EMS EĞİTİM SEKRETERİ KÜTÜKÇÜLER: ‘’ÜLKEMİZDE OLDUĞU
GİBİ TÜM DÜNYADA YAŞANAN YOZLAŞMA, TOPLUMSAL
FAYDADAN, LİYAKATTEN, ŞEFFAFLIKTAN UZAK, HUKUK
İŞLETİLMEYEN, ADİL OLMAYAN, DENETİM MEKANİZMASI
İŞLEMEYEN TEMSİLİ DEMOKRASİ HASTALIĞIDIR’’
-‘’HASTALIĞIN PANZEHRİ, KATILIMCI, PAYLAŞIMCI,
DOĞRUDAN DEMOKRASİ VE MECLİS KÜLTÜRÜDÜR’’
Rahmi Cinokur
Emekli Meclisleri Sendikası Eğitim Sekreteri Gülay Kütükçüler, ‘’Ülkemiz ve tüm dünyada yaşanan yozlaşma, toplumsal faydadan, liyakatten, şeffaflıktan uzak, hukuk işletilmeyen, adil olmayan, denetim mekanizması işlemeyen temsili demokrasi hastalığıdır. Hastalığın panzehri; katılımcı, paylaşımcı doğrudan demokrasi ve meclis kültürüdür’’ dedi.
Emekli Meclisleri Sendikası Eğitim Sekreteri Gülay Kütükçüler, Emekli Meclisleri Sendikası Eğitim Sekreteryasınca üyelere yönelik düzenlenen video konferansa konuşmacı olarak katıldı.
Kütükçüler, ‘’Toplumsal Yozlaşma ve Çözüm Yolları’’ konulu toplantıda toplumların sağlıklı devamlılığının muhteşem dengeye bağlı olduğunu ifade etti.
Muhteşem Dengenin hem fiziksel hem kimyasal hem de ruhsal dengeye bağlı olduğunu anlatan Kütükçüler, dünyamızın; Samanyolu Galaksisinin içinde çıplak gözle göremediğimiz bir hücre kadar küçük olduğunu belirtti.
İnsanın, üzerinde yaşadığı dünyamızın bir hücresi gibi kabul edebileceklerini ifade eden Kütükçüler, ‘’Hücresel bütünlüğün işleyiş ahengi en büyük resimdeki ahenk ile çok benzer. Kanserli hücre bütünün ahenginden uzaklaşıp kontrolsüz çoğalarak istilacı yayılımla organların doğru çalışmasını önleyerek bedenin iflasına neden olur. Bedenin sağlıklı işeyişiyle toplumsal yaşamın sağlıklı işleyişi arasında benzerlik vardır.
Beyin; toplumun eğitim sistemine, kalp; hukuk adalet sistemine, karaciğer; üretim ekonomi sistemine
bağışıklık sistemi; toplumsal değerler sistemine benzetilebilir. Bu hayati organlardan herhangi birinin doğru çalışmaması, diğer organların bozulmasına, gerekli doğru adımlar atılmadığında bedenin çoklu organ yetmezliğinden ölmesine neden olduğu gibi, toplumsal yaşamda değerler kaybı, hukuk adalet, ekonomi, eğitim sisteminin bozulmasıyla toplumsal yozlaşma kaçınılmaz olur’’ dedi.
Yozlaşmanın, ‘’özündeki iyi nitelikleri zamanla yitirmek, özünden uzaklaşmak, soysuzlaşmak, kimliksizleşmek’’ olarak tanımlandığını anlatan Kütükçüler, yozlaşmanın son halinin çürüme olduğunu kaydeden Kütükçüler, şöyle devam etti:
‘’Toplumsal çürüme, sosyal bozulmayı, sosyal yaşamın değişmesini, işlevsizliğini, çöküşünü tanımlamak için kullanılan terimdir. Toplumsal değerleri ve kurumlarının zayıflaması, ahlaki bozulma, adaletsizlik, yozlaşma ve sosyal normlara uymama gibi faktörler ile karakterize edilen karmaşık bir durumdur.’’
Toplumsal yozlaşmanın nedenleri hakkında da düşüncelerini açıklayan Kütükçüler, şöyle devam etti:
‘Toplumsal yozlaşma, ekonominin bozulması, Siyasal yapıdan kaynaklanan ve tarihsel nedenlerden meydana gelir. Bu üç maddeyi açacak olursak, Ekonominin bozulması yoksullaşma, gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitim olanaklarının kısıtlanmasına yol açar. Siyasal yapıdan kaynaklanan nedenler ise siyasetin dar bir kesimin elinde kalarak kişisel çıkarlara alet edilmesi, Siyasal kayırmacılık, Toplumun farklı kesimlerinin siyasi alanda kendini ifade edememesi, rüşvet, adam kayırmacılık, zimmet, hizmet kayırmacılığı, rant kollama, kamu sırlarını sızdırma, politik manipülasyon… Tarihsel süreç içinde toplumların yaşadığı olaylar toplumlarda çözülme ve yozlaşma oluşturabilir. Buna örnek verecek olursak, savaş sonrası ekonomik ve sosyal anlamda kötüye gidiş yozlaşmanın alt yapısını oluşturur. Örneğin göçler, sığınmacılar, mülteciler, eğitimli kadroların ekonomik ve güven nedeniyle ülkeden gitmeleri. Diğer bir madde ise değerlerin yitirilmesi. Değerlerin yitirilmesi, egoizim, faydacılık, kolaycılık, tahammülsüzlük, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, vicdansızlık, önyargı, ayrışma, liyakatsizlik, temsiliyete teslim olma…
ÜLKEMİZDE DEĞERLER EREZYONU
Toplumsal, kurumsal ve aile değerlerinin, topluluğun ortak bir bakış açısı ve güçlü bir takım kültürü oluşturmasını sağladığını ifade eden Kütükçüler, şöyle devam etti:
‘Dağlarımızın ormanlarımızın; havamızın toprağımızın suyumuzun zehirlenmesi bölge habitatının yok olması pahasına doğanın bağrında onulmaz yaralar açan maden şirketlerine verilmesi doğaya dolayısıyla tüm insanlığa tecavüz değil midir?
