Ege’de karanlık çağın başlangıcı
Batı Anadolu’da bunlar olurken büyük bir iklim değişikliği yaşanır. Bu iklim değişikliği antik Yunan ve Anadolu topraklarına değin depremler büyük sel ve fırtınalarla beraber gelir. Ardından büyük bir kıtlık yaşanır, bu kıtlığın yarattığı açlık ve sefalet halk ayaklanmalarına sebep olurken bu seferki ayaklanmaların başında paralı askerler vardır.
Hafif kılıç ve mızrak kullanan hafif piyadeler, şehirleri yağmaladıktan sonra tapınakları hatta kralların saraylarını da yağma ederler.
Mikenai, Tiryns, Thebai ve Pylos sarayları Sparta’daki Menaloin tapınakları tamamıyla yok olur.
Miken sarayı paramparça olurken Hitit uygarlığı sona erer, bu istila deniz kavimlerinin paralı askerlerinin oluşturduğu birlikleridir.
Buna bağlı olarak çoğunluğunu batı Anadolu kavimlerinin oluşturduğu halk yığınlarının, kadın ve çocuklarıyla birlikte büyük topluluklar halinde güneye doğru bir göç hareketine başlamasına sebep olur.
Önlerine gelen her şeyi yakıp yıkarak ve yağmalayarak Anadolu’nun Akdeniz kıyıları boyunca Suriye’ye gelirler daha sonra tahıl deposu olarak bilinen Mısır’a dayanırlar. Bu saldırı sonrası birçoğu Mısır devleti tarafından öldürüldükten sonra kalanları garnizonlara yerleştirilerek Mısır’ın paralı askeri olarak çalıştırılırlar.
Bu olaylar sonrası devletlerden sadece Mısır ayakta kalırken, batı Anadolu ve Yunan bölgesi karanlık çağa girer. Bu dönemde Dorlar, İonlar, Akhalar, Aioleisler yer yer göçlere başlar savaşçı olan topluluklar bu göçler sonrası burada kalan az sayıdaki topluluklarla kaynaşırlar.
Özellikle Dorlar uzun ve kanlı savaşlar sonrası lakonia’yı işgal ederler ve buradaki Euratos havzasındaki bölgeye yerleşirler. Böylece Sparta devletinin doğuşu başlar.
Dorların istilası sonrası kültürel düzeyin düşmesine yol açarken saray yapımına artık son verilir. Ticaret, zanaat ve sanat çökmeye başlarken toplumsal ilişkilerde gerileme yaşanır. Klanlar yeniden güçlenirken kölelerin çalıştırılması azalır.
Demirin tuncun yerini alması ise bu dönemlerde meydana gelir. Diğer madenlerden daha dayanıklı ve kullanışlı olan demir artık savaş aletlerinde kullanılmaya başlanır.
İlerleyen dönemlerde nüfusun çoğalmasıyla tarımsal bölgelerin azlığı koloni hareketini başlatırken özel mülkiyetin tekrar ortaya çıkışı köleliği yeniden başlatır.
Tutsak alınan savaşçı barbarlar topluluklar, deniz yoluyla köle ticaretinde kullanılırken o çağda bir tüccarla korsan arasında fark yoktu. Ticari işlemler sık sık saf alıcıların soyulmaları ve tutsak edilmeleri daha sonra köle olarak satılmalarıyla sonuçlanıyordu. Tutsak edilmiş yabancıların sömürülmesi Hellen kentlerinde köleliğin baskın biçimi haline geliyordu.
Antik Yunan şehir devletlerinin oluşumu
Bu gelişmeler antik Yunan da başta Atina ve Sparta olmak üzere birçok kent (polis) devletlerinin doğuşuna yol açıyor koloni hareketi daha önce serbest (kleruhıa) yani bağımsız iken artık ana kente bağımlı (apoikia) hale geliyordu.
Antik Yunan da kurulan bu kent devletleri Sümerler’deki kent devletleri gibi yüksek tepelerdeki tapınakların çevresi yerine daha çok agora denilen kent meydanı olarak toplanılan ve bütün ticari, zirai ve her tür toplantı yeri olarak kullanılan kent meydanı etrafında kurulmuştu.
