PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, çözüm sürecinin gelip dayandığı yol ayrımına işaret ederek tarihi uyarılarda bulundu
Sürecin rengi 1-2 haftada netleşecek diyen Karayılan, ‘AKP artık yol haritasını ortaya koymalı. Yoksa herkes kendi yolunda yürüyecek’ dedi
1-2 haftada sürecin rengi netleşecektir. AKP hükümetinin çözüm niyeti varsa artık belirsizliğe son vermesi ve yol haritasını ortaya koyması gerekmektedir. Artık oyalamaya fırsat vermeyeceğiz ve kabul etmeyeceğiz
Kürt sorunu salt müsteşarlıkla çözülebilecek bir sorun değildir; çözüm yasal ve anayasal bir derinliği gerektiren bir sorundur. Bu nedenle yasanın çıkarılması, olmazsa olmaz bir gereklilik durumundadır
Biz sorunu Önderliğimizin geliştirdiği diyalog temelinde müzakere ile çözmeyi öngörmekteyiz. Eğer Önderliğimizin gönüllü birlik projesi kabul edilmezse parçalanma gelişir. Bu bir tehdit değil, gerçektir
Bugün Güney Kürdistan 4-5 milyonluk nüfusuyla neredeyse bir bağımsızlık sürecine doğru gitmektedir. Kürtler için artık böyle bir seçenek gündemdedir. Bunun da bilinmesi gerekiyor
Yol haritası yoksa, yol ayrımı olur
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “kritik ve hassas” olarak tanımladığı sürece ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Sürecin 1-2 haftada netleşeceğine işaret eden Karayılan, AKP’nin ne yapması gerektiği konusuna, “Kürt sorunu salt bir müsteşarlıkla çözülebilecek bir sorun değildir; çözüm için yasal ve anayasal derinliği gerektiren bir sorundur” dedi.
– Bir yandan demokratik çözüm süreci denilen bir süreç yaşanıyorken, diğer taraftan ise Licê direnişinde olduğu gibi direniş ve ölümlerin yaşanmasının nedeni nedir? Kürt sorunu demokratik-barışçıl yollarla çözülemiyor mu?
Bu konu çok önemlidir. Hem tüm yapımız ve halkımız tarafından, hem de özellikle Türk devleti tarafından doğru anlaşılması açısından hayati derecededir. Çünkü süreç gerçekten çok hassas, kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Önümüzdeki 1-2 haftada sürecin rengi netleşecektir. ‘Gerçekten süreç bir çözüme doğru evrilecek ve çözüm yolunda ilerleme mi kaydedecek, yoksa bu süreç tümüyle son bulup yeni, farklı ve kapsamlı bir direniş süreci mi başlayacak’ noktasında bir netleşmenin yaşanacağı günlerde bulunuyoruz.
Newroz deklarasyonunu yayınlamasıyla birlikte, sürece gerçekten büyük bir samimiyet ve ciddiyetle yaklaştık. Ateşkes ve geri çekilme kararları aldık ve bunun pratikleştirilme sürecini hızla devreye koyduk. Ama bunun karşısında AKP’den hiçbir adım gelişmedi. Önder Apo’ya yazdığımız ve ateşkesi uygulamayı kabul ettiğimizi bildiren 8 Mart 2013 tarihli mektupta birkaç şart koşmuştuk. Bu şartlardan birincisi, ateşkes sürecinde karakolların ve askeri amaçlı yol ile barajların yapılmamasıydı. Bunu Türk devletinin yetkilileri de okudu; biliyorlar. Ardından 25 Nisan tarihinde bizzat yaptığım bir basın toplantısında da bunları açıkça ifade etmiştim. Bu açıklamada sürecin üç aşamadan oluştuğunu da kamuoyuna açıkladık. Bu, esas itibarıyla Önderliğimizin devlete ve bize yazdığı mektupta çizilen çerçeveydi. Bu çerçeveye göre biz, birinci aşamada üzerimize düşeni yaptık ve geri çekilmeyi başlattık. Yani halen birinci aşamadan ikinci aşamaya geçiş noktasındayız.
Müzakere yasaları çıkmadı
İkinci aşamaya geçiş için atılması gereken ön adımlar atılmadığı için halen orada duran bir süreç söz konusudur.
