- Komünizm (Ortaklaşmacılık)
Latince commûnis “kamuya ait olan şey, ortak mülkiyet”, Latince mûnus “kamu hizmeti, imece”, Fransızca commune “ortak, halk meclisi, belediye, mülkü ortaklaşa kullanan topluluk”, Fransızca commune sözcüğünden türemiş olan communiste “mülkiyetin ortaklaşa kullanılmasını savunan” anlamlarına gelir.[1] Com ile aynı kökten gelen Arapça cem “topluluk, topla(n)ma”, cemaat “aynı işi yapanların veya ortak bir yanı olanların meydana getirdiği topluluk”, Farsça encümen[2] ise “toplantı, meclis, cemaat, cemiyet, komite, topluluk; bir kuruluşun belli bir konuyu incelemek, bir konu üzerinde çalışmak üzere oluşturulan kolu, alt kurul, komisyon” anlamlarına gelir.[3]
Sosyalizm ve kolektivizm aşamasının bir sonraki basamağı komünizmdir. Komünizm, hem üretim araçlarının hem de tüketim ürünlerinin ortaklığını savunan, bireysel zenginlikleri kaldırıp toplumsal bolluk, verimlilik ve topluca zenginliği ideal haline getiren ve enternasyonalist bir karakteri olan ekonomi-politik görüştür. Komünizm, kapitalizmin egemen olduğu yerlerde yönetici elit, zengin sınıf ve ayrıcalıklı kitleye karşı savaş açıp emekçileri örgütleyerek kapitalist düzenin yıkılmasına çalışır.[4]
İlk çekirdeği kolektivizm olan komünizm üretim araçları ile emek ürünlerinin kolektif mülkiyete ait olmasını savunur. Böylece ücretli emek ve piyasa (ekonomisi) ortadan kaldırılır. Marks, herkesin yeteneği neyse o alanda üretim yapması gerektiğini, kişinin ihtiyacı neyse ve ne kadarsa ihtiyacı oranında almasını, biriktirmekten uzaklaşmasını savunur ve bu anlayışı yaşamın ana ilkelerinden biri olarak ortaya koyar.[5]
İnsan gibi yaşamanın kolektivizmde olduğunu iddiâ eden komünizm, devlet ve sınıfların[6] kalkmasını şart koşar. Kendi kendini yöneten kömünlerin demokratik usullerle bir yönetim ortaya koyması komünizmin olmazsa olmazıdır. Günümüzde komünizm deyince Marks’ın felsefi görüşleri, tarih araştırmaları ve politik-ekonomi anlayışı temellerinde kurulmuş bilimsel sosyalizm kastedilir. Ancak bu tür komünizm, tüm komünistleri bağlayan bir yaklaşım değildir. Marks, başta Proudhon olmak üzere genelde Fransız anarşist ve sosyalistlerinden etkilenerek komünizm fikrini inşa ederken bin yılcı tarîkâtlar, Katharosçular,[7] Anabaptistler[8] mülkiyetin ortak olduğu bir Hıristiyanlık ideali olan common-wealth (ortak yarar) fikrinden hareketle dindaşlık temelli bir komünizm ortaya koyuyorlar.
Marks’a göre geleceğin komünist toplumu şimdiden bilinemez. Çünkü koşullar değiştikçe görüşler ve pratikler de değişir. Ancak Marks’ın da komünist toplum ütopyası vardır. Ona göre komünizm devrinde birinin birden çok uğraşı olacak. Sabah avlanan, öğlen balık tutan, akşam sığırların bakımını yapan ve akşam yemeğinden sonra eleştiri metinleri yazan birine dönüşerek birden fazla etkinliği olan insanların yaşadığı bir toplum düzeni olacaktır.[9]
İlk komünist örgütlenme 1847’de kurulan Komünistler Birliği’dir.[10] Komünist Manifesto bu birlik için Marks ve Engels birlikteliğinde yazıldı. Bu birlik Paris Komünü’nün de ateşleyicisi oldu. Uluslararası İşçi Birliği (I. Enternasyonal), 1864’te kuruldu ve Marks önderliğinde etkinlikler yaptı. Bu birlik Fransız ütopik sosyalistleri, anarşistler, İngiliz sendikacıları ve İtalyan cumhuriyetçileri gibi emek örgütlerinden oluşuyordu. Ancak Marks ile Bakunin arasındaki devrim ve taktik konusundaki şiddetli ayrışma üzerine anarşistler enternasyonalden çıkarıldı.[11] I. Enternasyonal 1876’da dağıldı. II. Enternasyonal, sosyalizm çalışmalarını dünya çapında sürdürmek amacıyla 1889’da kuruldu. I. Dünya Savaşı konusunda ortak bir anlayış sağlanamayınca da dağıldı. Bunun ardından 1917’de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik kanadı Ekim devriminde iktidâr olunca adını Komünist Parti olarak değiştirdi. Bu sırada Sovyetler Birliği Komünist Partisi önderliğinde III. Enternasyonal kuruldu. 1949’da Çin Komünist Partisi iktidâra geldi. 1980’de dünyanın üçte biri komünist teoriyi savunan devletlerden oluşuyordu.