Sümer şehir devletlerinin çevresi surlarla kaplıyken Yunan şehir devletlerinin yüksek engebeli ve kayalıklar çevrili olduğu için böyle bir korumaya ihtiyaç duyulmamış bu şehir devletlerinin coğrafi konumu diğer büyük devletlerinin saldırılarını önlemiş ve bu şehir devletlerinin ömrünü uzatmıştır.
Bu bölge denize yakındı fakat, deniz kıyıları korsanların saldırılarına karşı güvende olmadığı için antik Yunanlılar kent devletlerine deniz kıyılarına kurmamış bundan dolayı denizcilik faaliyetleriyle ilk dönemler uğraşmamış hatta denizcilik uzun dönmelerden sonra şehir devletlerinin uğraşları içine girmişti.
Bunun yanında Delpoi* tapınağı bütün şehir devletlerinin ortak tapınağı sayılmaktaydı bütün kararlar alınmadan önce mutlaka oraya gidilirdi.
Koloni olarak kent devletlerinin dışına çıkacak olan aileler kura yoluyla belirlenmek üzere Delpoi tapınağına giderek Delpoi kahini’nin önünde kesilen kurbanlar önünde yemin edilirdi.
Delpoi tapınağı kent devletleri için çok büyük önem taşırdı özellikle savaşlarda kadın olan kahin’in önünde kurbanlar kesilir ve bu kesilen kurbanın bağırsakları olmak üzere iç organlarına bakılarak ileride yaşanacak olaylar tahmin edilir, eğer savaşlarda galip gelinecekse savaş yapılır eğer olaylar aleyhte gelişecek tahminler görülürse savaşa gidilmezdi.
Kent devletlerinin temeli olarak hayata geçirilen en önemli özelliği bu kent devletlerinde yaşayan ve ona bağlı olan vatandaşlık yani yurttaşlık bağıyla ilgiliydi.
Yurttaşlık ilkesinin ilk özelliği burada yaşayan yurttaşların bütün anlaşmazlıklarını çözümü için başvurma hakkını mahkeme önünde arama ve yargılanmakla ile ilgiliydi.
Diğer en önemli özelliği ise, kaçırılarak ya da her tür KÖLELEŞTİRMEYE KARŞI YURTTAŞINI KORUMAK ve dini ve kültürel hayata katılım gibi yasal haklardı.
Örnek olarak Atina’daki mahkemelerde yargılanan yabancılar öncelikle mahkemenin önünde bekleyerek mahkemeye gelen vatandaşların ayaklarına kapanarak her birinden af diledikten sonra heyet önünde yargılanmaya başlanırdı.
Eğer mahkeme önünde yargılanan Atina vatandaşı ve yüksek rütbeli asker ise, bu kişi yargılandıktan sonra cezası ölüm cezası olarak onaylanırsa ona baldıran zehri vererek kendi hayatına kendisinin son vermesi istenirdi.
Elbette bu yurttaşlığında sınıfsal açıdan kademeleri de vardı, öncelikle belirli mülkü ya da serveti olanlar devlet memuru olabiliyordu. Yurttaşlık statüsü özellikle özgür erkek ve özgür kadınlar ile köleler ve yerleşik yabancılar (sınırlı haklar tanınan anayurtları olmayan, kent devletlerine yerleşmelerine izin verilen yabancılar) daha çok belirgin biçimde ayrıma gidilmekteydi.
Kent devletlerindeki adalet eksikliği en belirgin olarak yurttaş kadınlar üzerinde belirginleşiyordu. Buna göre kadınlar; yurttaş olan kadınlar ve yurttaş olmayan kadınlar arasındaki en önemli farklılık ‘’yurttaş kadın’’ (politis, erkeği polites) yalnızca yurttaş kadınlara ayrılan belirli dini ve kültürel varlığında, kaçırılma ya da köle olarak satılmalarına karşı yasal koruma altındaydı.
