Sosyal koruma istatistikleri devletin bu alandan da çekildiğini ortaya koydu. Sosyal koruma gelirlerinde devlet katkısı azaldı. Sosyal koruma harcamalarının GSYH’ye oranında da önceki yıllara göre gerileme yaşandı.
Mustafa Kömüş
TÜİK, 2023 yılına ilişkin Sosyal Koruma İstatistiklerini yayımladı. Sosyal koruma harcaması 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 108,6 artış göstererek 2 trilyon 693 milyar 497 milyon TL oldu. Bu harcamanın yüzde 98,2’sini 2 trilyon 645 milyar 267 milyon TL ile sosyal koruma yardımları oluşturdu. Sosyal koruma yardımlarında ise en büyük harcama 1 trilyon 175 milyar 190 milyon TL ile emekli/yaşlılara yapılan harcamalar oldu. Bunu 809 milyar 343 milyon TL ile hastalık/sağlık bakımı harcamaları takip etti.
Verilerden öne çıkanlar şöyle:
• Şartlı yardımlar içinde en büyük payı yüzde 51,2 ile aile/çocuk yardımları oluşturdu. Bunu yüzde 17,7 ile engelli/malul yardımları ve yüzde 13,4 ile hastalık/sağlık bakımı yardımları takip etti.
• Nakdi yardımlarda en büyük payı yüzde 70,1 ile emekli/yaşlılara yapılan yardımlar oluşturdu. Bunu yüzde 15,4 ile dul/yetim yardımları ve yüzde 5,4 ile aile/çocuk yardımları takip etti.
• Sosyal koruma kapsamında emekli/yaşlı, dul/yetim ve engelli/malul maaşı alan kişi sayısı 2023 yılında 16 milyon 893 bin kişiye yükseldi.
• Sosyal koruma kapsamında maaş yardımı 2023 yılında 17 milyon 719 bine yükseldi.
DEVLET KATKISI GERİLEDİ
TÜİK’in önceki yıllardaki verileriyle kıyaslandığında sosyal koruma gelirlerinde devlet katkısı geriledi. 2023’te yüzde 39,6 olan devlet katkısı 2012’de yüzde 46,1’di. 2014’te yüzde 41,5, 2016’da, 2019’da yüzde 40,2, 2022’de ise yüzde 41,8’di.
Benzer şekilde sosyal koruma harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranında da yıllar içindeki gerileme dikkat çekti. 2020’de bu oran yüzde 13’ken geçen yıl 10,1 oldu. Buna göre oranlar yıllar içinde şöyle:
• 2019: 12,5
• 2020: 13
• 2021: 10,9
• 2022: 8,4
• 2023: 10,1
BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ
Verileri değerlendiren Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUDER) İstanbul Şube Başkanı İkram Doğan sosyal yardımlarla bağımlılık ilişkisi kurulduğuna dikkat çekti.
Doğan şunları söyledi:
“Sosyal hizmetler bütüncül müdahaleyi gerektirir. Ancak Türkiye’de sosyal hizmetler deyince artık sadece sosyal yardım akla geliyor. Sosyal yardımlarla bir bağımlılık ilişkisi kuruluyor. Oysaki sosyal yardım, sosyal hizmetlerin çok küçük bir enstrümanıdır. Daha çok bir kriz durumu olduğunda devreye girer. O ihtiyaç ortadan kalktığında sonlandırılır. Bunun yolu da yalnızca yardım bağlamaktan ziyade bütüncül bir sosyal hizmet anlayışıyla müdahaleyi gerektirir. Ama bu bağımlılık ilişkisi bile isteye yapıldı. Sosyal hizmetler, profesyonel kamusal bir hizmettir. Ancak neoliberal dönüşüme uygun olarak sosyal hizmetler alanı büyük oranda piyasaya terk edildi. Engelliler, yaşlılar tamamen özel rehabilitasyon merkezlerine mecbur bırakıldı. Neoliberal anlayışla yapılıyor bu. Koruyucu, önleyici bir hizmet uzun süredir yok. Eskiden toplum merkezleri, çocuk ve gençlik merkezleri, kamuya ait kreşler vardı. Bunlar kapatıldı. Oysaki bunlar kadınlar ve çocuklar için çok önemliydi. Sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar için hiçbir koruyucu ya da önleyici hizmet yok artık. Bakım hizmetleri tamamen aile üzerinden yürüyor. Bu da doğru bir yaklaşım değil. Bunun yarattığı handikapların başında hak kaybı geliyor. Çünkü profesyonel bir bakım hizmeti olmayan aile içinde bakım alan da nitelikli bir hizmet almamış oluyor. İkincisi de toplumsal cinsiyet eşitliği. Bakım yükü aile üzerine bırakıldığı için bu yük tamamen kadına kalıyor. Bakım yapan kişiye ayrıca bir asgari ücret tutarında destek ödeniyordu daha önce. Bu da artık aynı seviyede değil. Bir özel kurum baktığında o kuruma iki asgari ücret ödeniyor ama bakım yapan kişi bir asgari ücretin yaklaşık yarısını alabiliyor.”
“Sosyal hizmetlerin özellikle bakım kısmı yine aile üzerine kaldığı için bir kurumsuzlaştırma söz konusu” diyen Doğan şöyle devam etti: “Var olan kurumlar da boşaltılarak işlevsizleştirilmek ve kapatılmak isteniyor. Kurum bakımı modeli alternatif bir modeldir, gerekli hallerde kullanılabilir. Sonuçta her aile iyi değildir. İzmir’de beş çocuğun yangında öldüğü faciada bunu gördük. Elbette ki ailenin yanında kalmak en doğrusudur. Ancak aile rehabilite edilip, kendi ayakları üstünde kalmaya başladıktan sonra bu yapılabilir. Sonuç olarak sosyal hizmetler esasında bağımlılık ilişkisini reddeder, özgürlükçüdür. Ancak tam tersi bir durum yaşanıyor. Sosyal gelir transferlerine ayrılan bütçe rakamsal olarak artmakla birlikte asıl olarak hak sahiplerine gitmiyor. Piyasaya terkedilen ve piyasa koşullarına uygun olarak hizmet sunan özel işletmelere ve hizmet satın almalarına gidiyor. TÜİK’in istatistikleri tamamen algıya yönelik. Maniple edecek şekilde veriliyor.”