Stalin’in “tek ülkede sosyalizm” modeline[12] karşı Stalinizm ve kapitalizm karşıtı bir içerikle Troçki tepki gösterdi ve Troçki önderliğinde tüm sınırların kaldırılıp dünyada komünizm kuruluncaya kadar sürekli devrim fikrinin yaygınlaştırılması idealiyle 1938’de IV. Enternasyonal kuruldu. Ancak Troçkist bir partinin iktidâra gelemeyişi nedeniyle Troçkizm model olamadı. Bunda Stalin’in sosyalist ülkelere ve dünya soluna baskısı da etkili olmuş olabilir.
Avrupa komünizmi devrimci mücadele yerine evrimci ve reformist dönüşümleri uygulayan ve SSCB’nin Komünist Partisi’ne bağlı olmayan komünist hareketleri anlatır. SSCB’nin 1991’de dağılması, Çin’in küresel kapitalizme diktatör devlet kapitalizmiyle katılması komünizmin uygulanması konusundaki bireysel çıkar ve yanlışların ideolojiyi etkisizleştirdiğini göstermiştir.[13] Tüm bu olaylar Bakunin’i pratikte haklı çıkarmış, ancak ilkelerden sapılarak komünizmi yanlış yollara götürenler de Marks’ı haklı çıkarmıştır. Uygulamadaki saptırmalara rağmen komünizm tüm zamanlarda egemenlerin kâbusu ve hayâleti, mazlûmların umudu ve düşü olmuştur.
Kur’ân’ın sosyal, komünal ve anarşist duruşu ile ana ilkelerinden habersiz olan; elçi Muhammed’in mülkiyet ilişkileri konusunda yeterli bilgisi olmayan; İslâm’ı sağcılık, kapitalizm, milliyetçilik, cemaatçilik ve tarîkâtçılık sanan pek çok insan komünizm, sosyalizm deyince din düşmanlığı, vatan ihâneti ve millet karşıtlığı kasdedildiğini düşünmektedir. Bu yaklaşım İslâm konusundaki cehâletin komünal ve sosyal ideolojiler konusunda da ortaya konulduğunu göstermektedir. Bir profesörün “Komünizm, devrime gitmeden önce dil ve düşünceyi bozarak kavram kargaşası oluşturur, din ve mülkiyet düşmanlığı yaparak kurumları yıpratır veya yıkar. Sahte dâhîleri, refâh düşkünlerini, diplomalı câhilleri, moda düşkünlerini, bedenini sergileme hastalığına tutulanları, kânun kaçaklarını, cinayet işleyenleri, sanal ve doğal olmayan mutsuzları, yoksulluk ve işsizliği tahrik eder, ortamı hazırlayınca da devrim yapar.”[14] sözleri yalanı kapitalistler adına söylemekten utanmadığını gösteriyor. İnsan, sallamanın hem de din adına bu kadar ölçüsüzlüğünü görünce hayret ediyor. Aynı profesörün “Komünizmin dünyada ideoloji olarak itibarı kalmamıştır. Halen sâdık yandaşları olmakla beraber iktidâr olması hayli şüphelidir.”[15] demesi Kur’ân’a düşman bir ideoloji olan sağcılığın akademiyi bile ne kadar bilimsel analizden, sağduyudan ve tarafsızıktan uzaklaştırdığını göstermektedir. Bu profesör ve benzerlerinin hükümleri İslâm’ı sağcı ideolojinin ayakçısı yapan ekiplerin ne kadar bilgiden uzak, gerçekten kopuk, Kur’ân’dan habersiz olmaları yanında onların Peygamber modelini incelemekten kaçan tipler olduğunu da ortaya koyar.[16]