Yurttaş kadınlar herhangi mülk ya da farklı anlaşmazlıklarında mahkemeye başvurma hakları vardı. Fakat kendilerini temsil edemezlerdi onların çıkarlarını temsil edecek erkeğin olması gerekirdi.
Bu şart yasalar önünde kadına uygulanan eşitsizliği göstermekteydi. Ne siyasi toplantılara katılabildiler ne de oy kullanabildiler buna karşın kentin rahibeleri oldular. Atina yakınlarında tanrıça demeter ayinini erkeklerle birlikte başlatma hakkına sahiptiler.
Antik yunan da Köleler ve kadınlar
Başkalarının denetiminden sıyrılmış olmak kent devletlerinde özgür doğmuş yetişkin erkek anlamına gelen tüm siyasi haklara sahip yurttaş olmanın zorunlu ön koşuluydu. Bundan dolayı yurttaşlığın ürettiği en güçlü karşıtlık özgür (eleutheros) ile özgür olmayan ya da köle (doulos) arasındakiydi.
Köle ile özgür insan arasındaki fark sadece vatandaşlık ve siyasi haklar değildi. Bunlarla beraber en büyük farklardan biri mülkiyet sahibi olması ve bunun yanında bir köleyi azat edebilme gücüydü elbet dönemin en büyük zenginlik kaynağı bu olan özellik belirli bir zümreye aitti
Antik Yunan da hukuki özgürlük esasen mülkiyetle ilgili bir kavramdı. Özgürlüğün yalın anlamı bir kişinin kendi mülkiyeti ve ailesi üzerinde karar verme hakkına sahip olmasıydı ve azat etme kavramı da mülkiyet değişikliği ile ilgiliydi; azat edilen kişi bir mülk olmaktan çıkıp bir mülkiyet sahibi haline geliyordu. Bir kişinin faaliyetleri kısıtlanabilir, ağır yükümlülüklere tabi kılınabilir; fakat bunlar onun özgürlüğünün etkilemez. Eğer bir kişi mülk sahibi olabiliyorsa özgürdür ve özgürse mülk sahibi olabilir.(9)
Kölelikte Özel mülkiyetle aynı görülüyordu. Toprak ve evcilleştirilmiş hayvanlar gibi mirasa dahil oluyor ölen kişinin mirasçıları hakları kadar kendisine miras kalan köleyi kullanma hakkına hatta kiralama hakkına bile sahip olabiliyordu.
Bunun yanında Antik yunanda çalışmak özgür ve varlıklı kişilerce ayıplanıyor hatta utanç verici olarak görülüyordu.
Buna karşın birçok özgür yunan vatandaşları yaşamlarını sürdürebilmek için emeklerinin karşılığında gündelik işlerde çalışarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyordu.
Çalışmanın ayıplanmaması gerektiğini belirten birçok filozof ve şair gibi antik yunan ozanlarından Hesiodos insanın emeğiyle çalışmanın ayıp olmadığına dair kardeşi Perses’e şu dizeleri yazmıştı.
Çalış ki açlık kaçsın bulunduğun yerden,
…
Tanrılar da inanlar da kızar o kimseye ki
Hiçbir işe yaramadan yaşar,
Bal yapmayan yaban arılarına benzer,
İşten kaçıp başka arıların balını yer,,(10)
Öte yandan hukuki anlamda özgür vatandaş sayılmalarına rağmen kadınlar sadece dinsel kurumlarda özgürlüğe sahip olabiliyorlardı. Tapınaklarda rahibe olarak görev alabilen kadınlar hatırı sayılır bir maaşa ve saygınlığa sahip olabiliyordu.
Siyasal Sosyal yaşamda hiçbir hakka sahip olmayan kadınların okuma yazma öğrenmesi veya herhangi bir devlet kurumuna gitmesi yanında babası veya erkek kardeşi olmadığında yasaktı.
Evlenmeden önce babalarının vesayetinde olan kadınlar, evlendiklerinde kocalarının vesayetine girerlerdi.
