HAZIRLAYAN: SERBAY MANSUROĞLU / [email protected]
Milli Eğitim Bakanlığı, mesleki ve teknik eğitimin güncel sorunları ve geleceğiyle ilgili düzenleyeceği 2’inci Eğitim Kongresi yarın başlıyor. Antalya ilinde iki gün sürecek kongre “Eğitimden Üretime Sektörle İş Birliğine” sloganıyla yapılacak.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek kongrede 6 ana tema ve bu temaların altında 30 alt başlıkta ayrı ayrı oturumlar düzenlenecek.
Meslek ağırlığı
Eğitim Reformu Girişimi’nin mesleki ve teknik eğitimle ilgili 2011’de paylaştığı araştırma 2000’li yıllarda ortaöğretimde genel liselerin oranı azalırken mesleki ve teknik liselerin ağırlığının arttığını ortaya koyuyor.
2002’de başlatılan meslek yüksekokullarına sınavsız giriş uygulaması mesleki ve teknik liselerin öğrenci sayılarının artışına katkıda bulundu. Son olarak TEOG’da genel liselere puanları yetmeyen öğrencilerin meslek liselerine yönlendirilmesiyle mesleki teknik eğitimde öğrenci sayısı artışının hızlanmasına yol açtı.
Türkiye bu yönelimle mesleki ve teknik eğitimde yetiştireceği ara elemanla geleceğini şekillendirme yolunda.
Oysa bu alanda çalışan birçok eğitimci, uzman ve akademisyen meslek eğitimin temel eğitim sonrasına bırakılması gerektiğini savunuyıor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yarın başlayacak 2’inci Eğitim Kongresi öncesi tartışmalara ışık tutmak amacıyla mesleki ve teknik eğitim dosyasını açıyoruz.
***
Mesleki eğitim, temel eğitimin bir parçası olmaktan çıkarılmalıdır
Klasik lise eğitimi, bireyin özgür yurttaş olarak topluma katılmasını sağlarken, mesleki ortaöğretim bireyin önünde ücretli işçi olmanın dışında fazla bir seçenek bırakmaz
MURAT KAYMAK / Öğretmen
Ulus devletle birlikte eğitim, herkesi içeren bir toplama, ayrıştırma ve onay faaliyeti biçiminde örgütlenmiştir. Özellikle temel eğitimin ilk aşaması toplama, sonraki aşamaları ise ayrıştırma biçiminde yapılanmıştır. Temel eğitim tamamlandığında, elde edilen onay belgeleri, sonraki daha büyük ayrışmanın ön hazırlığı niteliğindedir. Bu ayrıştırma faaliyeti önemli ölçüde sorunludur. Bu sorunun temelinde 18 yaş altı grubun, hukuki açıdan çocuk olması gerçeği yatar. Elbette eğitimin temel amacı, çocuğun hayata hazırlanmasıdır. Ancak bu hazırlanmanın iki yönlü olduğu gerçeği, ayrıştırmayı esas alan anlayışlar tarafından pek görülmek istenmemektedir. Toplayan, ayrıştıran ve onaylayan sistem, kendisini daha çok hazırlayan, çocuğu da hazırlanan olarak görmektedir. Çocuk istendik biçimde eğilip, bükülen, biçimlendirilendir. Bu anlayışın arka planında ayrıca iş ve insan arasındaki ilişkisinin, insan doğasıyla, özüyle olan bağının koparılıp, işin, işçileşme olarak anlaşılması da bulunmaktadır.
Oysa eğitim, tümüyle böyle kurgulanmış da olsa, çocuk açısından zamanla kendini geliştirme, gerçekleştirme, yetişme faaliyeti özelliğine de sahiptir.
Mesleki eğitimin, temel eğitimin bir parçası olarak düşünülmesi, eğitimin ikinci özelliğinin olabildiğince etkisizleştirilmesidir. Böyle bir mesleki eğitim, özellikle de ayrıştırma aşamalarında, istendik olana ulaşamayan, böyle bir ihtimalden uzaklaşmış olan çocukları hedef kitle olarak kabul eder. Öğrenci; kişisel-sosyal gelişimini tamamlayamadan, bir mesleğin, ara elemanı adayı olarak kendini bulur. Teoride işle, hayatla kurulan bağ, işçileşme olarak sonuçlanır. Toplumsal farklılıkların, kristalize edilerek sürdürülmesini sağlar.
