Türkiye’deki felsefe çalışmaları, 1933 yılında üniversitelerde yapılan reform sonucunda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde açılan felsefe bölümüyle kurumsallaşmıştır. Temelleri Tanzimat ile başlayan fikir tartışmalarıyla oluşturulmuştur. Bu çalışmalar, birçok felsefeci ve düşünürün katkısıyla ülkede hızla yayılmıştır.
Hasan Ali YÜCEL
İstanbul’da çeşitli okullarda felsefe öğretmeni olarak görev yapan Hasan Ali Yücel, Millî Eğitim Bakanlığı görevini yürüttüğü dönemde tercüme bürosu kurdurarak felsefe ve edebiyat alanlarında çeviri yapılmasına öncülük etmiştir. Yücel’in felsefi görüşlerine bakıldığında özellikle hürriyet, eğitim ve hümanizm kavramları öne çıkar. Hürriyeti insan ve toplum için bir ideal olarak düşünür ve hürriyet olmayan yerde insan karakterinin gelişemeyeceğini belirtir. Ona göre hürriyet ancak insanın kendi kendine düşünebilmesiyle gerçekleşebilir. Bu açıdan insana saygıyı temele alan Yücel, eğitim sayesinde hürriyetin yayılması görüşündedir. Hümanist bir görüşe sahip olan Yücel’e göre insanlar arasındaki eşitsizlik kaldırmalı, halkın eğitimini ve hürriyetini temele alan bir anlayış geliştirilmelidir. Dolayısıyla felsefi açıdan Yücel’in hürriyete ilişkin birey ve toplumu sentezleyen eleştirel ve hümanist bir tavır sergilediği söylenebilir. (https://www.felsefe.gen.tr/hasan-ali-yucel-kimdir/)
Nusret HIZIR
Yurt dışında felsefe, matematik ve fizik üzerine eğitim gören Nusret Hızır, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi başta olmak üzere üniversitelerde bilim felsefesi ve mantıkçı pozitivizm üzerine dersler vermiştir. “Felsefe Yazıları” adlı kitabıyla da Türk Dil Kurumu 1977 Deneme Ödülü alan ve Türk Tarih Kurumunda danışmanlık görevi yapan Hızır’a göre felsefe ve bilim gibi sistemli insan faaliyetlerinin kendi dili ve özel kavramları vardır. Felsefesinin diyalektik çerçevede olduğunu belirten Hızır, analitik felsefeyi benimsediğini ifade eder. Ona göre analitik felsefe, felsefe ve bilimin ortaya koyduğu önermeleri çözümlemeyle uğraşır. Çözümlemeyi bütünün parçalarının anlaşılmasında yararlı gören Hızır, analitik felsefenin sadece parçaya varmada işe yaradığı, bütünün kavranılması noktasında ise diyalektik yöntemin faydalı olacağı görüşündedir. (https://www.felsefe.gen.tr/nusret-hizir-kimdir/)
Hilmi Ziya ÜLKEN
Türk ve İslam düşüncesi üzerine olan görüşleriyle tanınan Hilmi Ziya Ülken; felsefe, sosyoloji ve sanat profesörlüğünün yanı sıra ordinaryüs profesör unvanına da sahiptir. Felsefenin dogmatik düşüncelerden arınarak hakikate yönelmesi gerektiğini belirten Ülken, varlık alanında yapmış olduğu çalışmalarıyla felsefede öne çıkmıştır. Ülken’e göre iki tür varlık vardır: sonlu ve sonsuz varlık. Sonlu varlık olan insanın sonsuz varlık hakkında bilgisinin olamayacağını ve sonsuz varlık gibi yaşamasının imkânsız olduğunu belirtir. Ancak akıl ve mantık aracılığıyla sonsuz varlığı düşünebileceğini ve sezgiyle onu hissedebileceğini ileri sürer. İrade özgürlüğünün ve başkalarına karşı sorumlu olmanın temelini Allah’a karşı sorumlu olmada gören Ülken, insanın kendi benine ulaşmasının iç dünyasına yönelimle olduğunu ve bu dünyayı kuran insanın da insanlık adına tüm değerleri üretebileceğini belirtir. (https://www.felsefe.gen.tr/hilmi-ziya-ulken-kimdir/)
Takiyettin Mengüşoğlu