Bu konuda tüm kamuoyu ve halkımızın dikkatini şuna çekmek istiyorum: Önderliğimiz geri çekilmenin sağlıklı yapılabilmesi için TBMM’nin bir kanun çıkarmasını talep etti. Güçlerimizin güvenlikli ve hızlı bir biçimde Türkiye sınırları dışına çıkması için bir yasaya ihtiyaç vardı. Böyle bir kanun çıkmış olsaydı, bugün çekilip çekilmeme konusu gündemde olmazdı. Göstermelik bir komisyon kurdular, o komisyon da zaten işlev kazanmadı. Sonra Önder Apo, sürdürülen görüşmelerin yasal güvence altında olmadığını belirterek görüşmelerin müzakereye evrilmesini, bunun için de müzakerelerin yasal bir çerçeveye kavuşturulmasının gerekli olduğunu söyledi. Bu, hareket yönetimimiz tarafından defalarca ifade edildiği gibi, Önderliğimiz tarafından görüşmeye giden heyete de birçok kez belirtilmiştir. Ancak böyle bir yasa da çıkmadı. Yani müzakere çerçeve yasası çıkmadı. Onun yerine görüşmeye giden MİT mensuplarını güvenceye alan bir yasa çıkardılar. Bu tabii ki soruna bir cevap değildi.
Şimdi burada dikkatimizi çeken çok önemli bir husus vardır: AKP hükümeti Kürt sorununa ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin en basit konularda bile yasa çıkarmaya yanaşmıyor. Halen Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal literatüründe Kürt kavramı yoktur.
– Bu ısrarın sebebi nedir?
Bu bizde ciddi bir kuşkuya yol açan temel hususlardan birisidir. Adeta iz bırakmak istememektedirler. Nasıl bir hırsız bir yere girer fakat iz bırakmaz, AKP hükümeti de 2009’dan beri Kürt sorununun çözümünden bahseder ama iz bırakan herhangi bir kanun çıkarmaz. Zaten Kürt sorunu da demiyor, ‘terör sorunu’ diyor. Bu, çözüm konusunda samimi olmadıklarını gösteren çarpıcı bir husustur. Bu açıdan, madem gelinen noktada artık çözüm süreci var, madem devlet ve hükümet yetkilileri bundan bahsediyor, o zaman kanun da çıkarmalıdır.
Kürt sorunu salt bir müsteşarlıkla çözülebilecek bir sorun değildir; çözüm için yasal ve anayasal derinliği gerektiren bir sorundur. Herkes biliyor ki Kürt sorunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel ve köklü sorunudur. Peki bu en temel ve köklü soruna ilişkin neden bir yasa çıkarılmıyor? Niye burada bu kadar ısrarcı bir biçimde retçi bir tutum esas alınıyor. Bu husus bizde ciddi bir şekilde kuşkuya yol açan temel bir olgudur. Bu nedenle yasanın çıkarılması, gelinen noktada olmazsa olmaz gibi bir gereklilik haline gelen bir husus durumundadır.
Belirsizliğe artık son verilmeli
Bununla birlikte Önderliğimiz baş müzakereci olduğuna göre müzakerecilerin eşit koşullara sahip olması gereklidir. Önderliğimizin koşullarının değiştirilmesi, danışmanlarının ve sekreterlerinin bulunması, yine hareket yönetimiyle doğrudan görüşme olanaklarının yaratılması gereklidir. Müzakere sürecinin sağlıklı yürümesi için tarafsız bir gözlemci heyetinin bulunması da bir gerekliliktir. AKP hükümetinin çözüm niyeti varsa artık belirsizliğe son vermesi ve yol haritasını ortaya koyması gerekmektedir. Eğer böyle bir şeye lüzum görülmezse, ‘biz bu işleri şifahen yöntemlerle, ayaküstü veya müzakere bile denilmeyecek diyaloglarla çözeceğiz’ derlerse, bu, oyalama, geçiştirme ve tasfiye politikasında ısrar edecekler anlamına gelecektir.
Zaten devlet güçleri açık açık bir savaşa hazırlanmaktadır. İç savaş için gerekli ne hazırlık varsa hepsi yapılmaktadır. Salt karakolların değil, aslında askeri üsler ile kalekolların yapımı da hızlandırılmıştır. Bütün Kürdistan’ı adeta yeniden işgal etme projesi çerçevesinde karakollar ve askeri yollar geliştirilmektedir. Yine Kürdistan doğasını su altında bırakmaya dönük askeri amaçlı baraj projelerinde herhangi bir iptal olma durumu söz konusu olmamıştır. Önü alınmazsa Kürdistan’ı su altında bırakacaklar. Yani devlet çağdaş Kürt isyanını imha etmenin hazırlıklarını yapmaktadır.