Bu sistem, 1900’lerin başından, belki 1970’li yıllara kadar ülkelerin karşılaştığı sorunlar bağlamında bir zorunluluğun sonucu olarak kabul edilebilirdi. Hızla kalkınmak isteyen, sanayileşmeye, endüstriyel üretime yatırım yapan ülkelerde bu uygulamayı anlamak mümkündür. Oysa 1970 sonrasında kalkınmanın küresel gelişmelerle iç içe geçtiği (neoliberalizmin hızla geliştiği) bir dönemde, kendi çocuklarını hala ara eleman olmak için toplayan, ayrıştıran, onaylayan bir eğitim sistemini savunmak, meslek okullarını orta öğretimin içinde tutmak, bununla birlikte Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi gibi İkinci Dünya Savaşı sonrasının hızlı kalkınma anlayışlarının içinde şekillenen okul türlerini çoğaltmak, çocuklarımızı temel eğitim içinde öğütmekten başka bir anlam taşımaz, taşımıyor.
Türkiye, mesleki eğitimi temel eğitimin bir parçası olmaktan çıkarmalıdır. 1990’ların başında Türkiye’de ki karar alıcıların bu sorunu fark etmelerine, hatta bazı adımlar atmalarına (örneğin hemşirelik eğitiminin lisansa dönüştürülmesi, mesleki ön lisans okullarının çoğaltılması, ön lisans ve lisans tamamlama programları, ön lisans programlarına sınavsız öğrenci alınması gibi) rağmen bu yanlıştan ne yazık bir türlü vazgeçilemedi. Hatta AKP döneminde, bazı Talim Terbiye Kurulu Başkanları (Ziya Selçuk ve İrfan Erdoğan) gerekçeleri farklı olmakla birlikte mesleki eğitimin temel eğitimin dışına çıkarılmasının daha doğru olacağını savundular, bu yöndeki düşüncelerini kamuoyuyla paylaştılar. Ne var ki toplumda, bu seslere kapalı ama mevcut sisteme bağlı, genel bir anlaşma, uzlaşma görülüyor. İş dünyasının “meslek lisesi memleket meselesi” sloganı masum bir slogan, hayırseverliğin üst noktası gibi karşılanmaya devam edilmektedir.
Temel eğitimin parçası olarak mesleki eğitim, çocuğun yarının vasıflı emekçisi olacağına dair kesin bir inanca dayanır. O nedenle, temel eğitimde mesleki eğitim, yarının toplumunda ‘yukarılarda’ yer alamayacak olanların, beceri kazanması ve onaylanmış bu beceriler sayesinde yaşamlarını sürdüreceğini ilke olarak kabul eder.
Temel eğitim, bireyin yurttaş olmasını amaçlar. Bunun için insanlığın evrensel bilgisinin, değerlerinin, ulusal değerlerle bütünleştirilerek bireye kazandırılmasını hedefler.
Mesleki orta öğretimde ise yurttaş kavramının yerini işgücü, evrensel bilgi ve değerlerin yerini mesleki bilgi, beceri ve değerler alır. Klasik lise eğitimi, bireyin özgür yurttaş olarak topluma katılmasını sağlarken, mesleki ortaöğretim bireyin önünde ücretli işçi olmanın dışında fazla bir alan bırakmaz. O nedenle mesleki orta öğretimin, yüksek öğretime, ön lisans programlarına kaydırılması ve bunun hızla yapılması gerekir.
Not: Bu yazıda ‘temel eğitim’ zorunlu eğitimi içeren ilk, orta ve lise eğitimi anlamında kullanılmıştır. Türkiye’de bu kavram, Birleşmiş Milletlerin, az gelişmiş ülkelerde gençlere, yetişkinlere, ortak gereksinim sayılan okuma yazma, hesap, temel sağlık bilgileri eğitim programlarını içeren bir kavram olarak pek kullanılmamaktadır.
***
İşimiz gücümüz mesleki teknik eğitim
ŞAHİN AYBEK / Eğitimci – Yazar
Mesleki teknik eğitim Cumhuriyetimizin ilk günlerinden itibaren eğitim sisteminin önemli tartışma konularından biri oldu. Nitekim ülkelerin ekonomik kalkınmaları büyük ölçüde mesleki ve teknik eğitimde yetiştirilmiş insan gücüne bağlıdır. Mesleki teknik eğitim yalnızca bir uzmanlık alanı değildir, aynı zamanda üretim-birey-toplum ve ekonomi dengesi içinde ele alınması gereken bütünlüklü bir konudur. Bu nedenle işimiz gücümüz mesleki teknik eğitim olmalı.
Çünkü bir toplum mesleki teknik eğitimi işi haline getirirse, bu toplum üretip büyüyeceği için bir süre sonra gücünü de mesleki teknik eğitimden alır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapmış olduğu ve daha sıklıkla yapması gereken eğitim kongresine bizim de nacizane katkımız ve çorbada tuzumuz olsun. Bu nedenle bilimsel, etkin, kaliteli, kalkınmaya dönük, iş gücü piyasasının beklentilerini de karşılayan, ilgiyi ve yeteneği merkeze alan, sanatsız da zanaatsız da olmayacağını ortaya koyan bir mesleki teknik eğitimin nasıl olması gerektiğine dair, bilimsel ve dizgeli olarak şu önerilerde bulunuyorum:
Mesleki ortaöğretim
Kapsamlı bir mesleki eğitim reformu gerçekleştirilmelidir. İlköğretimi başarıyla tamamlayan öğrencilerin, öğretmenlerinin değerlendirmeleri ve ebeveynlerinin onayıyla meslek liselerine sınavsız girişine olanak tanınmalıdır. Temel eğitimin 9. ve 10. sınıflarında, bölgesel özellikleri gözeten, meslek tanıtımını, yetenek ölçümünü ve mesleğe yönlendirmeyi esas alan iki yıllık ‘’Mesleki Yönlendirme Programı’’ uygulanmalıdır. Öğrencilerin, genel kültür, sosyal bilimler, fen ve matematik alanlarındaki yetenekleri ve meslek derslerine olan ilgi ve başarıları uzman öğreticiler tarafından değerlendirmeye alınmalıdır. Öğrenciler, 10. sınıfın sonunda yapılacak bir Genel Değerlendirme Sınavı’nın sonuçları ve başarı puanlaması esasına göre, İki Yıllık Akademik Liseye veya Meslek Lisesine yönlendirilmelidir.
Mesleki eğitimde, meslek liseleri ile meslek yüksekokulları arasındaki uyum ve devamlılık esas alınmalıdır. Meslek liseleri ile yükseköğretim bünyesinde eğitim veren meslek okullarının yönetim bütünlüğünü sağlamak amacıyla merkezi bir eşgüdüm kurumu oluşturulmalıdır. Mesleki ortaöğretimden mesleki yükseköğretime geçiş tamamen sınavsız yapılmalıdır.
Akademik veya Mesleki Lise eğitiminin nitelikli ve etkin şekilde verilmesi sağlanmalıdır. İki yıl süresince yapılacak değerlendirme ve yönlendirmeler sonucu, öğrencilerimizin yaklaşık üçte birinin üniversitelere, diğerlerinin ise meslek yüksek okullarına yönlendirilmesi hedeflenmelidir.
2 yıllık meslek liseleri
Mesleki teknik eğitim veren liselerin diplomalarının onayı için Ulusal Meslek Standartları Kurumu kurulmalıdır. Mesleki Teknik Eğitim ile istihdam ilişkisini sağlamak için, ders programları, eğitici ve staj konularında yol gösterici olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Sanayi, Ticaret, Esnaf Odaları temsilcilerinin katılımı ile Danışma Kurulları oluşturulmalıdır. Danışma Kurulları, Üst Kurul ve İl Mesleki Eğitim Danışma Kurulları olarak yapılandırılmalıdır.
