“Heybesinde yılan işaretleri,
Baldıran zehiri
Yüzüğünün içinde ve yanında Kav taşıyan ben;
Tekinsizim size göre
İbret için yakılması gereken”
Metin Altıok
Tarih 2 Temmuz 1993. Sivas’ta Madımak Oteli’nin etrafı tekbir getiren bir güruh tarafından sarılmış. Otelin içine ateş topları düşüyor, bir kaç dakika içinde içerden duman ve alevler yükseliyor.
Tekbir sesleri daha da yükseliyor ve kalabalık coşkunca bağırıyor. Madımak Oteli ateşler içinde.
Bunu o gün bütün Türkiye kimisi yemeğe gittiği bir lokantada, kimi evinin salonunda açtığı TV ekranından canlı canlı izledi.
Ve o gün 35 can canlı canlı yandı. Ve devletin gözetiminde bir katliam yaşandı o gün. “Tekinsiz” olanlar yakılmalıydı ve yakıldılar…
Yaktılar ki yüz aynı olsun, söz aynı olsun ve herkes çok olana biat etsin! Biat etmeyenin yaşama şansı yoktu!
Bu hikaye bu topraklarda yeni değil, çok eski.
En az 100 yıllık bir hikaye, belki de daha eski…
Geçmişi 1915 Ermeni Soykırımı’na kadar gider. Rumların bu topraklardan sürülmesiyle sürer. Alevi Kürtlerin Dêrsim’de katledilmesiyle devam eder. Maraş’ta aynı tezgah vardır.
Ve hikaye bugün Roboskî’de, 6-8 Ekim’de, Gezi’de devam etti. Bugün aynı hikaye Şengal ve Rojava’da var.
Türkiye’nin örtbas edilmiş katliamlarla yüklü bir geçmişi var.
Peki hangi inanç diri diri yakmayı öğütler…
O gün ellerinde Kuran-ı Kerim tekbir sesleriyle bir otelde can yakanlar bugün kafeslerde canlı canlı yakıyorlar canları…
Kim diyebilir ki o gün ki ile bugünküler arasında bir fark var diye… Kim diyebilir ki bugünküler terörist o günküler masum diye… Ama yine de o günküleri de aklayan, bugünküleri de aklayanlar var hala…
O günün Başbakan’ı Tansu Çiller “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir”; dönemin içişleri bakanı, “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir”; dönemin Cumhurbaşkanı Demirel “Olay münferittir, ağır tahrik var” demişti.
Aynı Demirel geçenlerde öldü ve devlet onu en üst katta törenlerle uğurladı. Ne biri yargılandı ne de biri özeleştiri verdi.
Birkaç kişi göstermelik bir soruşturmayla tutuklandı ve yargılandı. Onlardan bir kısmı “firar” etti.
Ve zaman aşımından tümü serbest bırakıldı!
Zaman aşımından tümü serbest bırakıldığında bugünün Cumhurbaşkan’ı Recep Tayyip Erdoğan “karar ülkemiz ve milletimize hayırlı olsun” demişti.
Devlet istiyor ki unutalım.
Peki unutalım mı Madımak’ı?
Unutursak bir daha yaşatmaz ise böyle katliamları gelin unutalım.
Ama unuttukça farklı zaman ve mekanda yeni yangınlar çıkıyor;
Daha yakın zamanda -28 Aralık 2011’de- Türk Silahlı Kuvvetlerinin F16 uçakları Roboskî’de 34 çocuğu atlarıyla birlikte yaktı.
Daha yakın zamanda Gezi’de –Mayıs-Haziran 2013’te- Türk polisi gaz bombalarıyla, kalaslarla ve ateşli silahlarla onlarca gencin hayatını aldı.
Daha yakın zamanda -6,7,8 Ekim 2014’te- Diyarbakır, Batman ve Mardin’de Türk devletinin istihbarat örgütü, polisi ve sivil silahlı güçlerince 50 insan vuruldu.
Hesaplaşmak ve yüzleşmek zorundayız. Unutmamak için hesaplaşmalı ve yüzleşmeliyiz.
Doktor Behçet Aysan ölümü yazmıştı: “çünkü beyaz bir gemidir ölüm-siyah denizlerin hep çağırdığı batık bir gemi-sönmüş yıldızlar gibidir.” O kor alevlerle ölümün batık gemisine bindi.
Asaf Koçak çizgileriyle hep yobazlığı çizmişti. Ama hiçbirini Madımak’ı yakanlar gibi çizememişti. Sazını hiç elinden düşürmeyen Hasret Gültekin o gün o otelde nameleriyle yandı.
Metin Altıok, Behçet Aysan, Gülsüm Karababa, Hasret Gültekin, Erdal Ayrancı, Nesimi Çimen, Koray Kaya ve diğerleri…
Eğer unutursak vicdan yanar, ten yanar, can yanar ve insan yok olur; Biz olmayız.