bir bitkisel beslenme düzenini takip eden insanlar, yüksek derecede işlenmiş bitkisel beslenme düzenlerini takip eden insanlardan daha az öldüler. Satija şöyle diyor:
Çalışma, kalbinize yararlı olması için beslenme düzeninizden tüm hayvansal ürünleri çıkarmak zorundan olmayışınız bakımından teşvik edici. Biz bir günde, hayvansal besin alımının birkaç porsiyona kadar azaltılmasıyla kalp rahatsızlığı riskinizi düşürebileceğinizi keşfettik. Daha çok insan bu ılımlı besinsel değişikliklerini benimseyebilir ve umarım bu değişiklikler, onlara ekstrem değişiklerin aksine, yararlı olur.
Bu sonuçlar aşırı kırmızı et tüketmeye devam etmek için bahane değiller. Tersine, sağlıklı beslenme konusunda hayvansal ürün odaklı tüketim yapanlar, et alımlarını minumumda tutmak için teşvik olmalılar.
Başka bir deyişle, domuz pastırmasından asla temelli vazgeçemeyeceğinden yakınan insanların, beslenme düzenlerinin geri kalanı hakkında dikkatli olmamak için bahaneleri yok. Vejetaryenlar ve veganlar ise, etten yoksunluklarını, hayatlarını patates kızartması ve sahte tavuk kanatlarıyla beslenerek geçirmek için bahane olarak kullanmamaya dikkat etmemeliler.
Çalışma Kusursuz Değil!
Pek çok beslenme çalışması gibi gözlemsel – araştırmacılar insanların hayatlarını ele alışlarını izlediler ve onlara ne olacağını görmeyi beklediler, bu da diyetlerin ne şekilde farklılıklara neden olduğunu anlamamız için çok fazla dış değişken olmasına yol açıyor.
Bu tarz çalışmalarla elde edilen anket verileri herkesin bildiği gibi tam anlamıyla güvenilir değiller- zamanla insanlar ne yemiş olduklarını unutma eğilimde oluyorlar ya da basitçe kendilerini daha sağlıklı göstermek için yalan söylüyorlar. Fakat bu eleştiriler herhangi bir beslenme incelemesi için geçerlidir.
Bu çalışma önemli bir anımsatıcı olarak, bize hepimizin kalbimiz (gezegenimiz) adına iyi bir şeyler yapmak için vegan olmak zorunda olmadığımızı sunuyor. İşlenmemiş sebzelerin yanına biraz et ve hayvansal ürünler serpilmiş şekilde yemeye odaklanmak alışılmış omnivor (hem etçil hem otçul) hayat stilimiz için çok daha sürdürebilir bir plan olabilir.