Kadının vasisi babası, o öldüyse amcası ya da erkek kardeşi genellikle onu muhtemelen henüz beş yaşındayken başka bir oğluyla nişanlardı. Nişan, şahitlerin huzurunda gerçekleşen önemli toplumsal bir olaydı.
Evlilik geleneksel olarak kız on yaşına bastığı ilk günlerde gerçekleştirilirdi ve damat gelinden on yaş ya da on beş yaş daha büyük olurdu.(11)
Bunun yanında eski yunan da tekeşlilik bir kuraldı.
Atina da siyasi yaşam
Antik yunan şehir devletlerinde iki güçlü şehir devletinden biri olan Atina daha çok demokrasi taraftarı olmasıyla bilinmesinin yanında diğer şehir devleti olan Sparta, daha çok askeri yaşamın bütün bir hayata hüküm sürdüğü ve başka bir Yunan halkı olan köleleşmiş helotlar’ın sömürüsü üzerine kurulmuş olan bir yapıya sahipti.
Devletler yasalar üzerine inşa edilir, bundan dolayı eski yazısız yasalarla yönetilen devletler daha çok eskilerin dini gelenekten gelme alışkanlıkları yasa haline getirmişti.
Sparta ‘nın kurucusu olarak görülen Likurgos ve onun getirdiği yasalar buna bir örnekti, bu yasa daha çok eskilerin dini söylemlerinden gelişmiş ve gelenek haline gelmişti. Yazılı bir yasa değildi.
Fakat yazılı olmayan yasalar suç sayılan olayları çoğu zaman yönetici konumunda olan aristokratların adeta tanrı buyruğu gibi verdikleri sözlü yasalardan (thesmoi) zarar görüyor bu durum en çok çalışan köylü için çekilmez hal alıyordu.
Bu keyfi kararlar artık toplumsal rahatsızlıklara yol açarken toplumun aşağı kesimin aristokrasilerle yaptığı mücadele sonrası yönetimsel değişiklere yol açmayı başarıyor değişen yönetimlerin yapmak istediği ilk iş ise, yazılı bir yasa çıkarmak oluyordu. İşte bu (nomoi) yasalara geçiş demokrasi için önemli bir adımdı.
Yasaların yazılı hale gelmesi daha önce doğu toplumlarında biliniyordu.
Yasaların sözlü biçimden yazılı biçime getirilmesine güney italya ve sicilya’daki Yunan koloni kentleri öncülük ettiler daha sonra Yunanistan’da uygulandı.
En eski yasa koyucular Miletoslu Epimenes ile Atinalı Drakon (İ.Ö. c 624/621) olarak bilinir(12)
Halkın aristokrasilere karşı verdikleri bu mücadele sonrası bir yasa hazırlanmak üzere arkont (yönetici sınıfı) olan Drakon görevlendirilir.
Drakon’un kendi adıyla çıkardığı yasalar daha çok ilkel klan geleneklerinin derlemesi olan bir yasaydı. Ve bu yasalar o kadar acımasızca cezaları uygulamaya başlıyordu ki sebze meyve hırsızlığı gibi en küçük suçları ölümle cezalandırıyordu.
Bu yasalar yoksul halkın durumunu iyileştirmek yerine daha da kötüleşmesine neden oldu. Özellikle kölelerin dışında da Atina vatandaşı olan yoksul çiftçi topraktaki ekinleri ürün vermeyince daha büyük çiftlik sahiplerinden borç almak zorunda kalmaya başlıyordu. Aldığı borcu ürünün hasat zamanı geldiğinde ödediği vergi ve borca karşılık gelmeyince daha da borçlanmak zorunda kalıyor borca karşılık artık kendi bedenini ipotek ederken bu yetmediğinde kendi çocuklarını borcuna karşılık köle olarak satmaya kadar varıyordu.
Bu olaylar sonrası Solon borçlunun kendi bedenini ipotek etmesini yasaklayarak bedeni rehin alınmış Atina vatandaşlarının borçlarını devlet tarafından ödeyerek borç köleliğini önce kaldırdıktan sonra tamamen yasakladı.
Diğer bir önlemi de doğuştan soylu sınıfının yürütme erkini kaldıran ve vergi yükümlülüğü ilkesi Timokrasi (klan ve soy aristokrasinden para aristokrasine geçiş) reformuydu.
Yani yurttaşların siyasal yaşama katılmaları artık kökenlerine değil servetlerine, gelirlerine ve yer aldıkları sınıfa bağlıydı.
Daha sonra Tiran Peisistratos’un başa geçmesiyle birlikte devletin kamusal alanlarında birçok yatırımlar yaparak ekonomik kalkınmayı geliştirirken Atina’daki demokrasi daha da geri gider.
Yerine geçen oğlu Hippias varlıklı başka bir aristokrat aile olan Alkmeonidai tarafından iktidardan indirilmek için Spartalılar’la anlaşması sonucu iktidardan indirilir. Daha sonra ortaya çıkan iktidar boşluğunda Alkmeonidai ailesinin başka bir üyesi ve Delpoi tapınağının kâhini olan Kleisthenes adlı birinin etkin demokratik reformlar yapacağı sözü vermesi sonucu kitlelerin desteğini alır.
Buna karşın başka bir aristokrat ailenin üyesi olan isagoras tarafından engellemeye çalışıldığında Atina halkı tarafından yabancı müttefikleri olan Spartalılarla beraber şehir dışına kovulmasıyla birlikte Atina ‘da tekrar demokrasinin temelleri atılmaya başlanır.
Attika bölgesi ve Atina şehrinde ki bütün yurttaşları dağıtarak klan düzeni yerine yurttaşlık sistemi getiren Kleisthenes, yerinden yönetimi esas alarak beşyüzler konseyine her taşradan farklı sayılarda temsilciler göndererek yönetimlerinde söz sahibi olmalarını sağlar.
Fakat yapılan bu siyasi kavgaların sonucunda köleler için hiçbir düzeltme veya insani anlamda bir ilerleme olmaz.
Son olarak en ilerici görülen Kleisthenes’in reformlarında bile köle sahibi zengin tüccarların lehine yasalar çıkarırken köleler ve yoksullar lehine tek bir yasa çıkarmamış en ilerici dönemde bile yoksul halklar için hiçbir hak edinimi olmamıştı
Atina’da köleler için tek ilerici adım kamusal alandı. Şehrin güvenliğinden sorumlu yaklaşık bin kadar kamu kölesi çalışıyordu. Bununla birlikte gardiyanlık, meclis yazmanlığı, ağırlık ve uzunluk ölçüleri görevliliği gibi görevler resmi köleler tarafından yerine getiriliyordu.(13)
Atina’da kölelerin isyana kalkışmamasının en büyük nedeni dışardan gelenlerin büyük çoğunluğunun yabancı oluşu ve birbirleriyle iletişim kuramamalarıydı. Bunun yanında kamusal alanda çalıştırılması ve tapınaklarda sığınma hakları ve kölelerin yasalar önünde belirli dönemler sonunda özgür olabilme ihtimallerinin yüksek oluşuydu.
Fakat köleler kesinlikle antik yunanlar için en onurlu meslek olan askerlik yapamazlardı. Daha sonraki dönemlerde özellikle savaşacak erkeklerin azlığından dolayı özgürlüklerinin karşılığında savaşlara katılabiliyordu.
Kısacası Atina’daki siyasi yaşam da Klanların yönetimi şekli değişmesi ve klan ve soy zenginliğinden mülkiyete dayalı aristokrat zenginliğe doğru geçiş olurken, yoksullar ve köleler için herhangi bir hak elde etmek şöyle dursun köleci demokrasinin yetkinleşmiş örgütünün ilk kurbanları oluyorlardı. Kadınlar ve toplumun ezilen uyrukları siyasal haklardan yoksundular.
Likurgos ‘un yasaları Sparta
Sparta’nın ilk kuruluşunda kaynaklar Likurgos adlı bir savaşçı bir din adamından bahseder bu kişi dini gelenekleri bir yasa haline getirerek Sparta devletini kurmuş ve savaşçı bir toplum olarak devam etmesini sağlamıştır.
Bu yasalar yaşlısından kadınına, gencinden bebeklere kadar kapsayan tam bir askeri disiplin halinde sıralanmıştı. Öncelikle doğan bebeklerle başlayan bu disiplin yeni doğmuş bebeklerin öncelikle hayata karşı dayanıklı olup olmadığı kontrolüyle başlardı eğer bebek zayıf görülürse bir ormanın içine terkedilir. Bir gün sonra tekrar terkedilen yere gidilir eğer bebek hayatta ise geri getiriliyor eğer değilse terkediliyordu.
Çocuklar, ayaklarında hiçbir şekilde ayakkabı veya buna benzer şeyler giyemezdi. Ayaklarının daha sağlam olması ve acıya dayanıklı olması için çıplak ayakla gezerlerdi.
Belirli yaştan itibaren kendisinden büyük biriyle eş edilir belirli yaşa kadar onunla beraber kalır birebir eğitim alırdı.
Özelikle dayanıklılık testinde aç kalmaları ve bu gibi durumlarda ne yapmaları gerektiğiyle ilgili belirli yerlere yiyecek koyarak bunları yakalanmadan çalmaları istenirdi. Yakalandıkları takdirde ise, cezalandırıldı. Fakat bu ceza hırsızlık yaptıkları için değil yakalandıkları içindi.
Genç kızlar evde oturmaz, erkekler gibi spor ve koşu yaparak bedenlerini zinde tutar evlendiklerinde sağlıklı çocuklar getirmeleri için yarışlar bile düzenlenirdi.
Genç erkekler için çeşitli spor yarışları düzenlenirdi. Bu yarışlara özellikle kızlar seyreder başarılı olan genç erkekleri tebrik ederken kaybedenlerle dalga geçerlerdi. Daha hırslanıp bir dahaki yarışta kazanması içindi.
Yemekler hep beraber yenilirdi. Genelde Sparta yemekleri diğer şehir devletlerinin yemeklerine benzemez çorbaya benzer çeşitli karışımın olduğu yemekler tadı kötü olurdu bu yemek zevki için değil sadece doymak için yapılırdı.
Yaşlılar meclisin aldığı kararlar geçerli olurdu, genelde savaş kararları bu meclis verirdi. Savaştan kaçmak en büyük suç sayılıyor ve savaştan kaçan biriyle kimse konuşmuyor onunla muhatap bile olunmuyordu dahası onun akrabaları da aynı kandan ve aileden oldukları için dışlanıyor kimse o aileden evlenmiyordu.
Belirli zamanlarda genç kızlar ve erkekler birbirlerini çıplak olarak bakmaları için bir alana toplanıyordu. Evlilik öncesi vücutta herhangi sağlıksız bir hastalık varsa görüyordu.
Çocuğu olmayanlar sağlıklı çocuklar doğurmaları için izinlerle başka sağlıklı erkekler çocuğu olmayan kadınlarla birlikte olabiliyordu.
En önemlisi sparta kadınları mülk sahibi olabiliyor ve onları işletebiliyordu.
Fakat bütün bunların yanında sparta’da çalışmak yoktu.
Bütün işler savaşta esir alınmış messenia halkının helotlaşması yani devlet kölesi olarak çalıştırılması üzerine kurulmuştu.
Ve Spartalılar ilk eğitimi çocuklukta casusluk yapmak için alırlardı. Helotların içlerine giren Spartalı çocuklar helotları gizlice dinler veya onların çocukları ve gençleriyle ağızlarından laf almak için konuşurlardı. Eğer isyan etmek gibi bir niyet varsa bunu Spartalı büyüklerine iletirlerdi. Böyle bir niyetin varlığı bile helotlar için bir ceza ve işkence gerekçesi sayılıyordu.
Sparta’nın bütün askeri eğitimi helotların cezalandırılması için bir hazırlık aşaması gibiydi.