Değer alanındaki çalışmalarıyla ön plana çıkan Takiyettin Mengüşoğlu, yeni ontoloji ve fenomenoloji akımlarından etkilenmiş ve bu alanda dersler vermiştir. Sistematik felsefenin gelişmesine de katkıları olmuştur. Mengüşoğlu, insanın ne olduğu sorunuyla yakından ilgilenir ve insanı ontolojik temelde antropolojik bir varlık olarak tanımlar. İnsanı açıklamada onun tek özelliğinden yola çıkmanın hatalı olacağını belirtir, insanın tüm yapısı ve eylemleriyle ele alınması gerektiği üzerinde durur. Ona göre insanın günlük hayatında gerçekleştirdiği her şey ahlak konusu içinde ele alınır, bunlar bir bütün hâlinde incelenirse ahlakın ne olduğu anlaşılır ve dolayısıyla insan da anlaşılmış olur. İnsan, değer üreten bir varlıktır ve ona yaklaşırken bu değerler göz ardı edilmemelidir. Tüm alanlarda üretken olan insana bütünlükçü yaklaşılması doğru bir tavırdır. İnsan, kendini ve başkasını tanımalı çünkü ahlaki bir varlık olabilmesinin koşulu buna bağlıdır. Dolayısıyla Mengüşoğlu için insan kendi eylemlerinden sorumludur, onun kişi olması bu sorumluluğu taşımasındandır. (https://www.felsefe.gen.tr/takiyettin-mengusoglu-kimdir/)
Macit GÖKBERK
Felsefe tarihinde yapmış olduğu çalışmalarla öne çıkan Macit Gökberk, dil ve düşünce üzerine de eğilmiş ve sade bir Türkçe ile felsefenin anlaşılır olması için çaba sarf etmiştir. Uzun yıllar Türk Dil Kurumunun da başkanlığını yapan Gökberk, kültürel gelişme için felsefenin yayılması görüşündedir. Gökberk, insanlara çağın bilincini fark ettirmenin felsefenin işlevlerinden biri olduğunu ifade eder. Toplumun çıkmaza girdiği zamanlarda felsefenin insanları aydınlatacağını düşünen Gökberk’e göre felsefe hayatın içindedir ve gerçeğin bütün olarak anlaşılmasını sağlar. Türkiye’de yapılan felsefenin ülkeyi aydınlanmaya götürdüğünü ve Türkiye’nin de Batı gibi bazı toplumsal evrelerden geçmesi gerektiğini belirtir. (https://www.felsefe.gen.tr/macit-gokberk-kimdir/)
Nurettin TOPÇU
Nurettin Topçu’nun felsefesinin merkezinde ahlak görüşleri vardır. Çatışmacı ahlak anlayışlarını eleştirir. Onun ahlak felsefesinin temeli “hareket” kavramı üzerine kurulmuştur. Hareket, düşüncenin içsel hâlidir. İnsanın var olması düşünme ve hareketle ilgilidir. Hareket, biyolojik olarak yer değiştirme anlamında değildir. İnsanın kendini ve başka varlıkları değiştirebilmesiyle alakalıdır. Düşünerek hareket etme özelliğine sahip olan insana üstün bir varlık tarafından amaç verilmiştir. İnsanın amacı sonsuz olana ulaşmaktır. Sonsuz olan Allah’tır. Özgür irade sahibi olan insan bilerek ve isteyerek harekette bulunur, harekette bulunması insanlık vasfını kazandığını gösterir ve harekete devam etme isteği onun sonsuz olana ulaşma niyetinden kaynaklanır. Topçu, insanın bu şuurlu hareketini idealist bir hareket olarak görür ve ahlaki görüşleri açısından ona “isyan ahlakı” adını verir. İsyan ahlakı; insanın iman, irade ve sorumluluk gözeterek özgür iradesiyle aklını kullanmasıdır. Ona göre birey, özgür iradesiyle aklını kullanırsa toplumda aydınlanma meydana gelir ve toplumu bozucu etkilerden arındırır. Bireyler toplumun huzuru ve güvenliği için harekette bulunmuyorsa ruh, iman ve iradede bir zayıflık vardır. (https://www.felsefe.gen.tr/nurettin-topcu-kimdir/)
Aydın SAYILI