- Kolhoz
Mülkiyeti devlete ait toprakların işletilmesinin ömür boyu köylülere verildiği sistemidir. 1917 devriminden sonra kuruldular ve NEP[17] döneminde yavaş yavaş geliştiler. 1928’te 18 bin kolhoz vardı. Bunlar 121 milyon köylünün sadece %0,7’sini kapsıyordu. 1929’da kolhozların % 60’ı TOZ,[18] % 31’i artel[19] ve %7’si komünlerden oluşuyordu. Toprakları işleyen köylülerin bir meclisi, yönetim kurulu (konsey) ve başkanı vardı. Tarım, ekipler halindeki işçi kollarıyla yürütülüyordu. Kolhozlar, Stalin Döneminde devletin koyduğu hedefi yakalayamadıkları gibi ürünlerin kârını da yeterli oranda paylaşamaz hale geldiler. Stalin tarafından başkanın atanması, meclis üyelerinin sıradan bir kooperatif üyesi konumuna getirilmesi ve tarım ürünlerini sanayiye aktaran bir aracı konumuna düşürülmesi nedeniyle fonksiyonunu kaybetti. Kolhozlar, tarım-kent projesinin hazırlayıcısıydı.[20] Ancak Stalin ekonomik devrimin gerçekleşmesi için bir yandan kollektifleştirme[21] çalışması yaptırıp öte yandan kulakları[22] kaldırırken sovhozları[23] da kolhozlara göre daha avantajlı duruma getirdiği için tarım-kent projesi plânı etkisiz kaldı.[24]
- TEVRAT’TA SOSYALİZM
- 1. Levililer
“Ekin biçtiğinizde tarlanın kenarlarını tamamen biçmeyeceksin, ekinden düşen başakları toplamayacaksın. Bağ bozumunu tamamen yapmayacaksın, bağın yere düşen meyvelerini toplamayacaksın, onları yokul ve gariplere bırakacaksın.[25] Çalmayacaksın, hile yapmayacaksın ve yalan söylemeyeceksin. Benim adıma yalan yemin ederek adımı kirletmeyeceksin.[26] Komşuna kötülük yapmayacaksın, komşunu soymayacaksın, çalıştırdığın kimsenin ücretini bekletmeden vereceksin, sağırı lanetlemeyeceksin, köre takoz olmayacaksın.[27] Haksız hüküm vermeyeceksin. Yoksul veya güçlünün hatırına göre davranmayaksın, komşuna adâletle hükmedeceksin.[28] Komşunu kendin gibi seveceksin.[29]” âyetleri en en temel insânî ilkeleri ortaya serer. Ekin ve üzümün biçilmeyen taraflarını yoksullara bırakma, çalmanın yasaklanması, herkese hak ettiği ücretin verilmesi ve âdil olma emirleri Tevrat’ın yoksulları gözeten çağrılarıdır. Ancak bu çağrılar, fakirliği kökten çözecek yöntemler değildir. Fakat herkesin zor geçindiği bir zamanda bu tavsiyeler bile değerlidir.
