Sevgili dostlar,
Beyaz Saray’ı kuşatan göstericilerin biber gazı ve dayakla uzaklaştırılmasının ardından Başkan Trump’ın imparator edasıyla sarayından çıkıp koruma ordusu altında Aziz John Kilisesi’ne yürüyüşü ve kilise kapısında elde İncil’le poz verişi ne kadar sembolikti.
Gece Amerikan televizyonlarını izledim. Çoğu yorumcu, Trump’ın bir Başkan olarak halkı birleştirmek yerine hepten bölmeye dönük politikasını, bunun için dini kullanmasını ve askeri göreve çağırmasını eleştiriyordu. Dün #ÖzgürüzRadyo’da Onur Öncü’ye Washington’dan bağlanan İlhan Tanır da Trump’ın konuşmasındaki kimi tarihsel kodları deşifre etti. Tanır’a göre “Talana ateşle karşılık veririz” sözü, 1967’de ırkçılığıyla tanınan bir Amerikan polis şefinin siyahlara karşı kullandığı bir slogandı. Bu, Amerika’nın toplumsal genetiğine işlemiş ırkçılığın, başkanlık ofisine kadar tırmandığının kanıtıydı. Trump’ın “hukuk ve nizam” vurgusu ise, 1930’ların faşist devletlerine atıftı. Nitekim sosyal medyada hemen Hitler’in elde İncil’le fotoğrafı paylaşıldı; ardından Erdoğan’ın elde Kur’anla yaptığı mitingler hatırlatıldı.
Despotik liderlerin, baş edemedikleri siyasal krizler ya da kontrol edemedikleri toplumsal tepkiler karşısında sığındıkları iki barınak var:
Kutsal kitap ve cop…
Siyasallaşmış din ve militer baskı, tarih boyunca otokratların manivelası, ezilenlerin belalısı oldu. Kilise, cami ve ordu, hep gerçek sorunları gizlemekte, kitleleri manipüle etmekte kullanıldı.
14. yüzyılda veba salgınıyla baş edemeyen hükümdarlar, Kilise aracılığıyla bunun “Tanrı’nın, günahkârları cezalandırmak için seçtiği bir ceza yöntemi” olduğuna inandırdı kitleleri… 700 yıl sonra bugün Trump ve Erdoğan da bir başka salgında kendi beceriksizliklerini “mukadderat”la açıklıyorlar. Bunun yetmediği yerde de polisi, isyan edenlerin gırtlağına bindiriyor, askeri birlikleri göreve çağırıyorlar.
Bir elde cop, diğerinde kutsal kitapla yönetmek hala siyaseten işe yarasa da, ne veba ile baş etmeye, ne isyanları bitirmeye yetiyor.
Yine öyle olacak. Besbelli.