Ermeni soykırımı meselesi, iki eski ortak arasında birbirlerini cezalandırabilecekleri ve kirli çamaşırlarını dökebilecekleri bir futbol maçına asla dönüştürülmemeli.
Günümüzün Türkiye’si, yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı tarafından gerçekleştirilen büyük soykırımının ve Ermenilere ait malların topluca kamulaştırıldığı gerçeğinin, inkarcı mirasçısı olarak karşımıza çıkıyor.
Bir nesil sonrasında Yahudi soykırımını yaşayanların devleti İsrail ise, politik çıkarları sebebiyle bu Ermeni yaşam ve anavatan kaybını önemsiz insanlık suçları vakalarının dipnotlarına itme konusunda, uzunca bir süredir vicdansızca suç ortaklığı yaptı.
Türk fail ve Musevi kurban, tarihsel açıdan ilginç bir örnek teşkil edecek şekilde, kuvvetin doğruyu alt ettiği ve ulusal çıkarın her şeyin önüne geçtiği bir modern bir stratejik ortaklık oluştu ve farklılıkları yok oldu, birbirlerine benzer şekilde geliştiler.
Fakat, devletlerin tutumu, bu güne kadar hem Türkiye’de hem de Yahudi dünyada vicdanlı insanların, Türk milletinin hataya mahal vermez yüceliği anlatıları ve Yahudi soykırımının eşsizliği düşüncelerini karşılarına alarak, sorumluluğu üstlerine almaları ve soykırımın evrensel yüzünü ortaya çıkarmalarıyla; minnet uyandırıcı bir şekilde dengelendi. Bu dürüst Müslüman ve Yahudiler henüz söz sahibi olmayı başaramadılar.
Bunlar yerine, ikiyüzlü yaygaraları, bölgesel hegemonya istekleri ve emperyal heveslerle süslü yavan bakış açılarını ortaya koyan yeni Osmanlıcılar’ın, yani Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’ların sesini duyuyoruz. Bu soykırım inkarcıları ancak şimdi özgürlük, insan hakları ve uluslararası hukuk konusunda bir vicdan geliştirmeye başladı, o da kendi çıkarlarına hizmet ettiği için.
İsrail’in Gazze kuşatması yanlış ve çözüm gerektiriyor. Filistin, tıpkı Dağlık Karabağ gibi, bağımsız bir devlet olma hakkını elde etti.
Fakat Ankara’da İsrail’in filoya yaptığını kınamak için dikkatlice üretilen provokasyonun özü ve söylemi, Türkiye liderlerinin gerçek niyetine ters bir durum oluşturuyor:
1) Kendi nüfusları ve itibarları uğruna bölgesel barışı tehlikeye atıyorlar
2) İslam dayanışması adına bir hamle yapabilmek için o insanları kullandıklarını gizlemeye çalışıyorlar
3) Ermenistan’a 1993’ten beri uyguladıkları hukuka aykırı ablukanın üstünü bir şey olmamış gibi örtmek istiyorlar.
Onlar, Ermenilere soykırım uygulayarak bütün bir medeniyeti silip süpürmüş bir devleti temsil ediyorlar – aynı şekilde Asurlulara, Pontus Rumlarına ve daha sonra da Kürtlere olduğu gibi- ve bunu kabul edecek, telafi edecek ve zararları karşılayacak politik cesareti ve ahlaki soğukkanlılığı kendilerinde bulamıyorlar.
Yatıştırma ve gerçek bedeli ödemeye çalışmaktansa, geriye bıraktıkları ve mucizevi şekilde o soykırımdan sonra ayakta kalabilen Ermenilerin cumhuriyetine ambargo koyan ve diğer savaş suçlarını işleyen bir devleti temsil ediyorlar.
Baba mirası hanedanlıklarından Ermenilerin zorla uzaklaştırılması üzerine kurulmuş, bugün de soykırım lafının kullanılmasını bile yasaklayan ve Hrant Dink gibi, gerçeği savunarak barışı ve bu yaraların kapanmasını isteyenleri de ölüme mahkum eden bir devleti temsil ediyorlar.
Ve şimdi, bu ‘ılımlı İslamcılar’ kendi tasarladıkları uğruna ve küçük hesaplarını gerçekleştirebilmek için, İsraillilerle dalaşmaya başlamışken, aynı sorun devam ediyor.
Yahudi çevrelerinde ve başka çevrelerde, ortak bilinç yenilenmiş ve yavaş yavaş Orwellci bir hafıza kaybından kendini kurtarmış gibi görünüyor. İnsanlar Türkiye’nin soykırım sabıkasına dair hatırladıklarını ve bildiklerini itiraf etmeye başlıyorlar. Paradigmalar ve değişimler anlamında, bu müjdeli bir haber: Bir Amerikan atasözünün söylediği gibi, ‘Her kötülüğün içinde bir iyilik vardır’.
Fakat bu yeni bir ufuk açan olayın, tarihle tam bir yüzleşme sağlayabilmesi için, amacının bütüncül olması ve gerçekleştiğinde de arındırıcı olması gerekiyor.
Ermeni soykırımının, bu iki eski ortağın birbirlerini cezalandırmak ve kirli çamaşırlarını dökmek için, keyiflerine göre yapacakları politik bir futbol maçı haline gelmesine asla izin verilmemelidir.
Türk halkı, politikalarını, soykırımın ve Ermenistan işgalinin fikir babaları olan Talat, Enver ve Cemal’den, yani Jön Türk üçlülerinden doğrudan miras alan, bu iki macera arayıcısını kontrol altında tutmayı başarır ve alt ederse, bu tabii ki iyi bir şey olur.
Yine de onların bileceği bir iş.
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve hatta İsrail için de bu alçakça olay, bir milletin yok edilmesi olayını tanımaları, suçlu devleti adalete davet etmeleri ve son olarak bu olayın kurbanlarına ve onların yaşayan soyuna olan telafi borçlarını ödeyeceklerine dair garanti alabilmeleri için, son şans olabilir.
Bir lütuf olarak değil, kendi şanlarını yürütecek bir araç olarak hiç değil, sadece doğruluk ve adalet adına; basit, geç kalmış, bedeli ödenmemiş bir şey için bunu yapmalılar.
*Yazar Ermenistan’ın ilk dış işleri bakanı ve şu anda da mecliste Heritage Partisi’ni temsil etmekte.
Çeviren: Gözde Nur Donat
http://www.jpost.com/Opinion/Op-EdContributors/Article.aspx?id=178351
YDH