Sadece AKP ve yandaş basını değil, birkaç ay önce BDP’ye daha “ılımlı” bakan, hatta BDP’ye karşı girişimlere karşı duruyor görünen liberal çevreler bile; olup bitenden sanki BDP sorumluymuş gibi, “hesap soran” bir üslup ve “Size hakkımız haram olsun!” diyen bir içerikle yazıp çiziyorlar. Örneğin onlara göre, “Anayasa değişikliği paketi”nin 8. Maddesi’nin düşmesinin sorumlusu BDP’dir! Ve AKP propagandası gibi bu yazar-çizer takımına göre de “PKK içindeki Ergenekon”; hem BDP’yi AKP’ye karşı bir mevziye itiyor, hem de çatışmaları yoğunlaştırarak Türkiye kamuoyunu provoke ediyor! Daha da ötesi; AKP propagandası ve yandaş basının AKP’ye ve politikalarına her karşı çıkışı, bir biçimde Ergenekon’a bağlarken Kürt cenahında hoşuna gitmeyen her şeyi de Ergenekon’un PKK içindeki uzantısına bağlıyor. Öyle ki; artık BDP’ye karşı, “PKK içindeki Ergenekon’la bağını kes!” diyen bir söyle kullanılıyor.
Böylece bir yıl önce büyük bir tantanayla ilan edilen ama bugün açmaza girdiği herkes tarafından kabul edilen “Kürt açılımı”nın yürümemesine neden bulunmuş oluyor. Bu kafa karışıklığı araştırma girişimleri ancak günü kurtarabilir. Çünkü mızrak çuvala sığmayacak kadar büyük!
Bunun hükümet de farkında ve onu için de bir yandan BDP’yi politik bakımdan kıskaca almaya çalışırken öte yandan içerden askeri operasyonlara hız veriyor. Ancak AKP Hükümeti biliyor ki; Kandil’deki kuşatma sonuçlanmadan Kürt direnişini kırmak olanaklı değil. Bu yüzden de; bir yandan ABD-Irak-Türkiye arasındaki “üçlü görüşmeler”le Kandil’in kuşatılması sürdürülürken, bu kuşatmaya yeni bir “halka” daha eklenmektedir. Bu da İran-Suriye-Türkiye, “yeni bir üçlü” olarak, bölgedeki gelişmelerde taraf olacaklarını, bir tür ittifak biçiminde ilan etmişlerdir. Bu görüşmelerin İran’da beş PEJAK militanının idamının hemen arkasından gerçekleştirilmesi ise, bu ittifakın “merkezi sorunu”nun bölgedeki Kürt sorunu olduğuna da işaret etmektedir.
Son birkaç gündür İstanbul’da Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun üç koldan yürüttükleri toplantılardaki gündem dikkate alındığında; İran-Türkiye-Suriye “üçlü görüşmeleri”nde PKK’ye karşı mücadelenin özel bir yer tutuğu görülmektedir. Bu üçlünün Irak Hükümeti nezdinde girişimlerle bir yandan da Türkiye-Irak-ABD arasındaki üçlü görüşmelerle bağlantı içinde olacakları anlaşılmaktadır. Bunu, dün basında röportajları çıkan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad; görüşmelerinin merkezinde Kürt sorunu olduğu, Irak’ın daha inisiyatifli olması gerektiği, Kuzey Irak’ta bazı grupların ve İsrail’in PKK’ye destek vermeye devam ettiklerine kadar açıkça söylemektedir.
Bu iç ve dış gelişmeler ışığında bakıldığında; Türkiye’nin içeride operasyonlara yoğunlaştırılacağını hemen söyleyebiliriz. Dahası içeride de BDP’ye yönelik Ergenekonculuk, Ergenekoncularla bağlantılı tutum aldığı suçlamaları yanı sıra; “açılıma destek vermemekle” suçlanacağı şimdiden bellidir. Ancak AKP Hükümeti ve askeri güçler şunu da bilmektedir ki; Kandil’e boyun eğdirmeden ve oradan dolayısıyla İmralı’dan “açılımı yeterli bulma” tutumu çıkarılmadan bütün operasyonlar ve BDP üstündeki baskılar elle tutulur sonuçlar elde edemez. Bu yüzden de yakın gelecekte, bu iç operasyonlar ABD-Türkiye-Irak üçlüsünden sonra Suriye-Türkiye-İran (*) üçlüsünün oluşturulmasına paralel olarak sınır ötesi kapsamlı bir operasyona girilmesi beklenmez değildir; hatta “kaçınılmazdır” denebilir.
Kısacası, bölgede ve sınır ötesinde gelişmeler son derece tehlikeli bir aşamaya doğru gitmektedir.
Türkiye’nin Kürt ve Türk kökenli demeden tüm demokrasi güçlerinin bu gerçekleri görerek, barış ve demokrasi talebini öne çıkarırken, kendi tutumlarını da açıkça ortaya koymaları önemlidir. Bu tutum sadece bölge ve bölge halkıyla sınırlı kalırsa elbette istenen sonuç alınamaz. Tersine daha çok da Türk kökenli halk içinde gerçeklerin bilinmesi, bu amaçla Türkiye’nin batı illerinde gerçekleri açıklayan etkinliklerin (Panel, basın açıklamaları, toplantı ve miting gibi) artırılması önem kazanmıştır.
Son zamanlarda asker cenazelerindeki kışkırtmalar ve askeri operasyonları genişletme tutumu, savaştan, gerilimden rant sağlayanların yeniden harekete geçtiğini göstermektedir. Hükümetin de bu çevrelerle uzlaştığı hem söyleminde hem de eyleminde ortaya çıkmıştır.
(*) İran’ın ABD’ye düşman bir tutum içinde olurken ABD’nin de hem İran hem de Suriye’ye iyi gözle bakmaması, ikinci üçlünün ABD’nin onayından ve birinci üçlünün stratejisinden bağımsız oluştuğunu düşünmemek gerekir.
Evrensel