Demokratik Toplum Kongresinin, “İki dillilik”le ilgili girişimleri ve “Bölgesel özerklik” talebi doğrultusunda oluşturduğu “Taslak”, şoven milliyetçi kesimleri olduğu kadar “Liberaller” takımını ve yandaş basının tatlı su demokratlarını da çok kızdırmış görünüyor.
Kimisi Kürtleri “Bölücülük” ve “Hainlik”le suçlarken, kimisi, Kürtlerin taleplerini “Ölçüsüz” buluyor; kimisi ise “Artık Kürtler çizmeyi aştı, bölünüp kurtulalım” demeye gelen, hatta açıkça bunu diyen bir tutum takınıyorlar.
Yazdıklarından anlaşılıyor ki; Kürtlerin Türklerle birlikte yaşamak için istediklerini Kürtler değil de bu zevat belirlesin istiyorlar. AKP için ise “Başka türlüsü olamaz” zaten. Kimin ne isteyeceğini, ne kadar özgür ne kadar bağımlı olacağını, AKP Hükümeti belirlesin istiyor AKP. Ve onların istemediği ya da hoşlarına gitmeyen talep öne süren oldu mu pek bir celalleniyorlar! Bu yüzden de “Öz savunma gücü de ne”, “İki dillilik de nereden çıktı”, “Semboller olması da ne demek”, … diye hop hop hopluyorlar!
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, AKP Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı öncesinde, bu gelişmeleri: “Özerklik ve “İki dilli yaşam” tartışması, Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesine, gerçek bir açık toplum düzenine karşı bu tasarı Türkiye için suikast girişimidir.” diyerek, AKP’nin beklenen tutumunu da açıkça ortaya koydu.
Demokratik Toplum Kongresine katılanlar da, “Basındaki ve partilerden gelen bu tepkileri anlayamadık. Bu bir tasarıdır. Tartışılsın diye gündeme getirilmiştir. Henüz ortada kongrenin kararı denecek bir şey yoktur!” diyorlar. Ama tartışanlar da zaten “Karar mı, değil mi” ayrımı yapmıyor; bunların tartışılmasını da kararmış gibi görüyor!
Bu durumu istismar edip şoven-milliyetçi görüşleri temelinde toplumda infial yaratıp bu infialin üstünden politika yapmayı isteyenleri bir yana bırakır, biraz da olsun “İyi niyetle” tepki gösterenleri dikkate alırsak, onların da bir şeyi gözden kaçırdıklarını görüyoruz.
Çünkü bugüne gelen süreç, Türk kökenli egemenlerin, durup dururken; “Yahu şu Kürtler çok ezildi, onlara bazı haklar verelim de daha adil bir düzen kuralım” demeleri sonucu ortaya çıkıp gelişmemiştir. Tersine, bugün tepki gösteren “Tatlı su demokratı” takımı; “Ne Kürt sorunu, Kürt sorunu var diyen çekip gitsin bu ülkeden!” diye afra tafra yaparken, Kürtler ulusal hakları için harekete geçmiş; uzun ve çok zahmetli bir mücadele sonucu, egemenlerine, Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşayacağı bir ülkenin koşullarının yeniden tartışılmasını gündeme aldırmışlardır.
Bunun anlamı ise; “Kütlerin birlikte yaşamak için yeni şartları var ve Türkler de bu şartları konuşalım!” biçimindedir. Ve Kürtler açıkça bugün, “Birlikte yaşayacaksak, Türkiye’yi barış içinde, herkesin geleceğe güvenle baktığı bir ülke yapacaksak bizim de şu haklarımız olmalıdır” diyorlar. Bunun için de şimdi, “Taleplerimiz şunlardır” demek istedikleri, bir “Tartışma taslağı” sunmuş olmaktadırlar. Bu tasarının karar haline gelmesi de elbette Türk kökenli halkla Kürt kökenli halkın, üstünde analaşacağı bir metin olabilir. Böyle bir metin ortaya çıkarsa, Kürtler ve Türkler anlaştıkları metne uygun bir biçimde ortak yaşayacaktır. Ama bu uzlaşma olmazsa; Türkler kendi bildikleri gibi Kürtler de kendi bildikleri gibi kendi kaderlerini tayin edeceklerdir.
Kısacası tartışılan, majestelerinin ve onun arkasındaki alkışçı takımının inayetine şükredilmesi gereken bir tartışma değildir!
Bu böyle anlaşılmazsa; ne “Taslak” ne de süren tartışma anlaşılmaz!
Evrensel