- 2. Tesniye
- 2. 1. “Garibi sevin, çünkü siz de Mısır’da gariptiniz.”[30] âyetinde geçen garip kelimesi önemlidir. Kendi türü arasında bir benzeri olmayan, uzakta kalan, sayısı az olan şeye; devenin hörgücü ile boynu arasınaki araya, madenler arasında ulaşılması en uzak maden altın olduğundan altına gârip; kuyuya sarkıtıldığı için kişiden uzaklaşan kovaya; meyve vermekten uzaklaşmış ağaca; Güneş’in ufuktan kaybolup uzaklaşmasına garbu denir.[31] “İslâm garip olarak başladı ve garip olarak devam edecek.”[32] hadîsindeki garip(lik) inanç ve değerleri için kişinin toplumu, kavmi ve tüm yakınlarından uzaklaşmasını kasteder. Ayrıca garip dediğimizde emek vermesine rağmen hak ettiği ücretten uzak tutulan, özgür doğduğu halde köle edilen; eğitim, nitelik ve donanım bakımından yeterli olmasına rağmen iş, aş ve eş bulma imkânı elinden alınan; sahipsiz olduğu için ulaşması gerektiği olanaklardan uzakla tutulan kimse kastedilir. Tevrat, İsrâil oğullarına “Geçmişinizi unutmayın, bir zamanlar siz de hak ettiklerinizden uzak tutuluyordunuz, köle yapılıyordunuz. Damdan düşmüştünüz, damdan düşenlerin halini anlayarak dayanışma içinde olun.” demektedir. 7.2. 2. “Ekinini biçtiğin ve tarlanda bir demet unuttuğunda onu almak için dönmeyeceksin. Kalanlar garip, öksüz ve dul kadının olacaktır. Zeytin topladığında kalanını toplamak için dönmeyeceksin. Kalanlar garip, öksüz ve dul kadının olacaktır. Bağını bozduğunda arkada kalanları toplamayacaksın. Kalanlar garip, öksüz ve dul kadının olacaktır. Bir zamanlar Mısır’da köle olduğunu hatırlayarak ekin, zeytin ve bağ konusunda söyleneni yapacaksın.”[33] âyetlerinde Levililerde olduğu gibi yoksullara pay ayırma ve onları gözetme emri verilir.
- 3. Süleyman’ın Meselleri
“Suçlunun servetine, sâlih için el konur.[34] Sâlih adam doyuncaya kadar yer, fakat kötüler hiç doymaz.”[35] âyetlerinde barışçı ile barış karşıtının karşılaştırması yapılır. “Barışçının midesi, barış karşıtının gözü aç.” demeye getirir Tevrat. Bu yaklaşım, toplumda barışın ancak doyacak kadar yemekten geçtiğini, doyduktan sonra elde kalanların başka açların hakkı olduğunu, egoist bir sosyo-ekonomik düzenden sakınılması gerektiğini belirtir.
- 4. İşaya
“Ellerinizi açtığınızda gözlerimi sizden çevireceğim, dualarınızı da dinlemeyeceğim. Çünkü elleriniz kanla dolu. Yıkanıp temizlenin; kötülükten vazgeçin. İyilik yapmayı öğrenin, adâleti öğrenin, ezilenlere doğru davranın, öksüz ve yetimin haklarını koruyun, dul kadının davasını takip edin.”[36] âyetleri eli kanlı, kötülük dostu, eşitlik düşmanı, ezen-ezilen çelişkisi doğuran, yetim hakkı yiyen ve tek başına kalmış sahipsiz kadının yalnızlık ve muhtaçlığından yararlanmak isteyen tiplere karşı Tanrı’nın ilgi göstermeyeceğini anlatır. Tanrı’nın ilgi duymadığı tipi üreten düzen “sermâyenin baş tacı edildiği, rekâbetin kutsandığı, ezmenin işin doğasında olduğu, ezilmenin kader kabul edildiği, zengin-yoksul ayrımının yaratılıştan geldiği, işverenin ekmek veren ve işçinin patron sayesinde ekmek yiyen sayıldığı” kapitalizmdir. Tanrı, bu âyetlerinde kapitalizme karşı kan dökülmeyen, iyilik yapan, eşitlikçi olan, ezilmeye karşı dik duran, sahipsiz kişilere destek çıkan bir ekonomi-politik üretilmesini istemektedir.
Dul kadının oğulları, eski çağlarda sultanların emrinde çalışan emekçi ameleler ve ustalardı. Onların tüm ilgi, yetenek ve emekleri saraylılar ile zenginlerin hizmetindeydi. Saraylar, köşkler, köprüler ve yollar sadece egemenlerin düzenlerini ayakta tutan çabalardı. Uygarlık, halklar için değil, hegemonik düzen sahiplerinin refahı içindi. Avrupa’yı saran komünizm hayaletinin korkularıyla yayılan ve sosyalizmin emekçi sınıfları örgütleyen çabalarıyla bir umuda dönüşen halkçılık ile eşit ve özgür bir dünya kurma ideali o güne kadar hiç gerçekleşmemiş biçimde tüm insanları kapsayacak içerikle yayıldı. Bundan sonra yeryüzündeki tüm dul kadınların oğulları ve kızları başka bir dünyanın kurulacağına iman ettiler.
devam edecek…
________________________________________________
[1] www.etimolojiturkce.com
[2] Encümen-i dâniş: İlim meclisi, bilim toplantısı, danışma meclisi, akademi.