Bilim felsefesi alanında çalışmalarıyla bilinen Aydın Sayılı, Ankara Lisesinde yapılan olgunluk sınavları sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün ilgisini çekmiş ve onun tarafından yurt dışı sınavlarına katılması sağlanmıştır. Harvard Üniversitesini kazanan Aydın Sayılı, yüksek lisans ve doktora eğitimini burada tamamlamıştır. “Arap ve İslam Bilimi” adlı doktora teziyle bilim tarihi alanında doktora derecesini alan ilk kişi olmuştur. Türk-İslam dünyası bilim faaliyetleri üzerine eğilen Sayılı, bu alan üzerine çalışmalarıyla dünya felsefe literatüründe yerini almıştır. Aydın Sayılı, UNESCO’nun “Orta Asya Uygarlıkları Tarihi” çalışmasına katılmıştır. Almanya’da bulunan Doğu Bilimciler Derneğine onur üyesi seçilmiştir. Polonya Konsolosluğu, 1973’te Kopernik’in 500. doğum yıl dönümü nedeniyle “Copernicus” adlı eserinden dolayı Aydın Sayılı’ya Kopernik Madalyası’nı takdim etmiştir. (https://www.felsefe.gen.tr/aydin-sayili-kimdir/)
Mübahat TÜRKER KÜYEL
Felsefenin tarihsel gelişimi üzerine düşünceler üreten Mübahat Türkel Küyel, kültürler arası etkileşimde Türk kültürünün yeri ve önemi üzerinde durmuştur. Küyel’in hayatı, eserleri ve görüşleri üzerine tez yazan Zeliha Çelikkol, onun felsefe tarihini “Felsefe nasıl doğmuştur?” sorusuyla başlattığını ve doğduktan sonra da “Roma’ya, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman çevreye, Avrupa’ya, Osmanlılara nasıl, hangi yolla ve ne olarak geçmiştir? Felsefe hakkında birtakım bilgiler olarak mı yoksa çıkar kaygısından uzak, uyumlu evren önünde saygılı şaşkınlıktan doğan eleştirici bir düşünce anlayışı olarak mı?” gibi sorular sorarak konuya açıklık getirmeye çalıştığını belirtir. Ona göre Küyel, felsefenin doğup gelişmesini Yunan medeniyetinin bir ürünü olarak görmez. Felsefenin doğuşunun nedeni doğaya duyulan saygılı bir şaşkınlıktır. Çelikkol’a göre Küyel, “Çeşitli bağlantılar kurarak kültürümüzün ne kadar eski ve zengin olduğunu göstermeye çalışmıştır. Günümüze kadar Batı ve Antik Yunan kültürü araştırılmakta sadece bu kültürlerin önemine değinilmekteydi. Küyel, bu yargıyı kırmakla bu kültürler haricinde Türk kültürünün de dünya kültürlerine büyük katkısı bulunduğunu araştırmalarıyla göstermektedir. Öyle ki Küyel, Türk düşüncesini Mezopotamya ve Sümer düşüncesiyle ilişkilendirerek aralarında anlamlı bir bağlantı olduğunu belirtir.” (https://www.felsefe.gen.tr/mubahat-turker-kuyel-kimdir/)
İoanna KUÇURADİ
Değerler felsefesi alanında düşünceleriyle tanınan İoanna Kuçuradi, özgürlük problemine yönelik varoluşçu çözümlemeleriyle felsefe alanında öne çıkar. Kuçuradi, üretken bir filozoftur. 1980 yılına kadar kurucuları arasında bulunduğu Türkiye Felsefe Kurumunda genel sekreterlik ve devamında başkanlık görevlerinde bulunmuştur. Uluslararası Felsefe Kurumları Federasyonunun ilk kadın başkanı olan Kuçuradi, çok sayıda akademik çalışmaların yanı sıra aralarında “Goethe Madalyası” da olan birçok ödüle sahiptir Özgürlük problemini etik açıdan ele alan Kuçuradi, probleme varoluşçu felsefe ekseninde yanıtlar arar. Kuçuradi, varoluşun özden önce geldiğini ve insanın bu öze eklediği özgürlüğün sonradan oluştuğunu ileri sürer. İnsanlara açık olan özgürlüğe ulaşma durumunu sadece bazı insanların gerçekleştirebileceğini savunur. Özgürlüğün insana ait bir özellik olduğunu düşünen Sartre’ı eleştirir ve özgürlüğü varoluşun olanağı olarak ele alır. (https://www.felsefe.gen.tr/ioanna-kucuradi-kimdir/)
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım