Bu yazı dizisininin doğru anlaşılabilmesi için yakın tarihteki sosyalist deneyim ve bazı kavramlar tarihsel içerikleriyle en özet biçimde ortaya konulmalıydı. Çünkü sol literatürün Latince, Fransızca ve Almanca kökenli olması; Arapçadan türememesi nedeniyle muhâfazakâr dindârlar İslâm ile sol arasında bir bağ kurma konusunda zorlanıyor veya hemen bir cephe oluşturup tanımadığı ve emperyalist propagandaların etkisiyle tanıdığı bir ideolojiye taş fırlatıyor. Türkiye’nin muhâfazakârları içinde olup da entelektüel emeğe değer verenler varsa bu yazı dizisinin gelecek tüm makalelerini enine boyuna incelemeli ve hükmünü sonra vermelidir.
- Sovyet
Rusçada so, “birlikte, bir arada”; vyet “düşünme, konuşma, düşünerek konuşma” kelimelerinden oluşur. “Birlikte düşünme, bir arada konuşma, birlikte ve düşünerek konuşma” temel anlamlarına gelen sovyet “şûrâ, konsey, danışma meclisi, müzâkere”[1] anlamları yanında “heyet, meclis”[2] anlamlarına da gelir. Rusya’da çok önceden beri mir denilen işçi ve köylü meclisleri vardı. Çünkü Rusya’da köylülerin sorunlarını çözdüğü özyönetim[3] meclisleri bulunuyordu. Ancak bildiğimiz sovyet, 1905 devriminden[4] sonra sanayi işçileri ile köylülerin kendi sorunlarını çözmek için kurdukları “danışma, dayanışma, ortak karar alma meclisleri”dir. 1917 Ekim devriminden sonra Petrograd Sovyeti[5] önderliğinde SSCB’de çok yaygın bir sovyet ağı kuruldu ve sovyetler arasında federal[6] ilişkiler oluşturuldu. Bu yapılanma anarşistler ile Bolşeviklere[7] göre komünist toplumun temelini oluşturur. Çünkü sovyet, yerel sorunları yerel konumda doğrudan demokrasi[8] yolu ve federal kurumlar aracılığıyla çözen merkez(ler)dir.
1917 Ekim devrimi daha önce oluşturulmuş sovyetlerin başarısıdır. Lenin, sovyetlerin özerkliğini[9] korumak için gerekli özeni gösterdi Ancak Stalin iktidarını merkezîleştirmek, olası iç savaşta oluşacak güç merkezlerini yok etmek, karşı devrim olasılığını bitirmek, kendi iktidârını sağlama almak için kendi kontrolündeki Yüksek Sovyeti güçlendirirken ülke çapındaki tüm özerk nitelikli yerel sovyetleri zayıflattı ve etkisizleştirdi.[10] Böylece adı Sovyetler Birliği olmasına rağmen statükocu, sovyet hiyerarşisi ve mekanizmasına ihanet eden, komünal ve kolektif düzenin tarihsel olgunlaşma sürecini durduran ve demir yumrukla yönetilen bir sisteme geçildi. Troçki’nin öze dönüşçü, ilkelere bağılı, devrimin ruhunu dinamik tutan ve sürekli devrim düşüncesini yok ettirmeyen itirazları bu nedenle çok önemliydi. Fakat Stalin Sultan Galiyev’e[11] de gösterdiği zulmü Troçki’ye de uygulamaya kalktı. Sovyet devriminin ruhu Stalinle birlikte devlet statükosunun yumrukları altında ezildi. 1991’de yıkılan rejim, gerçek bir sovyet sosyalist düzeni değildi; sosyalizmden izler taşıyan ve sovyet görünümü olan antidemokratik Stalinci düzenin tarihe vedâ etmesiydi. SSCB’nin yıkılması sosyalizm, komünizm ve anarşizm düşüncelerinin silinmesi anlamı taşımaz. Günümüzde Suudî Arabistan ve İran İslam Cumhuriyeti’nin varlığı, tarihte saray ve saltanatların egemenliği ve halîfe-sultanların zulümleri İslâm’ın politik, ekonomik ve sosyal ilkelerini ne kadar temsil etmezse SSCB de o kadar sosyalizm ve komünizmi temsil etmez. Emevî’den Osmanlıya kadar tüm saltanatçı-hilafetçi düzenler İslâm’ın ekonomi-politiğine ne kadar ihânet etmişlerse Çin, Lenin sonrası SSCB ve Kuzey Kore gibi ülkeler de sosyalizme ihanet etmişlerdir.
