Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden’la 14 Haziran’da toplanacak olan NATO zirvesi sırasında görüşecek.
Erdoğan’ı ve Saray erkanını beş aydan fazla bir zaman telefon başında bekleten Biden’ın Türkiye ile sorunları görüşmenin adresi olarak 14 Haziran’da yapılacak NATO zirvesini göstermesinden beri gerek Saray sözcüleri gerekse yandaş medya, ekonomiden dış politikaya, her alanda Türkiye-ABD arasındaki sorunlar için 14 Haziran’da yapılacak görüşmeyi her derde deva olarak göstermektedir. Dolayısıyla, Erdoğan’ın Biden’ı Türkiye’nin haklı olduğuna ikna edeceğini iddia etmektedirler.
Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu; “Suriye’de, Irak’ta Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Kafkasya’da, Afganistan’da ABD bizimle çalışmak istiyor” diye müjde verirken, Biden-Erdoğan görüşmesinde Türkiye’nin başlıca dış politika sorunlarının gündeme getirileceğini de belirtmiş oluyordu.
ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Sullivan da Biden-Erdoğan görüşmesiyle ilgili Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında; “İki liderin, Doğu Akdeniz, Suriye, İran, Dağlık Karabağ gibi bölgesel konularda geniş ve kapsamlı bir ajandaları olacak. Türkiye’nin, Afganistan’da oynayacağı rol de görüşmede gündeme gelecek” diyen Sullivan, “İki ülkenin farklılaştığı konu başlıklarının da toplantıda gündeme geleceğini” belirtti. “Farklılaşma” konularının ise; “S-400’ler, F-35 projesinden Türkiye’nin çıkarılması, CAATSA yaptırımları, Fırat’ın doğusunda SDG ve PYD’ye ABD’nin desteği, FETÖ ile ilgili Türkiye’nin istekleri, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, batı demokrasisi normlarından sistematik biçimde uzaklaşma…” gibi konuları kapsadığını söylemek herhalde yanlış olmaz.
BIDEN ÖNEMLİ KOZLARA SAHİP OLARAK MASAYA OTURACAK!
Bir zirve toplantısı sırasında yapılacak “ikili görüşme”nin bütün bu zor ve çok sayıdaki konuyu birer birer ele alması “fiziken” bile olanaklı değildir. Bu yüzden de elbette, son aylarda iki ülkenin bakanları ve bakan yardımcıları (NATO’daki görevlilerin girişimlerini ekleyebiliriz) üstünden yapılan görüşmelerde varılan uzlaşmaların ilan edilmesi, “farlılıklar” üstündeki görüşmelerin de devam edeceği gibi bir açıklama yapılacaktır.
Ancak, ABD’nin ve Türkiye’nin dünya politikasındaki ve bölgedeki pozisyonları dikkate alındığında, yukarıda sayılan sorunların kimin lehine çözüleceğini anlamak için bu iki ülkenin hangi kozlara sahip olduğuna bakmak gerekmektedir.
Şu açık ki, ABD’nin Biden yönetimi; Trump dönemindeki AB ile sorunlarını önemli ölçüde aşarak, batı emperyalizmi içinde Rusya ve Çin’e karşı birlikte davranmak konusunda önemli adımlar atmış bulunmaktadır. NATO içinde de “Soğuk Savaş”tan beri ilk kez “2030 misyonu” gibi yeni bir misyon belirlenmesine kadar gelinmiştir. “Defender Europe 21” diye bilinen tatbikatın kapsamı bunun işaretidir. ABD’nin Ortadoğu’da Suudi Arabistan, Mısır, Körfez ülkeleri ve İsrail üstünden attığı adımların Türkiye açısından önemli olacak bir aşamaya geldiği de görülmektedir. Ve tabii Türkiye’nin döviz ihtiyacının karşılanmasının büyüklüğü ve aciliyeti dikkate alındığında, doların patronu olarak ABD ve Biden’ın Erdoğan’a karşı çok önemli bir koza sahip olduğu da tartışmasızdır.
Kısacası Biden’ın Erdoğan’la masaya otururken eli çok güçlüdür.
ERDOĞAN’IN ELİNDE HİÇBİR CİDDİ KOZ YOKTUR
Her ne kadar yandaş medya ve AKP propagandası, Erdoğan’ı Biden’la görüşmeye, “Erdoğan’ın yeni oyun planı” gibi mangalda kül bırakmayan güzellemelerle göndermeye hazırlansa da Erdoğan Biden’la;
1) Ekonomide; ekonomik krizin MB rezervlerinin eksi 50-60 milyar dolara düştüğü, döviz fiyatlarının baş edilemez bir yükselişe geçtiği, enflasyonun ve faizin yarıştığı, işsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısının, yolsuzlukların had safhaya çıktığı, iktidarın sıcak döviz ihtiyacının sağlanması için her mihnete katlanmaya hazır olduğu,
2) Dış politikada; Erdoğan ve tek adam rejiminin Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, Doğu Akdeniz’de tam bir yalnızlaşmaya sürüklendiği, ABD ve Rusya arasındaki çelişkilerden yararlanarak, emperyalist yağmadan pay kapma üstünde şekillenen yeni Osmanlıcı dış politikanın manevra alanının kalmadığı, yeni Osmanlıcılığın ayaklarının suya erdiği,
3) İç politikada; Erdoğan’ın girdiği her seçimi kazandığı, geniş bir kamuoyu desteğine sahip; “terör”, “ulusal güvenlik”, “beka”… dediğinde burjuva muhalefeti arkasında yedeklediği o eski şaşaalı günlerin çok geride kaldığı, hatta yapılacak az çok mevcut yasalara uygun bir seçimde Erdoğan ve Cumhur İttifakının seçimi kazanmasının olanaklı görülmediği, bu durumun Cumhur İttifakı içinde AKP-MHP arasındaki ittifakın çatlama alametleri gösterirken, AKP içindeki kliklerin birbiriyle hesaplaşmasının fitilini de ateşlediği, Organize Suç Örgütü Lideri Sedat Peker’in ifşalarının, mafya-sermaye-devlet-medya düzenindeki çürümenin, yozlaşmanın boyutlarını gösterdiği koşullarda masaya oturacaktır.
Bu tabloya bakıldığında, bugüne kadar hiçbir Türkiye iktidarı hiçbir dönemde ABD ile bu kadar büyük sorunlarla ve bütün kozlarını tüketmiş olarak masaya oturmamıştır.
Bu yüzdendir ki, 14 Haziran toplantısı sonrasında kamuoyuna yapılacak açıklamada ne denirse densin, yandaş propaganda ne kadar süslerse süslesin AKP-Erdoğan iktidarının, Türkiye’yi emperyalist güçler karşısında savunmasız bırakan bir mecraya sürüklediği gerçeğinin üstünü örtemez.
Erdoğan’ın tek adam rejiminin Türkiye’yi nasıl bir mecraya sürüklediğini 14 Haziran’da daha iyi göreceğiz.