Modern dünyanın büyük ideallerinin aksine bir miras olan ‘tehcir’, bir süredir ABD ve Trump’ın Gazzelileri memleketlerinden etme planı nedeniyle güncellenmiş görünüyor. Bir anavatan olarak Gazze’yi milyonlarca mukiminden arındırmak ve yeni-başka kimliklerden nüfusun yaşam mekânı haline getirme arzusu, daha dile geldiği andan itibaren sert bir tepki ve tartışmanın konusu haline geldi. “Gazzelilerin tehciri” planı dünyanın pek çok yerinde ilgili grupların tepkilerine yol açtı. Hemen her yerde bu tür bir ‘tehcir’in yıkıcı-tasfiyeci etkileri, temel insan haklarına aykırı bir uygulama ve politika olacağı vurgulandı. Trump ve ABD’nin bu pervasız planının engellenmesi için yoğun bir çağrı ve çaba dikkati çekti.
Bütün bu tepki ve karşı söylemler elbette haklıydı. Ama ‘tehcir’ ilk kez karşılaşılan-konuşulan bir olgu değildi. Neredeyse modernleşme süreci boyunca çoğu devletin başvurduğu tasfiyeci politik bir araçtı. Avrupa’da, Kafkasya’da ve Asya’da memleketlerinden çıkarılan milyonlarca insanın yollara dökülmesi ve büyük bölümünün ölümü tam da ‘tehcir’ vak’aları nedeniyleydi. Mesela Çerkeslerin, 1860’lı yıllarda Çarlık Rusya tarafından memleketlerinden çıkarılması, modern tehcirinin ilk büyük örneklerinden birisiydi. O kahırlı yolculuk tamamlandığında yüz binlerce Çerkes hayatını kaybetmişti. Yaklaşık yarım yüzyıl sonra Ermenilerin, Osmanlı Devleti kararı ile memleketlerinden çıkarılması ve bilinmeyen coğrafyalara sürülmesi de benzer şekilde bir tehcir vak’asıydı. O da 20’nci yüzyılın ilk büyük tehciriydi ve üstelik bu kararın resmi adı da ‘tehcir’di. Bu tehcirde de türlü enformel karar ve uygulamalarla, resmi verilere göre bile yüz binlerce insan hayatını kaybetmişti. Keza 20’nci yüzyılın ilk yarısı bitmeden Avrupa’da Nazilerin başlattığı büyük tehcirle, milyonlarca Yahudi memleketlerinden çıkarılmış ve büyük bölümü katledilmişti.
∗∗∗
Tehcir uygulamaları bunlarla sınırlı değildi elbette. O kadar yaygın bir uygulamaydı ki devletler arasında mutabakatın da konusu olmuştu. Yakın zamanda yayınlanan Türkiye’de Mübadiller ve Balkan Muhacirleri (Ütopya 2024) adlı kitapta detayları yer alan anlaşmalarla milyonlarca insan, kimlikleri nedeniyle devletlerin sınırlarında bir ‘vatan’ aramaya mecbur edilmişlerdi. 20’nci yüzyıl boyunca pek çok devletin merkezi gündeminde tehcir edilmiş ötekiler yer almıştı. Hemen tüm devletler tehcire dair yasalar çıkarmış; bu karar ve uygulamaların detaylarını belirlemişlerdi.
Tehcir sıradan-olağan bir politika ve uygulama olarak nüfus mühendisliğinin de ilgi çekici bir konusuydu. Pek çok devlet, hangi kimlik grubunun, hangi coğrafyalara sürüleceğine dair detaylı raporlar, listeler hazırlamıştı. Elbette Türkiye de bu eğilimin karşılık bulduğu ülkelerden birisiydi. Cumhuriyet’in ilanının ardından Abdülhalik Renda’nın Kürt şehirleri üzerine raporunda yer verdiği ‘Bu arazi, iki millete yetmez’ ifadesi, adına ‘arazi’ denilen o coğrafyadan tehciri öneriyordu. Cemal Süreya’nın ‘Bizi yük trenlerine doldurdular’ diye başlayan şiirine konu olan zorunlu göç de bir büyük tehcirdi. Aynı coğrafyadan tehcirlerin belki de en dokunaklı örneği müzisyen Hasan Sağlam’ın Zazaca ‘Nacara kam şi” (‘Buralardan kimler gitti’) ezgisinde dile gelmişti.
∗∗∗
Özetle “tehcir” modern devletlerin kimlik vatanları yaratma politikasının en önemli aracı olarak işlev görmüştü. Dünyanın her yerinde memleketlerinden zorla çıkarılmış kitlelerin umutsuz yolculukları vardı. Trump’ın bahsettiği ‘Gazze’nin tehciri’, aslında hâlâ devam eden bu ‘modern geleneğin’ bir örneğidir. Bunu anlamak için Filistin coğrafyasının son elli yıllık fotoğraflarına bakmak bile yeterli. Bu coğrafyanın kimliklerini renklere boyayıp, haritaya yerleştirin ve bu haritaları onar yıllık sürelerle karşılaştırın, tehcirin fotoğrafını göreceksiniz. Şimdi yapılmak istenen ise Gazze’de Filistinlilere işaret eden renkleri tümüyle silmek, tehciri tamamlamaktır.
Gazzelilerin tehcirine karşı çıkmak elbette hak ve görevdir. Ama en az bunun kadar önemli bir başka görev, diğer deneyimleri de kapsayacak şekilde tehcir karar ve uygulamalarıyla topyekûn yüzleşmektir. O olmadan Gazze gibi yeni tehcir girişimlerine karşı her söz, aslında bir yarım sözdür. Etkisi de, işaret ettiği olgu da yarımdır.