[3] Kubbealtı Lugatı, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Cem/Cemaat/Encümen Maddeleri, 1. Cilt, 2. Baskı, İstanbul, 2006.
[4] Süleyman Hayri Bolay, Ortaklaşmacılık (Komünizm), Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, 9. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004.
[5] Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Kolektivizm, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.
[6] Köleler, yoksullar, orta direk, emekçiler, işçiler, marabalar, ameleler, ezilenler, yönetilenler, açlar, sömürülenler; ezenler, zenginler, ağalar, efendiler, patronlar, yönetenler, toklar, sömürenler.
[7] Katolik Kilisesi’ne karşı çıkmış bir Hıristiyan dinsel hareketi.
[8] Anabaptistler: Hıristiyanlık içinde radikal reform isteyen Hristiyan bir grup. Özellikle 16. yüzyıl Avrupası’ndaki Amişler, Hutteritler ve Mennonitler bu gruba girer. Anabaptistler yüzük takmayı, yemin etmeyi ve devlet memuru olmayı reddederler. Bu inançları yüzünden Avrupa’da hem Protestanlar hem de Katolikler tarafından dışlanmışlardır. Bazıları ABD’ye göç ederek Ohio, Pensilvanya gibi eyaletlere yerleşmişler. Bu göçmenlerin soyundan gelen bazı gruplar günümüzde de bu inançlarını devam ettirmektedir.
[9] Karl Marks, Friedrich Engels, Alman İdeolojsi, Çeviren: Emir Aktan, Alter Yayınları, 2013.
[10] 1852’de kalktı.
[11] Bakunin, anarşist felsefesi gereği devrimci süreçte devletin hemen kaldırılmamasını eleştiriyor ve devlet kaldıkça bir biçimde komünizme geçilemeyeceğini savunuyordu.
[12] Avrupa’da Rusya dışındaki ülkelerde devrim gerçekleştirilemeyince ve tüm komünistler yenilince (1917-1921) Sovyetler Birliği’nin kendi içine kapanarak ve dünyadan kendini soyutlayarak sosyalizmi kendi içinde geliştireceği iddiâsıdır. Troçkistlere göre bu düşünce Marksist sosyalizmden bir sapma olduğu gibi dünyadaki egemen ve emperyalist burjuva düzeninin yıkılması için gerçekleştirilmesi gereken dünya devrimine bir set çekmedir.
[13] Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Komünizm, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.
[14] Süleyman Hayri Bolay, Ortaklaşmacılık (Komünizm), Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, 9. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004.
[15] Süleyman Hayri Bolay, Ortaklaşmacılık (Komünizm), Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, 9. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004.
[16] Bkz. Namık Kaya, Paradigmanın İnşâsı, Flora Yayınları, İstanbul, 2021.
[17] Nep (Novaya Ekonomiçeskaya Politika): Henüz kurulmuş olan SSCB ekonomisini Çarlıktan alınan enkaz ve sürmekte olan iç savaşın neden olduğu ekonomik çöküşten kurtarmak amacıyla Lenin tarafından ortaya konan ekonomik politikadır. Stalin Döneminde bu model SSCB’nin bir geçiş politikası sayıldı ve bundan vazgeçildi.
[18] Toz (Tovariscesto po Obscestvenno Obrabotke Zemli): “Ortak Toprakları İşletme Kooperatifleri”nin kısaltılmış adı olan TOZ’larda ortak ekilen topraklar birleştirilir, gelirler ekilen arazinin büyüklüğüne göre paylaştırılır, iş hayvanları ile iş araçları kolektif yapının genelde ortak malı olmazdı.
