L. Doğan Tılıç
İspanya’nın sol koalisyon hükümetinin Çalışma ve Sosyal Ekonomi Bakanı Yolanda Díaz Pérez, hafta başında Guardian’a verdiği röportajda işçi hakları konusunda İngiliz İşçi Partisi siyasetçilerine “Başarılarımızdan cesaret alın!” diye seslendi.
Sağa yaklaşarak ve sağla koalisyonlarla yönetmeye çalışan Avrupa’nın sol/sosyal demokrat partilerine uyarısı da netti: “Eğer aşırı sağın söylemine kapılırsanız, aşırı sağ kazanır!”
Gerçekten de İspanya’nın Pedro Sánchez yönetimindeki sol koalisyonu Avrupa genelinde görülenden farklı bir yol izliyor. Sonuç da oldukça farklı. Olumlu anlamda!
Sosyal demokrat partilerin, “göçmenler kozu”nu aşırı sağın elinden alma umuduyla göçmen karşıtı bir söylem ve politika benimsemeye meylettikleri Avrupa’da (bizde de farklı değil) İspanya hükümeti radikal bir şekilde onlardan ayrıştı. Olumlu bir söylem geliştirdi; göçmenleri işlerini çalan değil, iş yaratan ve ekonomiye katkı sunanlar olarak anlattı.
Sonuç; 2022 başında yüzde 14 olan işsizlik geçen yılın sonunda yüzde 11’e düşerken, uluslararası ekonomi ve finans çevreleri; Almanya ekonomisinin yüzde 0,2 daraldığı, Fransa ekonomisinin de en fazla yüzde 1,1 büyüdüğü Avrupa’da 2024’te yüzde 3,2 büyüyen İspanya ekonomisinin “dünyanın en iyi ekonomisi” olduğu değerlendirmelerini yapıyordu.
Guardian’a göre, İspanya ekonomisini uçuran “Göç konusundaki radikal farklı yaklaşımı”ydı. İtalya, Almanya veya Fransa’daki mevkidaşlarının aksine, Sánchez, doğum oranının AB’deki en düşükler arasında olduğu bir ülkede ekonomiyi büyütmenin ve refah devletini ayakta tutmanın tek gerçekçi yolunun göç olduğunu söylüyordu.
Sánchez’in, Avrupa’daki benzerlerinden ayrılan çizgisi basit ve netti: “İspanya ya açık ve müreffeh bir ülke olacak ya da kapalı ve yoksul.”
JPMorgan ekonomistlerine göre de “İspanya’nın son ekonomik performansının en dikkat çekici yönlerinden biri göçün rolü oldu. 2022’de net göç son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaştı ve yaklaşık 750 bin kişi ülkeye geldi.” Bunun sonucu olarak, Batı Avrupa’daki diğer ülkelere kıyasla İspanya’da çalışabilir nüfus neredeyse iki katına çıktı. Geçen yıl yaratılan 468.000 işin yaklaşık 409.000’i göçmenler veya çifte vatandaşlar tarafından dolduruldu.
Çalışma ve Sosyal Ekonomi Bakanı Diaz’a göre, aşırı sağın yükselişine karşı göçmenler ve LGBTİ+ hakları gibi konularda onları taklit etmeye değil; daha fazla sendikal haklar ve mücadeleye, “daha fazla sosyal bütçeye, daha fazla sosyal hakka, daha fazla sosyal refaha, daha fazla kamu konut politikalarına ve daha iyi istihdama ihtiyaç” var.
En son Almanya seçimleri ve Scholz’un SPD’sinin aldığı sonuçlar; neoliberal politikaların, çalışanlardan ve sendikalardan uzaklaşmanın, ücretleri düşürerek daha fazla iş yaratılacağını sanmanın, savunma harcamalarını sosyal politikalar aleyhine artırmanın bedelini çok net ortaya koydu. Bunlar sadece piyasa temelli muhafazakârlar ve sağcı partilerin zaferine yol açtı.
Faşist AfD’ye oy veren seçmenlerin yüzde 37’sinin kendilerini “yoksul” olarak tanımlaması, yüzde 85’inin de Almanya’daki durumun adil olmadığını söylemesi, insanların memnuniyetsizliğinin sağ tarafından nasıl örgütlenebildiğini gösteriyor.
Bu da; sosyal demokratların sağa değil, anti-faşist bir çizgide, insanları sosyal ve ekonomik çöküşten kurtaracak ve gelecek korkularını hafifletecek politikalara yönelmesi, statükoya karşı somut ve demokratik bir alternatif oluşturması, önceliği de ücretleri artırarak gıda, enerji ve kira gibi temel fiyatları istikrara kavuşturacak politikalara vermesi gerektiğini gösteriyor.
İspanya da bunun hem gerekli hem de mümkün olduğunun Avrupa’daki örneği.