- Komün
Herhangi ortak bir amaç için bir araya gelmiş; mülkiyet, görev ve sorumlulukta ortak olmuş küçük topluluktur. Birlikte üreten ve ürünleri ihtiyacı kadar kullanan küçük topluluktur. Komün içinde çok güçlü bir yardımlaşma ve dayanışma vardır. Kaynakları paylaşmanın pratik sonuçları hemen görülür. Açlar, yoksullar, hastalar, bakıma muhtaç olanlar, eğitimsizler, yol iz bilmeyenler dayanışmayla çözüme kavuşturulur. Siyasal eleştiri ve politik dönüşümlere açık olması yanında üyeleri birbirinden farklı örgütlenme biçimleri ortaya koyabilir. Politik, dini, ekonomik karakterli komünler vardır. Örneğin manastırlar, sendikalar, dernekler, vakıflar, aşevleri, tarîkât ve cemaatler ile çevreciler, antikapitalistler, otonomcular[12] gibi pek çok örgüt günümüzün komün karakterli yapılarıdır.[13]
- Kolektivizm (Ortaklaşacılık)
Bireye değil topluma öncelik verme anlamına gelir. Ortak faydayı dikkate alma ve özel mülkiyeti ortak mülkiyete dönüştürme fikridir. SSCB’nin[14] oluşmasında ilk komünler olan sovyet biçimlenmeleri kolektif yapılardı. Bu yapıda bireysel özgürlükler oldukça serbesttir. Çünkü hiç kimse yaşamak için bir patrona bağımlı olmadığı gibi topluluğun eşit bir üyesidir. Bireyin görev ve sorumlulukları olduğu gibi hak, güvence ve özgürlükte eşitliği de vardır. Kimse kimsenin kölesi, çalışanı, marabası, işçisi değildir, herkes birbirinin ortağıdır. Rusya’da zengin çiftlik sahipleri arazilerinin kolektifleşmesine karşı çıktılar. Bunun üzerine Stalin döneminde toprak ağalarının (kulaklar) elinden toprakları zorla alınıp kolektifleştirildi.
“Mülkiyet hırsızlıktır.” sözünün mucidi anarşist Proudhon, özel mülkiyetin hemen kaldırılmamasını ve toplumun kolektifler biçiminde kendi kendini yönetmesi gerektiğini savunur. Bakunin, özel mülkiyetin kaldırılmasını, ancak emekçiler arasında çalışma başarısına göre çeşitli ödüller verilmesi gerektiğini düşünür. Kropotkin ise Marks gibi bu tür şeylere gerek olmadan komünal kolektivizmin[15] her şeye yeteceğini savunur. Anarşistler, kolektif yapılanmada bireysel özgürlüğün korunabilmesi için demokratik delegasyon[16] meclislerinden oluşan federatif yapıların olması gerektiğini savunurlar. Ancak bunun pratikte ne kadar yarar getireceği oldukça tartışmalıdır.
