Türk siyaseti 2009 yılından bu yana ciddi bir kriz içinde. Bu kriz tek parti ve tek adam diktası kriziydi ve seçmen 7 Haziran 2015 tarihinde buna “dur” dedi.
Siyasette ciddi bir gerilim vardı.
Toplum AKP’li ve AKP’li olmayanlar olmak üzere ikiye bölünmüştü.
Bu AKP ve Erdoğan hükümetinin çıkarınaydı ve bunu alabildiğine hortlattılar.
Seçmen tek adama ve tek partiye kırmızı kart gösterdi.
Seçmen tek adam ve tek parti nobranlığına dur dediği gibi herkese “koalisyon kurun ve uzlaşın” mesajı verdi.
Seçmen sağduyulu davrandı.
AKP’nin ve lideri Erdoğan’ın bütün oyunlarına rağmen HDP’ye barajı yıktırtarak “dur sen, irade benim” dedi.
Ve milli irade 8 Haziran sabahı Türkiye iklimini rahatlattı.
8 Haziran sabahı Kabataş’tan Büyükada vapuruna bindiğimde herkesin yüzü gülüyordu ve gözlerinde umut vardı.
9 Haziran sabahı ise Diyarbakır’dan cinayet haberleri gelmeye başladı.
‘Kürtler arası’ bir kavganın fitili ateşlendi.
10 Haziran sabahı ise herkesin yüzü gergindi ve gözler mat bakıyordu.
Aslında işleyen AKP mekaniğidir. Tıpkı 90’larda olan Jitem patentli Hizbul-Kontra benzeri bir tezgah.
İçinde yine Jandarma istihbaratı, polis teşkilatı ve MİT var.
Amaç kaos oluşturmak.
6-8 Ekim olayları yaşandığında birileri kameraların karşısına geçip “darbe mekaniği işliyor” demişlerdi. O zaman buna “olan AKP mekaniğidir” demiştim. Şimdi geçte olsa bu görüşe geliyorlar.
Türkiye’de aslında 13 yıldır bir AKP mekaniği var; hesabına gelirse çözüm ve uzlaşı hesabına gelirse kaos ve çatışma. AKP mekaniği son dört yıldır çözüm süreci ile DAİŞ ve Hizbul-Kontra denklemi üzerinden şekillendi.
6-8 Ekim’de olduğu gibi 9 Haziran’da devrede olan bu mekaniktir.
Daha doğru bir ifade ile Kürt Hareketini ve HDP’yi bu saldırılar üzerinden teslim almak istiyorlar.
Yani HDP ve Kürt Hareketine diyorlar ki ‘bak kardeş sen öyle özgür iradenle davranamazsın, sen beni dikkate alacaksın, beni hesaba koyacaksın ve benim gölgemde kalacaksın. Yoksa bak ne yapabileceğimi göstereceğim!’
Açıkça deniyor ki ‘bak sen gel şartsız şurtsuz hükümetime güven oyu ver’.
Yani diyorlar ki ben işte çözüm süreci diye bir süreci götüreceğim, ama sen de beni mecliste destekleyecek ve yanımda olacaksın.
Açıkça istenen bu.
Bunun için Fırat Anlı’nın dediği gibi “Tel Abyad’ı Diyarbakır’a taşımak istiyorlar”.
Bu nedenle Kürtlerin kalbi ve beynine saldırıyorlar.
Ve Bakur’da tırmandırılacak kaos ve çatışma üzerinden Türkiye toplumunu esir almak istiyorlar. Bu kaos ve çatışma üzerinden hepimizi tek adama mecbur etmeye çalışıyorlar.
‘Tek adama yok dediniz görün işte olanları’, mesaj bu…
AKP ve Saray’daki lideri ‘işte gelin hükümeti kuralım. Gelin koalisyonla bu milleti hükümetsiz bırakmayalım’ mesajları vermeye başladılar. Ancak ‘bunun için tek bir ön şartı kabul etmeyiz’ diyorlar. Yani diyorlar ki ‘Saray’da oturmaya devam edeceğim, paralel yapıya dönük operasyonlar tam gaz sürecek, yüzde 10 barajı ile seçim ve siyasi partiler kanunu olduğu gibi kalacak, DAİŞ’e desteğe devam ve çözüm sürecinde oyalamaya devam, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyasının tekini açamayacaksınız’…
Bu şartlarda AKP ile masaya oturan olur mu bilinmez lakin siyaset epey zorlu bir sürece girmiş durumda!
Ortalık senaryodan geçilmiyor.
Ve kimse önünü göremiyor.
Yine belirsizlik, belirsizlik ve belirsizlik…
Velhasıl, ufukta çok denklemli ve çok olasılıklı zorlu bir dönem var!