Omikron, konaktaki hücreye girerken farklı bir mekanizma kullandığı için akciğerde çok etkili çoğalmayıp, üst solunum yolunda daha etkili çoğalıyor. Risk faktörü olmayanlarda “grip benzeri” bir seyre yol açıyor.
Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol – @esenol
Henüz yaz hükmünü sürerken Covid, XEC adı verilen yeni varyantıyla yine yeni dalgasını gerçekleştiriyor. Ve önümüzde, daha yoğun biçimde kapalı ortamlarda kalacağımız serin mevsimler, kırk-elli kişilik sınıflarıyla, solunum yolu infeksiyonları için oldukça elverişli haldeki okulların da açık olacağı bir dönem var.
Virüsün bu yeni varyantı, yaz boyu nefes aldırmadan “yaz gribi,” “klima çarpması” gibi türlü tariflerle buluşturulan önceki iki varyantın bir karışımı, hibrid bir varyant. Aynı kişide iki farklı varyant buluşunca gerçekleşen bir bileşim. Geldiğimiz aşamada, her birimiz aynı anda birden fazla varyant ile infekte olabiliyoruz çünkü.
Pandemi başlangıcında, virüsün henüz yavrular, kuzenler ve torunlar aşamasına geçmemiş ata soyu ile hazırlanmış aşılardan sonra, üç yeni kuşak aşıyla buluşamamış bir coğrafyada, tekrar tekrar virüs ile buluşuyoruz. Uzunca bir süredir, 2021 sonundan beri, yeni varyantlar Omikron adlı varyanttan türüyor. Omikron, konaktaki hücreye girmek için, pandeminin başındaki türlerden farklı bir mekanizma kullandığı için, akciğerde çok etkili çoğalmayıp, üst solunum yolunda daha etkili çoğalıyor. Yaş, hastalık gibi risk faktörleri olmayanlarda “grip benzeri” bazen de ishal ile seyreden bir tabloya yol açıyor. Ama, mevcut durumda, az da olsa kayıt tutan ülkelerde haftalık ölüm sayıları bini buluyor.
Bunun nedeni başlığın diğer yarısındaki kırılgan insan, yani “homo fragilis”, özellikle de bulaşıcı hastalıklara karşı kırılgan olan nüfustaki artış. Üstelik defalarca infeksiyon geçirmek, hastalığa karşı direnç kazandırmadığı gibi, hem erken hem geç dönemde, ölüm, hastaneye yatış gereksinimini hem de çok sayıda sistemi etkileyen Covid’in hasar bırakma olasılığını artırıyor. Detaylı analizler ile yapılan çalışmalar hastaneye yatış gerektiren Covid geçirmiş olmanın neredeyse yirmi yıla denk gelecek şekilde beyin yaşlanmasını hızlandırdığını, bilişsel kusurlara yol açtığını gösteriyor. (https://www.nature.com/articles/s41591-024-03309-8)
Çalışmalar, hafif Covid geçirenlerde dahi hafıza kaybı ve bilişsel sorunların bir yıl kadar sürebildiğini yani sebat ettiğini gösteriyor. (https://www.thelancet.com/journals/eclinm/article/PIIS2589-5370(24)00421-8/fulltext)
***
Artan sayıda çalışmaya dayalı kanıt, Covid’in, hafıza ve bilişsel fonksiyonlar dahil beyin hasarına yol açan bir hastalık olduğunu gösteriyor. Halen aktif dalgalarla boğuşan, aşısız bırakılmış, uzamış Covid ve hasarları önleyebildiği gösterilen “altın standart” ilaçların bulunmadığı bir ülkede, psikiyatri, dahiliye kliniklerinde tanı alamadan sürünerek dolaşan “uzamış Covid” ilişkili hastalardan söz ederken dahi bunun sağlığı yönetenlerin pek ilgisini çekmeyeceğini de yine inkâra sığınılacağını da biliyorum aslında.
Uzamış Covid, en az 65 milyon kişiyi etkilediği düşünülen, pek çok organı ilgilendiren, iki yüz bulgunun eşlik edebildiği önemli bir sağlık sorunu. Aslında önemli bir halk sağlığı sorunu demek daha doğru. Anksiyete, depresyon, hafıza kusurları, nefes ile ilişkili sorunlar, yorgunluk, dalgınlık, performans kapasitesinde azalma, romatizma gibi ağrılar, üreme ve cinsel fonksiyonların bozulması bunlardan yalnızca en sık görülen bazıları. Bu hastalar, hastalık çoğunlukla tanınmadığı için romatizmal bir hastalık, psikiyatrik bir hastalık ya da nörolojik hastalık tanıları alıyorlar. Daha önemlisi, uzamış Covid, bağışıklık cevabında bozulmalar yani kırılganlaşmaya yol açıyor.
Zaten, yaşlanan nüfusun ve uzatılmış yılların, her ikisinin birden artması, kırılgan nüfus demek. Dünyada bilim çevreleri “uzamış Covid” tanımlarında güncelleme ile standardizasyona giderek tanınırlığı artırmaya çalışırken, bizim ülkemizde yüksek olasılıkla çok sayıda böyle hasta gören tıp doktorlarının dahi gündeminde olmadığı anlaşılıyor.
***
Bir yandan artık daha çok sağaltılabilir olan kanser gibi hastalıklar, 1980’lerden itibaren etkili olarak uygulanan genişletilmiş bağışıklamayla güçlendirilen ve böylelikle muhtemelen bir bölümü kırılganlıklarına rağmen yaşatılan çocuklar, kırılganlaşan bir türden sorumlu bazı önemli faktörler. Kırılganlıklarını gidererek yaşattıklarımız, ölümcül hastalıklarını sağalttıklarımız ve yaşlanan nüfus “homo fragilis” adlı yeni bir tür adeta. Tıp dünyasının ilgi odağındaki bu durum başlangıç için tıp dünyasını ilgilendiriyor gibi görünse de evrensel bir sağlık sorunu olacağı konusunda politikayla uğraşanlar uyarılmaya çalışılıyor. Ortak alan kaygılarından sızanlardan, dikkatimi çeken bir makale başlığını ben de çok benimsedim., başlık ise şöyle, “Yeni bir tür olan Homo Fragilisi Tedavi Etmek” (https://edwinleap.substack.com/p/treating-a-new-species-homo-fragilis)
***
Yeni bir tür demekten başka çaremiz yok gerçekten de. Daha çok hastalanan, hastalıkları uzayan, mikroplara çok duyarlı, mikropları daha uzun sürelerde atan, yayan bir tür. Atıf yaptığım makalede, homo fragilisin, beyin kapasitesi çok gelişmiş homo sapiensin fazla düşünmekten türettiği bir tür olduğu vurgusu var. Planlamamış olsak dahi işgüzarlıkla türettiğimiz bu kırılgan türün en önemli sorunu infeksiyonlar, sağlık sistemine bağımlılık nedeniyle artan dirençli mikroplar ve bilişsel, psikolojik sorunlar olacak. Üstelik sağlık sistemine bağımlılıkları artacak olan “homo fragilis” ile giderek işini daha çok acillerde acilce görmeye meyleden sağlık sistemi çakışması türlü sorunlara daha gebe. Planlamadan istemsizce yaratılan “homo fragilis “için yalnızca sağlık sistemi mi yoksa baş başa kaldıkları uzatılmış ömrün kendisi mi araf olacak diye düşünmeden edemiyor insan.
Üstelik, şimdilerde kırılgan yakınlarına özenle bakan görece sağlam orta yaş kuşağının da giderek azalacağı malumken. Hücre yaşlanmasına odaklanmış yeni çalışmalar ile ilaçlar ve kırılganları sarsabilecek tüm bulaşıcı hastalıklara karşı aşılar bulunacak kuşkusuz, ama kırılganların yoğun olduğu ülkeler, yoksul, az gelirli coğrafyalar. Homo sapiensin buluşlarını satın alamayacak olan homo fragilisler çoğunlukta. Zannederim öncelikle biz tıp mensuplarını ve giderek hepimizi tuhaf zamanlar bekliyor .