Bangladeş Komünist Partisi’nin Dış Büro Sekreteri M. M. Adash, Türkiye’yi ziyaret etti. İstanbul’da Türkiye Komünist Partisi Dış Büro’dan yetkililerle bir toplantı yapan Adash, soL’la da bir röportaj yaptı.
Bangladeş, aslında İkinci Dünya Savaşı’nın bitişine kadar Hindistan toprağıydı. Ardından Pakistan toprağı oldu. Bugünkü Bangladeş nasıl kuruldu?
Hindistan’dan kopmanın ardından ülke, aralarında yüzlerce kilometrelik mesafede Hindistan toprakları uzanan, tek bir ülkeye ait iki ayrı parçaya bölünmüştü: Batı Pakistan, yani bugünkü Pakistan, ve Doğu Pakistan, yani Bangladeş. Pakistan bizi yarı-sömürgeleştirmişti. Bangladeş’teki en zengin 22 ailenin 21’i Pakistan’dandı, bu 21 aile, Bangladeş ekonomisinin yüzde 60’ını kontrol ediyordu. 1971’de Bangladeş’te kanlı bir bağımsızlık savaşı yaşandı. Savaşın ardından gelen hükümet ilerici bir hükümetti. O dönem kabul edilen anayasa, üçüncü dünya ülkeleri arasında en ileri anayasaydı. Anayasa, dört temel ilke üzerine kurulmuştu: laiklik, ulusalcılık, sosyalizm, demokrasi. İşçilerle öğrenciler bu savaşın öncü kesimleriydi. İndira Gandi’nin Hindistan’ı ve Sovyetler Birliği bu bağımsızlık savaşında bizi destekledi. Çin ve ABD ise karşımızdaydı. Çin taktiksel olarak Hindistan’a karşı Batı Pakistan’ı destekliyordu.
Hem Hindistan’daki komünist parti, hem de Pakistan’daki komünist parti bağımsızlık savaşında bizi desteklediler. Tabii, Pakistan’la aramızda coğrafi olarak çok büyük bir mesafe olduğu için, Hintli komünistlerle çok daha sıkı bir işbirliğimiz vardı.
Ülke, ekonomik olarak tamamen dışa bağımlıydı. Tüm sanayi yabancı kapitalistlere aitti. Bu sebeple derhal bir kamulaştırma hamlesi yapıldı. Bu dönemde ülke ekonomisinin yüzde 96’sı kamulaştırıldı. Bu fabrikaların sahipleri ise Batı Pakistan’a gittiler. Hükümetteki partinin ve lideri Mucib Rahman’ın büyük zaafı ise, bir türlü toprak reformu yapamamasıydı. Komünist Parti o zamanlar özellikle üniversitelerde iyi durumdaydı. Ancak büyük hata bizi bekliyordu: Şili’de Salvador Allende’yle, Mısır Cemal Nasır’la denenen, Sovyetler’in ortaya koyduğu siyasi strateji, Bangladeş’te de uygulandı. Komünist Parti, kurulan ulusalcı hükümete tam destek verdi. Ancak bu strateji, Bangladeş’te de aynı felaketle sonuçlandı: kanlı bir ABD darbesi.
Öncelikle şunu bilmek gerekiyor, ulusal bağımsızlık savaşına katılmadıkları, bağımsızlık için savaşmadıkları için sağcıların halk arasında hiçbir toplumsal tabanı yoktu. Bu yüzden bağımsızlıktan sonraki duruma ve yeni hükümete karşı mücadelelerinde devlet mekanizması ve ordudan yararlandılar. Ayrıca burada islamcı ideolojiyi kullandılar.
Pakistan ordusunda bir albay, Ziya Rahman, bağımsızlık savaşı sırasında saf değiştirerek Bangladeş’in bağımsızlık mücadelesine katıldı. Ziya Rahman, Bangladeş’e gelirken kendisiyle birlikte çok sayıda askeri de getirip orduya soktu. Bu kesim, darbeyi yapanlar oldu.
Darbe engellenemez miydi?