Licê direnişi
Halkımızın karakollara, kalekollara ve bu barajlara karşı yürüttüğü mücadele çok değerli bir mücadeledir. Licê halkının ve Kürdistan gençliğinin geliştirdiği hamle, Kürdistan’ın birçok yerine yayılan bir direniş haline gelmiştir. Lice’de, Meskan’da ve Kürdistan’ın değişik alanlarında halkımızın savaşa hazırlık çalışmalarını deşifre edip protesto etmek için yürüttüğü direniş, bir demokratik çözüm ve barış, bir demokrasi ve özgürlük direnişidir; demokratik ulus çerçevesinde halkların kardeşliğini savunma mücadelesidir. Bu açıdan çok değerlidir. Bu uğurda Licê’deki halkımız Ramazan Baran, Baki Akdemir ve Ayhan Nazlıer’i şehit vermiştir. Yine birçok yaralı vermiştir. Büyük bir fedakarlıkla geliştirdiği direnişinde kahramanlık örneklerini sergilemiştir. Bu anlamda bu direnişte şehit düşen Ramazan ve Bakilerin şahsında gelişen direniş bir kahramanlık örneğidir. En son Adana Seyhan’da, Licê direnişini desteklemek amaçlı yapılan bir gösteride, çok değerli bir Kürt genci olan İbrahim Aras şehit düşmüştür. Bütün bu şehitlerimizin ailelerine ve Kürdistan halkına başsağlığı diliyoruz; bu şehitlerimizin direnişinin ve anılarının mücadelede layıkıyla yaşatılacağı sözünü veriyoruz.
AKP cayır cayır insanlarımızı öldürmekte. Buna dikkat edin; gencecik insanlarımızı öldürmekte. Ama öbür taraftan baskın çıkmak için halkımızın bu haklı ve barışçıl direnişine karşı silahla ve katliamla yönelimin üstünü örtmek için bayrak olayında olduğu gibi provokasyonlar da yapmaktadır. Licê’de sivil, savunmasız insanlara resmen ateş açılarak Ramazan ve Bakiler şehit edildi, yine Adana’da İbrahim Aras polis tarafından şehit edildi; ancak her iki ilin valisi de yalan bilgilerle kamuoyunu aldatmaya çalıştı. Türk sömürgeci devletinin valileri Kürt halkı karşısında adeta yalan makinelerine dönüşmüşlerdir. Bu, sömürgeciliğin çirkef yüzünün bir kez daha ortaya konulmasıdır.
– 2 gün önce KCK’den bir açıklama geldi ve halkın eylemselliklerinin devam etmesi, ancak yol kesme, kepenk kapatma, vb. eylemlerin yapılmaması belirtildi. Neden böyle bir karar alındı?
Biz hareket olarak gerçekten çözümden yanayız. Yıllardır bu konuda çok çabalar sergiledik; bir çok fedakarlık yaptık. Bu konuda Önderliğimiz bitmez ve tükenmez bir biçimde büyük bir azim ve çaba ile çözüm çizgisinde ısrar etmektedir. Önderliğimizin bu çabaları içinde yaşadığımız bu günlerde daha da yoğunlaşmış bulunmaktadır. Önderliğin elini güçlendirmek ve bu çabaları desteklemek için hem gerillanın hem de halkımızın son günlerde yaygınlaşan eylemselliğinde bazı düzeltmelerin yapılması gerekli hale geldi. Ateşkesi bozma anlamına gelen karakol ve baraj yapımına karşı gerillanın uyarıcı eylemliliklerinde sınırlama ve halkımızın Türk devletinin savaş hazırlıklarına karşı geliştirdiği eylemliliklerin yönteminde ise değişikliklerin yapılmasını önemli buluyoruz.
Bu açıklama, Önderliğimizin ve çözüm için çalışanların elini güçlendirmek, çözüm çalışmalarının ve eğer olacaksa bir çözüm sürecinin önünü açmak için yol kesme, asker ve polisleri alıkoyma, yine kepenk kapatma gibi eylemler değil de daha farklı eylem biçimleriyle bu anlamlı direnişlerini sürdürmelerini öngören bir açıklamaydı. Bu, halkımızın geliştirdiği eylemliliği herhangi bir biçimde sınırlamak değil, serhildan hareketinin demokratik muhtevada daha da yaygınlaşması ve genişlemesinin önünü açmayı hedeflemektedir.