[19] Artel: Rusya’da zanaat, zanaatkâr ve hafif sanayi işletmeleri için oluşturulmuş yarı resmi derneklerdi. Rusya Çarlığı, Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği’ndeki çeşitli kooperatif birlikleri ile kurumsal işletmelerden herhangi biriydi. Özellikle Rus serflerinin (toprakla birlikte alınıp satılan köle) kurtuluşundan 1950’lere kadar yaygındı. Artel üyeleri genellikle evden uzakta çalışır ve bir komün halinde yaşardı. Tamamlanan bir iş için yapılan ödeme, sözlü anlaşmalara göre ve genelde eşit paylarda dağıtılırdı. Arteller mevsimlik sanayi için oluşturulurdu; balıkçılık, avcılık, ürün hasadı, ağaç kesimi; yabani bitkiler, meyveler ve mantarların toplanması gibi mevsimlik olan işler için uygulanan bir imece yöntemlerinden biriydi. [Gordon, Manya (1918), Rusya’da Eğitim ve Özyönetim, Harper’s Monthly Magazine, 138: 270-279)] Artel sisteminde aile düzeni klasik yapısını korurken topraklar, iş araçları ve iş hayvanları ortak kullanılırdı. SSCB Döneminde1960-1980 aralığında artel terimi SSCB ekonomisinin devlet tarafından tamamen devletleştirilmesiyle aşamalı biçimde kaldırıldı. (Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Kolhozlar, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.)
[20] Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in de köy-kent projesi vardı.
[21] Kollektifleştirme: Stalin döneminde başlatılan ve çiftçilerin büyük bir çiftlik oluşturmak için hisselerini birleştirip elde edilen kârdan pay almak için birlikte çalışmasına dayanan tarım politikası.
[22] Kulak: SSCB’de köylüler yoksul köylüler olan bednyaklar, orta gelirli köylüler olan serednyaklar ve toprakları çoğu Rus köylüsünden fazla olan yüksek gelirli çiftçiler olan kulaklar ile toprak sahibi olmayan ve mevsimlik işlerde çalışan batraklardan oluşuyordu. (Robert Conquest (1986) The Harvest of Sorrow: Soviet Collectivization and the Terror-Famine. Oxford University Press. 0-19-505180-7.) “Yumruk, yumruğu sıkı kişi” anlamına gelen kulak, ilk defa 1906’daki Stolipin reformu ile zenginleşen bağımsız çiftçiler için kullanıldı. SSCB’nin ilk dönemlerinde zengin köylüler için kullanıldı. İlk başta en az 3,2 hektarlık toprağı mülkiyetinde bulunduran köylüler için kullanılmıştı. 1918’de Moskova’dan gönderilen birliklere tahıl vermemek için direnen tüm köylüleri kapsadı. Stalin tarafından 1930’da kulaklığı kaldırmak için zorlu ve kanlı bir politika uygulandı ve bu sınıf tamamen kaldırıldı.
[23] Sovhoz: SSCB’nin kolektif tarım işletmeleridir. Verimli büyük arazilerin bölünmesini engellemek için 1918’de kurulmuştur. Önceleri yerel sovyetlere bağlıydı. II. Dünya Savaşı’ndan itibaren kolhozlara karşı güçlendirilir. 1962’den itibaren cumhuriyetlerin tarım bakanlıklarına bağlandılar. Her sovhozun yönetim, uzman heyeti, uzmanlar ve çalışanları temsil eden meclis, üretim atölyeleri ve örgütlü ekiplerden oluşur. Ücret ve primler işçi niteliği ve ürün verimine göre belirlenir. Çalışanlar, iş değiştirmekte özgürdür. Kolhoz üyelerinden farklı olarak toprak ve hayvan mülkiyet hakkı tanınır. (Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Sovhoz, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.)
[24] Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Kolhozlar, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.
[25] Tevrat, Levililer 19: 9.
[26] Tevrat, Levililer 19: 11.
[27] Tevrat, Levililer 19: 13.
[28] Tevrat, Levililer 19: 15.
[29] Tevrat, Levililer 19: 18.
[30] Tevrat, Tesniye 10: 19.
[31] Râğıp el-İsfehânî, el-Müfredât, Ğ-R-B Maddesi, Çeviren ve Notlandıran: Yusuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul, 2007.
[32] Ahmed bin Hanbel, 1/398.
[33] Tevrat, Tesniye 24: 19-22.
[34] Tevrat, Süleymanın Meselleri, 14: 22.
[35] Tevrat, Süleymanın Meselleri, 14: 25.
[36] Tevrat, İşaya, 1: 15-17.