Kolektivizm, özünde tüm üretim araçlarının toplum yararına kullanılması ve toplum tarafından ortaklaşa işletilmesi gerektiğini savunan sosyo-ekonomik sistemdir. Kapitalizmin özel sermaye ve bireysel zenginler üretmesine tepki olarak ortaya çıkmış olup tüm halkın üretime katılmasını ve üretimin tüm halka ait olmasını savunan anlayıştır. Devlete üretim araçlarına el koyma ve organizasyon görevi vermesiyle devrimci bir eylemi gerektirdiğinden komünizmin ilk aşamasıdır.[17]
- Sosyalizm
Sosyalizm, Fransız devriminin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ideali ile kapitalizmin emeği sömüren sanayileşme biçimine gösterilen tepkinin sentezi, sömüren sınıfların kaldırılması çabası, işbirliği ve dayanışmayı içeren ortak mülkiyet düzenini kurma idealidir. Sosyalizm, bu idealin gerçekleşmesi için bir devrim programı takip etmeyi gerekli görür. Dindâr sosyalistler için sosyalizmin Tevrat, İncil ve Kur’an dayanakları varken Marksist sosyalistler için diyalektik materyalizm[18] dinsel referanslara gerek duymayacak kadar kendine yeter bir ideolojidir.[19]
Sosyalizm, elit bir azınlığın yararı yerine herkesin faydasına olacak bir üretim biçimini örgütleme, üretim araçlarının mülkiyetinin topluma ait olmasıdır. Bu amaçla yerel komün mülkiyetlerinden kolektif devlet mülkiyetine kadar tüm üretim araçlarının ortak mülkiyet haline getirilmesi sosyalist bir tavırdır. Sosyalizmde bireyler küçük emekle genel üretimden büyük pay alır ve zenginleşme toplumsallaşır. Zenginliğin kişi, şirket, âile, kabîle, ağa, aşiret, cemaat, tarîkât, bölge, mahalle, dernek, vakıf, şehir ve sokak hegemonyasından kurtarılıp emekçi tüm halka paylaştırılması piyasa ekonomisi[20] modeliyle ayakta duran kapitalizmin en korktuğu sonuçtur. Bu nedenle sosyalizm, kapitalistler için en tehlikeli ideolojidir. Sosyalizm temelde bireysel zenginleşme yerine kolektif dayanışma, rekâbet yerine işbirliği, işverenler ve yönetici elitler yerine mülkiyetin ortak üretim, birlikte kullanım ve beraber yönetimi ilkeleri demektir.
Sosyalizm,[21] emek gücünün bireysel zenginler üretmek yerine toplumsal zenginlik doğurması,[22] sanayileşmeyi kapitalistleşmeden sağlama ve komünist toplumun ilk evresini[23] oluşturmadır. Durkheim’e göre sosyalizm adâlete duyulan özlem veya eşitlik için örgütçü işlev ortaya koymadır. Kautsky’e göre sosyalizm, üretimin kolektif örgütlenmesi, üretici güçlerin toplumsallaşmasını kooperatif veya devlet eliyle garantiye almasıyla iş gücünün kamusal nitelik kazanmasına imkân verecek ekonomik örgütlenme biçimidir.[24] Sosyalizm, emekçiler ile artı değere[25] el koyanlar arasındaki çelişkiye ilk itiraz aşamasıdır.[26]
Sosyalizmi toplum ve devlet düzenine dönüştürmek isteyen dini veya laik karakterli sosyalist bir hareket emekçi sınıfın öncülüğünde bir programla eşitlik, adâlet ve özgürlük devrimine giden yolu açar; burjuva düzeninin politik ve ideolojik kalelerini yıkar, sömürü sisteminin sosyal ve ekonomik işleyişine başkaldırır, üretim araçları[27] üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması için çabalar, halkların/insanlığın kardeşliğini dil, din, mezhep, kavmiyet üzerinden parçalayan faşist ideolojilere karşı mücadele eder; bilimsel düşünceyi dogmatik[28] bakışa tercih eder,[29] emekçilerin dini değerlerini kullanarak halkları sömürenlere karşı dinin kullanılmasını engeller, tüm mücadelenin aslında ezen-ezilen arasındaki sınıfsal çatışma olduğunun bilincini insanlara kazandırır, sadece örgütlü mücadeleyle antidemokratik uygulamaların yok edileceğini gösterir ve ezilen halkların birlikteliğinden aydınlık günlere ulaşılabileceğini fiilen göstermeye çabalar.[30]
Marks ve Engels, kapitalizmin çalışma biçimini ve sosyalizmin hangi tarihsel ve ekonomik koşularda bir devrimle gerçekleşebileceği konusunda bilimsel çerçevede kafa yordular. Kimileri ise Marks gibi koşulların olgunlaşmasıyla gerçekleşecek bir devrim yerine sosyalist ilkelerin kurulu düzen içinde hayata geçirilmesiyle sosyalist düzenin kurulabileceğini savunur. Fakat böyle düşünenler kapitalizmin egemenliği dışında kalan boş bir alanın kalmadığını ve kapitalizmin kolektif ekonomik ilişkilere izin vermeyeceğini gözden kaçırıyor, Marks’ın neden illâ da devrim dediğini pek fark etmiyorlar.