Eğer gerçekten çözüme dönük devletin ve hükümetin böyle bir kararı varsa, bu kararın önümüzdeki 1-2 hafta içinde açığa çıkması gerekmektedir. Gelinen aşama kritik ve hassas bir aşamadır. Aslında yol ayrımı gibi bir aşamadır. Biz bu sorunu Önderliğimizin geliştirdiği diyalog temelinde müzakere ile çözmeyi öngörmekteyiz. Gelinen aşamada AKP’nin kesesinde bir şey varsa, bunu çıkarıp pratikleştirmesi, işleme koyması gerekmektedir. Yoksa herkes kendi yolunda yürüyecektir. Biz hareket olarak artık daha fazla oyalamaya yol verecek bir pozisyona düşmeyeceğiz ve bunu kabul etmeyeceğiz.
Güney Kürdistan seçeneği var
Gerilla güçlerimiz demokratik çözümden yanadır ve şimdi her zamankinden daha fazla güçlüdür. Çözüm gelişmezse her türlü savaş düzeyine ve kapsamlı bir direnişe de hazırdır. Halkımız kendi özyönetimini geliştirme kararlılığındadır. Kürt ve Türk halkının bir arada yaşamasının biricik formülü demokratik ulus eksenine dayalı demokratik özerkliktir. Türk devleti artık bunu görmeli ve kabul etmelidir. İşte biz diyoruz ki bunun karşılıklı anlayışla vücut bulması, Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde Kürt halkının da kendi dili, kültürü ve özyönetimiyle özgür bir şekilde sürece dahil olmasını sağlayan bir sürecin gelişmesi gereklidir.
Türkiye’de demokratik zihniyet gelişmediği sürece Kürt sorunu da çözülemez. Çözüm gelişmezse kopuş yaşanacak bir noktaya gelinmiştir. Bugün Güney Kürdistan 4-5 milyonluk nüfusuyla neredeyse bir bağımsızlık sürecine doğru gitmektedir. Kürtler için artık böyle bir seçenek gündemdedir. Bunun da bilinmesi gerekiyor. Eğer bir arada bütünlük içinde yaşanacaksa, demokratik zihniyete olmazsa olmaz kabilinde ihtiyaç vardır.
Bu konuda AKP’nin karnesi zayıftır. Şimdi eğer hala çözüm iddiasını taşıyorsa buyursun pratik adım atsın, görelim. Adım atmazsa ve tekrar ‘Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası ben şunu şunu yapacağım’ dese, hiç kimse buna inanmaz ve kimseyi de inandıramazlar. Bu yüzden süreç gerçekten kritik bir noktaya gelmiştir. Artık pratik adımlara ihtiyaç vardır. Önderliğimizin talebi ve yönetimimizin yaptığı çağrıyla geliştirilen yumuşama ortamı, adım atmaya imkan sunacak bir zemin oluşturmaktadır.
AKP’nin çözüm projesi asimilasyon formülüdür
– AKP’nin bir çözüm projesi var mı?
Elbette ki var; bu konuda projesiz değildir. Ancak onun çözüm projesi, bizim yani Kürt tarafının çözüm projesinin zıddıdır ve öz olarak çözüm değil, çözümsüzlüktür. Çünkü AKP’nin çözüm projesi, yumuşatılmış ve zamana yayılmış bir asimilasyon formülüdür. Yumuşatarak, zamana yayarak Kürdün de ölümünü kabul ettiği bir çözüm formülüdür. Tayyip Erdoğan her gerekli gördüğünde ‘tek millet, tek vatan, tek bayrak’ diyor. Bunu diyen ‘tek dil’ de der tabi. Bunlar zaten ‘tek dil’ de diyor. Kısacası bunlar zamana yayılmış bir yok etme projesidir. Bizim bunu kabul etmemiz asla mümkün olamaz. Yoksa şimdi Irak kaynıyor, Suriye kaynıyor, Kürdistan’ın oradaki parçaları da dolayısıyla kaynıyor. Savaş sahasıdır. Bu koşullarda, Kürdistan’ın en büyük parçasında da bastırmayı, zamana yayılmış bir ölümü dayatamazsınız.
– Bunu dayatmak neye götürür?
Büyük bir çatışmaya ve parçalanmaya götürür. Biz burada kimseyi tehdit etmiyoruz. Gerçeklik budur. Önderliğimizin gönüllü birlik projesi kabul edilmezse parçalanma gelişir. Çözüm kendisini kapıya dayatmıştır. Sen çözümü elinin tersiyle itersen ya da yine çeşitli numaralarla oyalayarak sıvışmayı esas alırsan bu hiç kimsenin istemediği felaketlere yol açacak bir girişim anlamına gelir. Bu açıdan gelinen noktada herkesin ciddi olması ve sorumlu yaklaşması şarttır.
ANF