Helot isyanı
Bunun başlangıcı ise M.Ö 1100 dolaylarında Epieros’tan gelen Dorların, Boiotia ‘dan Korinthos’a geçerek Argolis ve Lakoniayı istila etmesiyle başlamıştı.
Kısacası Sparta, Dor istilasının bir ürünüdür.
Dorlar istila ettikleri toprakları ve üzerindeki köylüleri ortak mülk ilan ettiler ve toprakları aile sayısına göre paylaşırlar ve bunun üzerine bir egemenlik sürdürmek için bir yönetici sınıf oluştururlar böylece vadinin en geniş yerine de Lakedaimon adı verilen askeri merkezlerini kurarak kendilerine de Spartalılar adını alırlar.
Bu bölgeye yerleştikten sonra Messenia ‘yı istila etmek için saldıraya geçerler büyük bir çetin savaşın sonunda Messenia’yı istila ederek halkını köle yaparlar.
Helotlar nüfus olarak Spartalılar’dan daha fazla oldukları için Spartalılar onlardan korkarlar ve düşmanca bir tutum sergilerlerdi.
Bu durumun bir sonucu olarak helotları kontrol altında tutmak için bir yıldırma politikası izleyerek Helotların, güneş battıktan sonra kulübelerinden çıkmaları yasaklanmıştı.
Bu yasağa uymayanlar ise ölüm cezasına çarptırılıyordu.
Spartalılar nüfusunun fazla olmasından dolayı korktukları helot nüfusunu belli bir dengede tutmak için yılda bir kez köle avına gidiliyordu.
Bir katliam olarak nitelendirilen bu avlar devlet kontrolünde gerçekleşiyordu.
Devlet mülkiyetinde olup, alınıp satılamayan helotlar, Sparta’nın uyrukları olarak özgür insanlar ile Sparta’da kök salamayan klasik kölelik arasında bir durumda olduğu için onlar deri elbiseler giymek ve köpek derisi şapkalar takmak zorunda bırakılıyordu.
Helotlara yapılan en büyük katliamı Plutharkos şöyle bahseder: “Gündüz bu delikanlılar dağılıp çalılar arasında saklanıyor, dinleniyorlardı. Geceleyinse yollara inip yakalaya bildikleri Helotları öldürüyorlardı.”
Saklanmak anlamına gelen ve “Krypteia” dedikleri bu durum şöyle bir şeydi ki: Delikanlıların bazılarını ara sıra bir hançerle ve biraz yiyecek ile kırlara gönderiyorlardı.
Sabahları dinleniyorlar ve geceler ise yollara inip yakalayabildikleri Helotları öldürüyorlardı.
Helotlara yapılan bu acımasızca zulüm ilk çağ tarihinde yaşayan hiçbir topluma yapılmamıştı.
Helotlar ise Sparta’lılara karşı büyük bir kin ve nefret duyuyorlardı.
İlk isyan Aristodemos’un önderliğinde başlarken artık arkası kesilmeyecek bu isyanın ilki başarısız olurken. Bir efsaneye göre Aristodemos ailesinin mezarı başında intihar eder. Fakat bundan sonraki en önemli isyan m.ö 464 yılında patlar. Spartayı yerle bir eden depremden faydalanan demirbaş köleler isyan ederler.
Spartalılar erişilmesi güç olan İthome dağında kendilerini savunan asilerin direncini on yıl boyunca kıramaz, demirbaş kölelerin bu isyanına üçüncü Messenia savaşı adı verilir.
Daha sonraki dönemlerde ise Sparta nüfusunun azlığından dolayı Helotlar, Sparta askeri olarak görev almaya başlarlar.
Bu dönemlerden sonra helot isyanları kesilir, bunun nedeni ise Sparta nüfusunun azlığı ve Messenia’lı helotların çoğunlukta oluşuydu.
Uzun dönemler sonra Roma’nın bu bölgeleri fetihleri sonrası bir şehir olarak kalan Sparta özgür ama küçük bir şehir olarak devam eder.