Troçkistler, sosyalizmin enternasyonal[31] karakterine çok önem verir. Çünkü onlar emekçileri bölen ve ulus devlet[32] zenginlerine kendi halklarını köle eden ulusalcı yönetimlerin yıkılması gerektiğini savunurlar. Tüm sosyalist ekoller arasındaki asıl fark taktik sorunudur, teori değildir. Örneğin Marks’a göre işçi sınıfı devletin tüm organlarına sahip olacak, böylece tüm devlet mülkiyetinin sahibi olan işçi/emekçi sınıfı komünizm süreci geliştikçe klasik devlet kurumlarını gereksiz hale getirecek ve demokratik komünal meclislerin federal ağlarıyla toplum kendi kendini yönetecek. Fabianlar[33] demokratik devletler içinde bir sürece bağlı olarak sosyalizmin kurulabileceğini düşünürler. Sosyal demokratlar ise devletin piyasayı denetlemesi ve halkın güvencesi olması gerektiğini, ana sektörlerin devletleştirilmesini, devletin özel servet birikimine sınır getirme amacıyla vergi düzenlemesi yapmasını, temsîlî demokrasi[34] ile kamucu mülkiyetin birlikte yer alması gerektiğini savunurlar. Sosyalistlere göre Çin modeli her ne kadar sosyalizm/komünizm adına bir model olarak doğmuşsa da baskıcı devlet modeline dönüşen Çin’e özgü kapitalist bir sistemdir, asla sosyalizm/komünizm değildir.[35]
devam edecek…
_________________________________________________
[1] Komisyon, Türkçe Sözlük, Sovyet, TDK Yayınları, 10. Baskı, Ankara, 2005.
[2] Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Sovyet, 8. Baskı, Rehber Yayınları, Ankara, 1990.
[3] Öz-yönetim: Kendi kendini yönetme (biçimi).
[4] 1905 Devrimi:
[5] Petrograd: Saint Petersburg şehrine I. Dünya Savaşı sırasında verilen isim olup Lenin’in ölümünden 5 gün sonra 26 Ocak 1924’te ismi Lenin’e adanarak Leningrad olarak değiştirilmiştir. Boris Yeltsin tarafından 1991’de şehrin adı yeniden Saint Petersburg yapılmıştır.
[6] Federal: Kendi içinde özerk, ancak dış işlerinde hep birlikte hareket eden.
[7] Bolşevik: Çoğunluk. Lenin’in siyasal düşüncelerini benimseyen kimse. 1903 yılında düzenlenen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin II. Kongresi’nde Lenin ve Martov arasında yeni kurulmakta olan partinin üyelik tanımı üzerine başlayan görüş ayrılığı sonucu yaşanan ayrışmada Lenin yanlısı olan grup. Martov taraftarlarına azınlık anlamına gelen Menşevik denildi.
[8] Doğrudan demokrasi: Halkın halk tarafından yönetilmesidir. Siyasi, sosyal, ekonomik, askerî, tarımsal, eğitimsel ve sağlığa dair kararların çoğunluk esasına göre doğrudan doğruya köy, mahalle ve şehir halkı tarafından belirlenmesidir. İdeal demokrasi olduğu gibi ideal bir yerinden yönetim modelidir.
[9] Öz-erk: Kendi kendini özgürce yöneten, bir üst organa bağlı olmakla birlikte ayrı bir yasası olup kendi kendini yönetme yetkisi olan.
[10] Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Sovyetler, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.