Sokak hayvanlarının katliam yasasının onaylanması, yaşam hakkına saygı ve vicdan değerinin yitirilmesi
İki yaşındaki sıla bebek, dört yaşındaki leyla, sekiz yaşındaki narin ve haber bile olamamış daha nice yavrularımızın geleceklerinin yok edilmesinde çirkin gerçekleri bilip susmayı seçenler toplumun kanserli hücreleri gibidir.
Soma, İliç ve buna benzer maden ocaklarında yaşanan acı olaylar daha fazla kar amacıyla insan hayatının hiçe sayıldığı örneklerdir. Acısını dile getiren madenci yakınının yetkililerce tekmelenmesi yitirilen değerlere örnektir. Tarikat yurtlarında onlarca çocuğa tecavüz sonrası yetkililerin ‘’bir kereden bir şey olmaz’’ ‘’çocuğun rızası vardı’’ gibi cümlelerle tecavüzcülerin savunulması, tecavüz mağdurlarının tecavüzcüleriyle evlendirilme yasası çıkarılması ve bu duruma toplum çoğunluğunun sessiz kalması yitirilen değerlere örnektir.
İstanbul sözleşmesinden 2021 de çıkılmasından bu yana kadın cinayetlerini durduracağız platformunun açıkladığı rakamlara göre erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 1122, şüpheli ölüm sayısı 724 tür. Bu kadınların katillerinin duruşmalarda takım elbise giymesi kravat takması sebebiyle iyi halden ceza indirimi alması değer erozyonu değil midir?
Yanan ormanlarımızın birçoğunun yerine birkaç yıl sonra lüks otellerin yapılması öncelenen değerlerin göstergesidir. Ülkenin topluma yön verecek sanatçısının sporcusunun akademisyeninin gazetecisinin güçlüden yana tavır alması değer erozyonu değil midir? Fabrikaları kapatılarak, tarım desteklenmeyerek üretimden uzaklaşıp kara paraya yol açılması değer erozyonu değil midir?
6 şubat depreminde, afetlerde toplum yaralarını sarmak için kurulmuş Kızılay’ın depremzedelere para ile çadır ve yiyecek dağıtması değer erozyonu değil midir?
Depremde iki üç yıllık yeni binaların yıkılmasında imar ve ruhsat onaylayan belediyeden müteahhidine, projelendiren mühendisinden demir bağlayan işçisine tüm kademelerdeki denetimcilerine, kadar herkes sorumludur. Tıpkı yozlaşan çöken çürüyen toplumda hepimizin payı olduğu gibi. Yozlaşan, yani çürüyen, bozulan, iyi özelliklerini yitiren her şey artık işlevliğini yitirir. Daha kötüsü, işe yaramazlığın ötesinde, yozlaşma; kabalığın, bayağılığın, kötülüğün, verimsizliğin, geri kalmanın, acıların nedenidir.’’
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Çözüm önerilerini de ortaya koyan Kütükçüler, şunları kaydetti:
‘’Gelir dağılımında adaletin sağlanması, eğitime sağlık ve temel sosyal hizmetlere erişimin eşit ve kolay kılınması, siyasi reformlar; yolsuzlukla mücadele şeffaflık hukuku üstün kılma yargı bağımsızlığı düşünce ifade özgürlüğü bağımsız medya sivil toplum kuruluşlarının güçlü kılınması, katılımcılığın artması delege sisteminin kaldırılması, doğrudan demokrasi ve meclis kültürünün güçlendirilmeli. Toplumsal dayanışma teşvik edilmeli, dayanışma ve yardımlaşma kültürünü güçlendirmek için; sosyal sorumluluk projeleriyle gönüllük faaliyetleri ile toplumsal duyarlılık artırılmalı
Eğitim üretim için olmalıdır. Eğitim; bireyin kendini ve dünyayı keşfetmesine, kendini rahat ve doğru ifade edebilmesine, bütünün içinde kendini doğru tanımlamaya, okuma ve düşünmede tarafsız olmaya, bütünün yararına fayda sunmaya, ahlak ve etik değerleri yücelten prensiplere dayanmalıdır.
Gençlerin kadınların ve engellilerin toplumsal ekonomik ve siyasi yaşama etkin katılımı sağlanmalıdır.
Kültürel ve tarihi değerler korunmalı soyut ve somut kültürel mirasın korunması birlik duygusunu güçlendirir, toplumsal çürümenin önünde direnç oluşturur. Medyanın etik ve sorumlu kullanılması, uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalar uygulanmalı günü kurtarmak yerine toplumun temel sorunlarına kalıcı çözümler getirecek, gelecek nesillere sağlıklı bir toplum bırakacak sürdürülebilir politikalar geliştirilmeli.
Sonuç olarak ülkemiz ve tüm dünyada yaşanan yozlaşma, toplumsal faydadan, liyakatten, şeffaflıktan uzak, hukuk işletilmeyen, adil olmayan, denetim mekanizması işlemeyen temsili demokrasi hastalığıdır.
Hastalığın panzehri; katılımcı, paylaşımcı doğrudan demokrasi ve meclis kültürüdür.’’