95 yaşında kaybettiğimiz, mimarlık disiplininin duayenlerinden Profesör Doktor Doğan Kuban’ın unutamadığım bir söyleşisi var.
2012 yılıydı. İstanbul Kültür Üniversitesi’nde, Erdal İnönü’yü anmak için toplanmıştık. Profesör Kuban, “Alfabe İle Büyüyenler” başlıklı bir konferans verdi ve Cumhuriyetin ilk kuşağından biri olarak, 1960’a kadarki deneyimlerini anlattı.
“Biz, ailelerimiz gibi savaş görmedik, ama Cumhuriyeti kuran çarklarla birlikte döndük” diye başladı söze… Sonra Türkiye’nin son yüz yılını özetledi:
Cumhuriyet’in ilk kuşağını “hocalarımız” diye tanımlarken, onlardan sonra doğanların, ülkenin tarihi sürecini yeterince kavrayamadığından yakındı. Kuban’a göre, “Türkiye’yi Türkiye yapan, devrimin 1945’e kadar kurduğu öğretim ve eğitim kurumlarıydı”. O sayede Türkiye, her şeye rağmen, bütün İslam dünyasından birkaç gömlek ilerde olabilmişti.
Onu dinlerken, İslamcıların inatla ve ısrarla ülkenin öğretim ve eğitim kurumlarına, üniversitelerine saldırmasının, laik eğitim yerine din eğitimini koymasının nedeni daha iyi anlaşılıyordu.
Salona bir karamsar havanın yayıldığını fark edince bu kez umudun dilinden konuşmaya başladı Kuban:
“Bugün çıkmaz gibi görünen yolların ufak bir uluslararası olayla yeniden açılacağını biliyorum. Dünya tarihi başka türlüsünü göstermiyor” dedi:
“İmparatorluğun son 50 yılını düşünün, bugünle karşılaştırın, içiniz ferahlar. İşgal edilmiş ve Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış ülkenin bugünü gören çocuklarıyız. Umudunu yitirmeyen bir kuşak olmalıyız.”
Asırlık bir çınarı ebediyete uğurlarken, ondan bende kalan bu umutlu sesi paylaşmak istedim. Umutsuz olmaya hakkımız yok. Ağır hasar almış bu cumhuriyeti demokratikleştirmek, halkıyla barıştırmak, barış içinde refaha kavuşturmak için mücadele etmekten başka şansımız da yok. Unutmamalıyız ki, bugün çıkmaz gibi görünen yollar, bir anda yeniden açılır. “Dünya tarihi başka türlüsünü göstermiyor.”