[11] Mir Said Sultan Galiyev (1892-1940): Sovyetler Birliği’nin Lenin, Stalin, Troçki ile birlikte dört büyük kurucu liderindendir. Orta Asya’daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş olan Tatar lider ve düşünce adamıdır.
[12] Otonomculuk: Kendi kuralını kendinin belirlemesini savunmak, kendi kendini yönetme, özerklik.
[13] Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Komün, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.
[14] Şûrâcı-Toplumcu Cumhuriyetler Birliği
[15] Komünal kolektivizm: Komüncü kolektiflik. Birlikte üretip ihtiyacı kadar tüketen bir yapının özel mülkiyet karşıtı düzeni.
[16] Demokratik delegasyon: Yürütmenin yasama ve yargıya göre daha baskın olduğu arızalı demokrasi biçimi. Yürütme organının meclis ve yargının denetim gücünü zayıflatıp hesap verilebilirliği kaldıran sakat demokrasi anlayışıdır. Latin Amerika ülkelerindeki demokratik uygulamayı anlatmak için üretilmiş bir kavramdır.
[17] Süleyman Hayri Bolay, Ortaklaşacılık (Kolektivizm), Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, 9. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004.
[18] Diyalektik materyalizm: Doğa ve tarihte belirleyici olan şeylerin kendi içlerindeki karşıtlık yoluyla oluştuğunu ve bütün olayların bu ilişkiler çerçevesinde açıklanması gerektiğini savunan felsefî görüş. “Toplumlar çıkarları birbirine ters sınıflara bölünmüştür, toplumsal değişim ve dönüşümü yaratan şey bu zıt sınıflar arasında yaşanan çatışmalardır.” temelli yorumlama biçimidir. Hâlbuki Kur’an’daki mustazaf-müstekbir çelişkisi proleter-burjuva çatışmasının Arapçasından başka bir şey değildir. Melek-şeytan, sevap-günah, hayır-şer gibi kavramlar dinlerin içindeki diyalektik temelli sözcüklerdir.
[19] Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Sosyalizm, Ekin Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1997.
[20] Piyasa ekonomisi: Yatırım, üretim ve dağıtım ile ilgili kararların arz ve talebe dayalı olduğu, mal ve hizmet fiyatlarının serbest fiyat sistemi içinde belirlendiği ekonomik model. Bu modelde mal sahipleri, stokçular, üretim araçlarının sahipleri, parayı kontrol edenler, bankalar ve sermaye sahipleri gerçek zenginliğe ulaşırken bahçesi, tarlası veya patronun iş yerinde çalışan emekçi çoğunluk zenginlerin ekonomik tespitlerine göre yaşamak zorunda kalır. Bu sistemde politikacılar ve ekonomistler zenginlerin emrinde birer görünmez ortaktır.
[21] Marks, sosyalizmi bir yandan proleter mücadele hareketlerini öte yandan kapitalizmi gerici bakış açısıyla eleştiren bir doktrin kabul ettiğinden sosyalizm yerine komünizm kelimesini terih eder. Çünkü komünizm egemen düzeni yıkmayı öncelik olarak belirler. Marks, sosyalizmin kapitalizmden çıkışı genelde evrimci yöntemle çözme fikrini onaylamaz.
[22] Yoksulluktan hep birlikte kurtulup hep birlikte zenginleşeceğiz; ya hepimizde olacak ya da hiçbirimizde olmayacak; birimiz gülerken diğerleri ağlamayacak. Ağlama ve gülme toplumun tüm bireyleri arasında ortaklaşa gerçekleşecek. Ya aynı anda gülenler ya da aynı anda ağlayanlar olacağız. Birinin eli yağda balda ötekinin eli kirde pasta olmayacak. Herkes çalışıp üretecek, herkes ihtiyacı neyse ve ne kadarsa onu biriktirmeden kullanacak. İnsanlar zenginlikte eşitlenecek ve yoksulluk yok edilecek; işsizlik, çâresizilik, kimsesizlik, bakımsızlık asla olmayacak. (NK.)