Engellenebilirdi. Bu noktada Komünist Parti’nin hatası olduğunu teslim etmemiz gerekir. Fidel Castro bizi şahsen uyarmıştı. Castro, “İki şey size ait değil, ordu ve bürokrasi. Bunlara dikkat edin” demişti. O dönemde ülkede bir dönüşümün sancıları yaşanıyordu. Yapıyla üstyapı arasında açık bir savaş vardı, ama üstyapı bir marksistin değil, bir ulusalcının elindeydi. Mucib Rahman gerçek değişim dinamiklerini anlamıyordu, baskılara boyun eğdi, tavizlerde bulundu ve kendisini öldürmeyi planlayan kişiye inandı. O dönemde Bangladeş’teki Maocular da dolaylı olarak sağın yükselişini desteklediler, çünkü bağımsızlık savaşına katılmadılar, hükümeti tamamen karşıya aldılar.
O dönemde Mucib Rahman hükümetini daha sert eleştirebilirdik ve ordunun sağdan yaptığını, biz soldan yapabilirdik. Tarihten ders aldığımız için bugün bağımsız bir çizgi istiyoruz. Darbeden ve Mucib Rahman’ın ölümünden sonra ülke hızla özelleştirme sürecine sokuldu. IMF, Dünya Bankası Bangladeş’i istila ettiler. Anayasasının temellerinden biri laiklik olan ülkede islami ideoloji o kadar yükseltildi ki, Clinton Bangladeş’e geldiğinde “İşte burası bir ılımlı İslam ülkesi” dedi. Ve bu dönemde de Mucib Rahman’ın Halk Partisi defalarca hükümete geldi, ancak BKP elbette bağımsız bir çizgi izledi.
Düzen için önemli aktörlerden birisi olan ordu geçmişte sağı ve islamcıları destekliyordu. Şimdi daha merkezde bir pozisyona sahipler. Bir miktar ulusalcıları destekledikleri söylenebilir. Ulusalcı lider merkez-merkez sağ bir siyasi çizgi izliyor. İslamcı muhalefet ise aşırı sağda. Biz hükümetin attığı bazı doğru adımları destekliyoruz, ancak yanlışlarını eleştiriyoruz. Aslında bizim daha fazla desteğimizi istedikleri bir gerçek. Merkez sağ parti, son seçimden önce bizimle birlikte seçimlere girmek istemişti. Çünkü Bangladeş Komünist Partisi’nin geçmişten, tarihten gelen büyük bir prestiji ve toplumsal desteği var. Ancak geçmişimizden aldığımız dersle bu partiyi desteklemeyi kabul etmedik.
“Hükümete süre verdik”
Hazır giyimde çalışan işçilere yoğunlaşıyor parti. Bu işçiler aylık 25-30 dolar alıyorlar. Bunlar bir nevi terhane, sömürü koşulları çok feci. Bu işçiler saatli bomba gibiler. Ekonominin yaklaşık yüzde 75’ini bu sektör oluşturuyor. Bu sektörde sendikalara izin yok. Biz sendikal haklar ve ulusal asgari ücret için bir kampanya başlattık. Kampanya çok başarılı oldu ve hükümet bunları vereceğini açıklamak zorunda kaldı. Ama kendi iç çekişmelerinden yeterli adımları atamadılar. 28 Temmuz’a kadar hükümete süre verdik. Eğer o tarihe kadar taleplerimiz kabul olmazsa genel greve gideceğiz. Kampanya o kadar büyük bir meşruiyet sağladı ki, egemen sınıfın sendikası dahi kampanyayı destekliyor.
Ülkede genel olarak sendikalaşma düşük, ama darbe döneminde askeri hükümete karşı demokrasi mücadelesi verirken, tüm sivil partilerle birlikte ulusal bir işçi federasyonu kurmuştuk. Bu federasyonun liderliği partide.
Aşırı sağın gelmesine karşı egemen partiyle işbirliği yapıyoruz, ama sınıf meselelerinde çelişki de sürüyor. Burada belli bir dengede bağımsızlığımızı koruyarak dikkatli bir siyasi hat izlemeye çalışıyoruz. Stratejimizi “tamamlanmamış işleri tamamlamak ve sosyalizme doğru ilerletmek” olarak kodluyoruz. Buna verilebilecek en büyük örnek, elbette, ülkenin emperyalizmle süregiden bağlarını koparmak.