Enes Kara’nın yalnızlık intiharı kadar sarsıcı olan, onun intiharından sonra da yapayalnız bırakılması oldu.
Hayattan umudu kesen, 20 yaşındaki bir gencin imdadına kim yetişebilir? Önce ailesi, ana babası değil mi?
Babayı gördünüz: Tarikatı zarar görmesin diye, oğlunu feda etti.
Arkadaşları? Yurttakilerden birisi bile kafasını çıkarıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor.
Üniversitesi, hocaları…? Kalabalık sınıflar, uzaktan eğitim, maskeli öğrenciler, duyarsız, mekanik bir eğitim sistemi yarattı.
Ya yerel yöneticiler, yetkililer, ülkeyi yönetenler, saraydakiler? Onlar, sorunun kaynağı zaten… O tarikatların içinden yetişip o koltuklara geldiler, tarikatları elleriyle besleyip büyüttüler, ikballerinin devamı için o tarikatların her dediğine boyun eğdiler, eğiyorlar.
Enes, bu çok katmanlı kuşatmanın içinde, bir başına esirdi. İçine itildiği uçurumun kenarında, onu kolundan tutup döndürebilecek bir tek şey vardı: Gelecek umudu… Bu karanlığın bir gün dağılabileceği inancı… “Bugün böyle, ama yarın değişir” ümidi…
Kim verebilir bu umudu? Başta ülkenin muhalefet partileri, öyle değil mi? Oysa ne gördük? Bu konuya girmeyi etik bulmayan ana muhalefet partisi lideri ile bu konuda bir numaralı suçlu durumunda olan iktidara işbirliği teklif eden ortağını…
Kılıçdaroğlu, son aylardaki çıkışlarıyla kazandığı artıları, Enes cinayetindeki sessizliği ile gölgeledi. O, bunu etik nedenlere bağlasa da birçokları bu sessizliği, seçime giderken tarikatlarla arayı bozmama çabası olarak yorumladı, ayıpladı. CHP lideri, bunu anlayıp telafi etmeye çalışsa da geç kaldı.
Muhalefetin görmesi gereken şu: Toplumsal öfke müthiş kabardı ve muhalefeti aştı. Gereken yerde, gereken tepkiyi vermediklerinde, o tepkiyi verenlerin sokağa çıkmasını da engelleyip “Sandığı bekleyin” dediklerinde, hem toplumu, hem Enes gibi gençleri tamamen hareketsiz ve umutsuz bırakıyorlar. Toplumsal tepki, yakında sadece iktidarı değil, muhalefeti de önüne katacak; göreceksiniz.