[23] Kapitalizmin sosyo-ekonomik ortamından bir tepki olarak ortaya çıktığı için komünizmin ilk evresidir.
[24] Kautsky’nin bu tanımına rağmen pratikte burjuva (kapitalist) devleti varlığını sürdürdüğü için ürünün sahibi devlet oluyor ve sömürü sadece el değiştirmiş oluyordu. Lenin ise Kautsky’nin tanımlamasının gerçekleşmesi için hem devlet kapitalizminin tamamen tasfiye edilmesini hem de devlet ve fabrikaya sahip olan üreticilerin birliğinin kuvvetlendirilmesi ile ekonomi ve politikanın emekçi denetimine verilerek ticaret ile siyasetin birleştirilmesini çözüm yolu olarak belirledi. Lenin’e göre burjuva demokrasisi yerine sonuna kadar yararlı biçimde götürülen demokrasi gerçek bir sosyalizmin kabul edebileceği demokrasidir. Fakat Lenin sonrası ve özellikle Stalin dönemi SSCB’si Troçkistlere göre kapitalist olmasa da henüz sosyalist olmayan yozlaşmış bir işçi devleti olmuş ve sosyalizme ihanet etmiştir.
[25] Artı(k) Değer: İhtiyaçtan fazla olan ürün/üretim. Gerekli/zorunlu olandan daha fazla yapılan üretim, başkaları tarafından el konulmak üzere emek gücünün gerekli ve zorunlu ürünün dışında fazla üretim yapması. İşçinin emeğinden çalınan ürün payı.
[26] Gérard Bensussan, Georges Labica, Maksizm Sözlüğü, Sosyalizm, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul, 2016.
[27] Tarla, fabrika, orman, su kaynakları, madenler yanında okullar, yollar, köprüler, hastaneler, uçaklar, trenler, otobüsler, iletişim imkânları, imar ve iskân, araştırma merkezleri, dış savunma ve iç güvenlik birimleri gibi.
[28] Dogma: Katı öğreti, her türlü eleştiri ve araştırma konusu olmaktan uzak tutularak kabul ettirilmeye çalışılan görüş, nas(s).
[29] 15 Eylül 2008’de İngiltere Kilisesi (The Church of England), Türlerin Kökeni kitabını yayımlayarak 149 yıl sonra Charles Darwin’den özür diledi.
[30] TKP’nin Sesi dergisi, Şimdi Sosyalizm Zamanı, 4. Sayı, Eylül-2021.
[31] Enternasyon(al): Halklar arası, uluslar arası, milletler arası. Enternasyonalizm yeryüzünün tüm emekçilerinin haklarını din, dil, soy, mezhep, ülke, politik duruş fark etmeksizin savunma, koruma ve emek birliği için birleştirme idealidir.
[32] Ulus: Kağan ailesinin her bir üyesine verilen ülke payı (Zamanla bu alanda yaşayan tüm insanları kastetmiştir.). Aralarında dil, tarih, gelenek ve görenek birliği/yakınlığı olan insanların oluşturduğu topluluk. Ulus, ülkedeki tüm kültürel çeşitliliği tek bir ideal etrafında birleştirip bir üst kimlik inşa ettiğinde başarılı bir kompozisyon olur. Ancak ulus, ülkedeki kimliklerden birinin diğerlerine egemen olmasına ve diğer kimliklerin egemen kimlik karşısında asimile edilmesine neden olursa ulus düzeni batar. Troçkistlerin de belirttiği gibi ulus devletlerin büyük çoğunluğu bu karaktedeki ırkçı yönetim modelleridir.
[33] Fabian Derneği (Fabian Society): Devrimci yöntemler yerine evrimci ve reformcu metotlarla sosyalizm ilkelerini yaşama geçirmeye çalışan İngiliz sosyalist hareketi.
[34] Temsîlî demokrasi: Devletin doğrudan halk tarafından değil de halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilmesi.
[35] Martin Parker, Valérie Fournier, Patrick Reedy, Alternatifler Sözlüğü, Sosyalizm, NTV Yayınları, İstanbul, 2010.