Meslek Lisesi eğitimi gören öğrenciler, teşvik ve destek amacıyla, 2 yıl süre ile tam gün sigorta kapsamına alınmalı, primleri devlet tarafından ödenmelidir. Özel meslek liselerini de kapsayacak olan bu özendirici sigorta uygulamasında primlerin yarısı ilgili eğitim kurumunca, diğer yarısı ise devlet tarafından karşılanmalıdır. Mesleki teknik liselere yerleştirilecek öğrenciler sınavsız olarak iki yıllık Meslek Yüksek Okullarına geçiş hakkına sahip olmalıdırlar.
Mesleki eğitim çalışma yaşamıyla gelişecek
Sanayi kuruluşları ile iş birliği içerisinde, OSB’lerde ve sanayi sitelerinde çıraklık merkezi ve yatılı meslek liseleri kurulmalıdır. Meslek okullarında okuyan gençler tam zamanlı sigortalı statüsüne yükseltilmelidir. Meslek okullarının bölgelerindeki ekonomiyle bütünleşmiş, esnek bir yapıya sahip olmalarını sağlanmalıdır. Meslek odaları, sendikalar ve iş dünyasının kendi bölgelerinde faaliyet gösteren meslek okullarına en üst düzeyde destek olmalarını sağlayacak yeni bir örgütlenme modeli geliştirilmelidir. Yeni mesleki eğitim sistemi yapılanması; arazi tahsisi, çeşitli vergi muafiyetleri gibi kolaylıklar yanında, kamu kaynakları aracılığıyla da doğrudan desteklenmelidir. Meslek okullarında diplomaya yönelik programlar yanında yetişkinleri de kapsayacak daha kısa süreli sertifika programları ve çeşitli kursların bulunması sağlanmalıdır.
Meslek yüksekokulları
Meslek Yüksekokullarının (MYO) donanım ve kadroları yeterli düzeye getirilerek nitelikleri geliştirilmelidir. MYO’lar gençler için tercih edilebilir kurumlar haline getirilmelidir. Mesleki ve teknik eğitim fakülteleri ön lisans programlarının devamı olarak iki yıl eğitim verecek şekilde kurgulanmalıdır. İki yıllık meslek yüksekokulu mezunlarının, ayrılan kontenjanlar dâhilinde, mesleki ve teknik eğitim fakültelerindeki lisans programlarına sınavsız olarak dikey geçiş yapabilmeleri sağlanmalıdır. Mesleki Eğitim Fakülteleri mezunlarının kanunla belirlenecek unvanlarla iş hayatına atılmaları veya mesleki eğitim için öğretmen yetiştiren tezsiz yüksek lisans programlarına girebilmeleri sağlanmalıdır.
Mesleki Eğitim Yüksek Enstitüsü
Mesleki eğitimin eşgüdümünden sorumlu bir Mesleki Eğitim Yüksek Enstitüsü (MEYE) kurulmalıdır. Meslek liseleri, meslek yüksekokulları ve mesleki ve teknik eğitim fakültelerinin yapılandırılması ve yönetimi MEYE eliyle yürütülmelidir. Mesleki yeterlilik ölçütlerinin belirlenmesinde yetki ve sorumluluk MEYE’ye verilmelidir. Kuruma yaşam boyu eğitim ve İş-Kur ile iş birliği içerisinde mesleki sertifikalar verme yetkisi verilmelidir. MEYE’nin merkezi yönetim kurulunda iş ve çalışma dünyasından gelen üyelerin bulunması sağlanmalıdır. Mesleki yükseköğretim kurumlarında görev alacak öğretim elemanlarının atama, yükseltme usul ve esaslarının MEYE tarafından düzenlenmesi sağlanmalıdır.
Dayanışma bilinci
Sonuç olarak; mesleki teknik eğitimi önemsemek gerekiyor. Eğitimi bir meslek eğitimi olarak anlamalı ve bu çerçevede gerçekleştirmeliyiz.
Bireysel-sosyal-ekonomik ve ulusal gereksinimler açısından ele alınabilecek mesleki teknik eğitim, sadece piyasanın değil toplumun da gereksinimlerine uygun olarak, bilimsel, demokratik, nitelikli, üretken, uluslararası seviyede kabul gören, kendisine ve toplumuna yabancılaşmamış, ülkemizin gelişmesine ve ilerlemesine liderlik yapabilecek, dayanışma bilinci olan insanlar yetiştirmelidir.
***