_______________________________________________________
Açıklamalar ve kaynakçalar:
9-G.E.M. de ste. Croix, Antik yunan dünyasında sınıf mücadelesi, yordam kitap, çev: çağdaş sümer, 2. Baskı, s.178,179
10-Hesiodos, Theogonia işler ve günler, iş bankası yayınları, IX. Basım 2021, s.112
11-Thomas R. Martin, eski yunan, say yayınları 2014, s.128
12- Stylıanos alexıou, Minos uygarlığı, arkeoloji ve sanat yayınları, 1991, s.55
13- hasan malay, çağlar boyu kölelik, Gündoğan yay.1990, s. 134
*: delfi; yunus sözcüğünün kökenden gelen delfi ‘’ışık saçan’’ apollon ya da güneş tanrısı phoibos da delpoi yakınlarındaki parnassos dağının derin bir mağarasında oturan devsel ‘’pyton’’ yılanıyla ilgili eski bir külte sıkı sıkıya bağlıdır.
Bilicilik yapan tapınak rahibelerine bu nedenle ‘’pythia’’ denilirdi. Apollon bir okla python’u öldürdükten sonra kendi tapınağını oraya yaptırdı. Yunus biçimine girip denizde yüzdü. Giritli denizcilere görünüp bu tapınağın yanına kendisi için bir sunak yapmalarını istedi. Oraya bu nedenle delpoi denildi.
Kaynakçalar:
- Thomas R. Martin, ESKİ YUNAN tarih öncesinden Helenistik çağ’a, say yayınları, 2. Baskı 2014
- Umberto eco, ANTİK YUNAN, alfa tarih, çev: leyla Tonguç basmacı 4. Baskı 2021
- Ağaoğulları, Mehmet ali, Sokrates’ten jakobenlere BATI’DA SİYASAL DÜŞÜNCELER, iletişim yayınları, 6. Baskı 2015
- diakov, s. Kovalev, ilkçağ tarihi 1, ORTADOĞU, UZAKDOĞU, ESKİ YUNAN, çev: özdemir ince, yordam kitap, 5. Baskı 2019
- G.E.M. de ste. Croix, Antik yunan dünyasında sınıf mücadelesi, yordam kitap, çev: çağdaş sümer, 2. Baskı, 2016
- Tanilli server, yüzyılların gerçeği ve mirası 1, İLKÇAĞ: DOĞU, YUNAN, ROMA, adam yay, 8. Baskı 2003
- Pekin, Ahmet vasfi, tarih boyunca batı Anadolu’da isyanlar ve direnişler, efe yay, 2019
- craig melchert, LUVİLER Anadolu’nun gizemli halkı, kalkedon, 2. Baskı 2011
- Hesiodos, theogonia işler ve günler, Türkiye iş bankası kültür yayınları 9.baskı 2021
- Heredotos tarih, çev :müntekim ökmen, Türkiye iş bankası kültür yayınları, 12. Baskı 2016
- Ksenophon, yunan tarihi, çev: suat Sinanoğlu, türk tarih kurumu 1999
- Ksenophon, SPARTALILARIN DEVLETİ, ATİNALILARIN DEVLETİ, ÇEV: okan demir, pinhan yay, 2021
- Max beer, sosyalizmin ve sosyal mücadelenin tarihi, çev: hüseyin turhan, dorlion yay,2017
- Stylıanos alexıou, Minos uygarlığı, arkeoloji ve sanat yayınları, 1991
- Usta, sadık (çev), Sparta’da mükemmel toplum LİKURGOS YASALARI, ütopyalar dizisi 3 kaynak yayınları 2005
- Gür, barış: Mykenler ve Hititlerin batı Anadolu coğrafyasına olan ilgileri üzerine bir değerlendirme, 2013
- Malay, hasan, çağlar boyu kölelik, Gündoğan yay. Ankara 1990
- Ünsal, veli, Eski Anadolu’da teokratik devlet düzeni (Hitit ve Urartu), Berikan yayınevi, Ankara 2013